Tekke ve zaviyeler yeniden açılabilir mi?

  • 4.03.2013 00:00

 Herkesin aynı inanca, görüşe ve mezhebe inanmalarını beklemek ya da bu konuda vatandaşlara bir baskı uygulamak son derece yanlıştır. Bu bakımdan devlet, toplumdaki farklı dini organizasyonların kendi bildikleri yoldan inançlarını yaşayabilmelerinin yegâne garantisi olmalıdır. Bu yüzden toplumun farklı kesimlerinin inanç ve ibadet mekanları açılmalıdır.

Bilindiği gibi Cumhuriyet döneminde Tevhidi Tedrisat Yasası'yla birlikte devletin aynı zamanda 'dini kontrol altında tutma' yönünde bir politika geliştirdiğini görüyoruz. 429, 430 sayılı kanunların yanısıra 1925 yılında yürürlüğe sokulan 677 sayılı Tekke ve Zaviyeler ile Türbelerin Seddine ve Türbedarlar ile Bazı Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun da bu kapsamda değerlendirilmesi gereken bir başka kanundur. Bu aynı zamanda çok kültürlüğe ve çoğulculuğa vurulan ağır bir darbedir. Bilindiği gibi ulus devletçi sistemlerin 'hâkim ideolojisi' iktidarı elde tutmanın en önemli aracıdır. Bu bakımdan tek bir dini, tek bir okulu, tek bir dili, tek bir mezhebi ve ortak duygusu olur. Çıkardıkları kanunlarla da toplum tüm renklerinden arındırılarak tek-tipleştirilmesi ön görülmüştür.

Bakıldığında o dönem 430, 429 ve 677 sayılı kanunlarla devletin eğitimi, dini ve sosyal alanı tekeli altına alarak otoriter/ laiklik adı altında tüm sivil alanı zapturapt altına aldığını görmekteyiz. 3 Mart 1924 yılında yürürlüğe sokulan Tevhid- Tedrisat Yasası'yla eğitimde laik ve ulusal öğelere sıklıkla yer verilmeye başlandığını biliyoruz. Dolayısıyla bu dönemde yüzyıllık kurumların ve sivil örgütlenmelerin kapatıldığına şahit oluyoruz. Tekke ve zaviyeler de bunlardan biridir.

KÜLTÜR MERKEZLERİ TEKKE VE ZAVİYELER

İslam kültür ve sosyal hayatından önemli bir yere sahip olan tekke ve zaviyeler de bu dönemde kapatılarak bu yüzyıllık kültür, eğitim, tasavvuf, edebiyat, musiki ve tarih mirası ortadan kaldırılmıştır. Çünkü tekkeler bir taraftan da musiki, edebiyat, tarih ve kültür taşıyıcılarıydılar. Bilindiği gibi tekkelerin kuruluşu 8. yüzyıla kadar uzanır. Osmanlı döneminde dergâh olarak da adlandırılmışlardır. Tekkelerin küçük olanlarına da zaviye denilmektedir. Tasavvuf ehlinin şeyhlerin, pirlerin, mürşitlerin, dervişlerin ve müritlerin barındıkları, hizmet ve  ibadet ettikleri tekke ve zaviyeler aynı zamanda medreselerin ulaşamadığı yerlerde de -vakıflar eliyle- eğitim işlerini üstlenmişlerdir. Misafir odaları, kütüphane, mutfak ve kiler gibi birtakım bölümlerin olduğu bu mekânlar aynı zamanda yolda kalmışlara ve yoksul insanların yemelerinin içmelerinin ve barınmalarının karşılıksız olarak sağlandığı önemli mekânlardı.

Bilindiği gibi Osmanlı devletinin kuruluşunda ahiliğin ve tarikat erbabının etkili olduğu bilinir. Bu bakımdan Osmanlı padişahları/paşaları tarikat ehline önem vermişler ve tekkelerin açılması noktasında gerekli vakıfların kurulmasında da öncülük etmişlerdir. Zaviyeler de benzer fonksiyonlara sahip mekânlardır. Buralarda da yoksul insanlara giyim ve yemek yardımı yapılıyordu. Hatta zamanla zaviye çevresinde küçük yerleşim birimlerin oluştuğunu bilinmektedir. Düşüncesi, ırkı, dini ve mezhebi ne olursa olsun herkese kapısını açan tekkeler bu yolla toplumdaki sevgi, huzur ve barışın yaygınlaşmasında da etkili olmuşlardır. 13. Yüzyıl'da tekke şiirinin en ünlü temsilcisi sayılan Yunus Emre bunun en güzel örneklerinden biridir.

KURTULUŞ SAVAŞININ GİZLİ KAHRAMANLARI

I. Dünya Savaşı sırasında tekkeler organizeli bir şekilde savaşa katılmışlardır. Tekke ve zaviyelerle ilgili bir çalışma yapan Mustafa Kara'ya göre;  ülkenin işgale uğradığı dönemde de tekkeler üzerlerine düşen görevi yaptılar. Kurtuluş Savaşı'na büyük destek veren tekkeler bu mücadelenin başarıya ulaşmasında önemli bir rol oynadılar. Üsküdar'daki Özbekler Tekkesi, Hatuniye Dergâhı, Taceddin Dergâhı Milli Mücadele'de önemli yeri olan belli başlı tekkelerdi. Ancak Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanmasının ardından yeni Türkiye'de bu kurumların varlığı istenmedi. Hızlı bir inkılâp sürecinin yaşandığı Türkiye'de yeni bir toplum oluşturma hedefi vardı. Oluşturulmak istenen yeni toplum modelinde ise tekke zaviyelere yer yoktu. Bundan dolayı herhangi bir ıslah çalışmasına gidilmeden diğer birçok Osmanlı kurumu gibi çıkarılan 677 sayılı kanun ile kapatıldılar. Kanunla Hacı Bektaş'taki dergah ve türbenin ayrıca Konya'daki Mevlana türbesinin de kapatıldığını görüyoruz. Kapatıldıkları gibi tekke, zaviye ve medreselerin de hem mülklerine hem de mal varlıklarına el konulmuştur.

Kuşkusuz bir devletin vatandaşları dinî konularda farklı düşünebilir. Herkesin aynı inanca, görüşe ve mezhebe inanmalarını beklemek ya da bu konuda vatandaşlara bir baskı uygulamak son dereceyanlıştır. Bu bakımdan devlet, toplumdaki farklı dini organizasyonların kendi bildikleri yoldan inançlarını yaşayabilmelerinin yegâne garantisi olmalıdır. Kısacası Türkiye 429,430 ve 677 sayılı kanunları artık gözden geçirmelidir.

İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN

Birey seçtiği dini aynı inanca mensup insanlarla oluşturduğu cemaatlerle (sivil toplumla) yaşama yayma ve örgütleme hakkına sahip olmalıdır. Kendi finans kaynaklarını oluşturarak kendi din adamlarını kendi bildikleri yoldan yetiştirmelerin önü açılmalı en önemlisi de inançlarını yayma ve özgürce ibadet etme haklarını elde etmelidirler. Devlet temel insan haklarına aykırı bir takım uygulamaların istismarına dönük tedbirlerini almakla sınırlı olmalıdır.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums