- 11.01.2013 00:00
Genç maden mühendisi elinde gaz lambasıyla girdiği maden ocağında kontrol yapar. Çıt çıkmıyordur o anda. Bir süre ocağın içine lambanın ışığını tutar. Metan gazı kontrolü yapan genç mühendis sigarasını yakar ve kapıda bekleyen madencilere ocağa girin diye işaret eder. Ocakta tehlike yoktur. Zeki Demirkubuz’un Cumhuriyet’in ilk yıllarında Zonguldak’ta geçen Kıskanmak adlı filminin başlangıç sahnesi... Zonguldak, Kozlu’da göçük altında kalan madencilerin ölümünü duyduğumda bu sahne geldi gözlerimin önüne. Cumhuriyet’in kuruluşundan beri geçen 90 yıllık sürede pek fazla bir şey değişmemiş olacak ki madenciler ocaklarda biriken metan gazı patlamasıyla ölüyor. Her ölümden sonra tekrar başa sarıp, bizlere de “Göz göre ölüm”, “Taammüden cinayet”, “Kaza değil cinayet” gibi klişeleşmiş başlıklar atmak kalıyor. Sonra aradan birkaç gün geçiyor ve o atılan başlıklar başka bir kaza olana dek “yangında ilk kurtarılacak klişe” olarak dolapta beklemeye alınıyor. Kozlu’da ölenlerin bedenleri daha soğumadan klişe dolaba girmiştir bile.
Bir de hiç haber olmayan işçi ölümleri var. Klişe başlık atmadan gözümüzün önünden geçip giden. Teker teker ölüp ayrılıyorlar aramızdan. Kimi inşaatta kimi bir atölyede kimi bir ambarda... Haber olabilmeleri için toplu olarak ölmeleri gerekiyor bekli de. Bu toplu ölümlerin şöyle de bir faydası oluyor: herkes o madenin sahibine işyerinde uygulaması gereken kuralla uymadığı için yükleniyor, “vicdan” adına ne varsa söylüyor. Böylece görevini yapmış kişiler, mesut bahtiyar ve vicdanlı insanlar olarak salınıyoruz sokaklarda...
Oysa daha geçen yıl 887 yedi işçi öldü ülkemizde. Bu rakam da tesbit edilebilen. Kayıt dışı ekonomimiz olduğu gibi kayıt dışı işçiler de ölüyor kimsenin haberi olmadan. Aralık ayını 76 işçi ölümüyle kapadık. Ocak rakamları ne olur kestirmek zor.
Bütün bu ölümlerin yanında çok daha çarpıcı bir gerçek var insanın ne diyeceğini bilemediği. Ölen her işçinin yerine, yüzlerce işsizin çalışmak için kapıda beklediği. Hem de üç kuruş para için... Bu çarpıcı gerçektir çok pahalı olan iş güvenliğini alarak maliyetleri yükseltmek yerine, yeni işçilere yer açacak ölümlere göz yummak. Ekonomisi dünyada giderek yükselen Türkiye’de en ucuz maliyet ne acıdır ki bir insanın hayatıdır. Bu uğurda ölen birkaç yüz işçinin lafı mı olur. Toplu öldüklerinde yaparız vicdanımızı, atarız nutkumuzu, önümüze bakarız. Daha önce yaptığımız gibi.
Kozlu’daki maden faciasından sonra Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in söylediklerine baktım. Çelik, kazanın iş güvenliğinin tam olarak alınmamasından kaynaklandığını belirterek, “Denetimler sırasında işyerinde beş eksik tesbit edilip, ceza yazıldı” demiş. Çok uzağa gitmeden küçük bir arşiv taraması yaptım; Faruk Çelik 2009 yılında 19 madenciye mezar olan Bursa Mustafa Kemalpaşa’daki maden kazasından sonra da benzer şeyleri söylemiş. Ayrıca eklemiş bakan: “İş güvenliği ile ilgili yasa çalışmalarını hızlandırdık.”Aradan iki koca yıl geçti. İşçiler teker teker ya da topluca ölmeye devam ediyor. Bakan da aynı sözleri söylemeye...
Geçen ay Adıyaman’da bir toplantıya katılmıştım. Toplantıda Sanayi Odası temsilcisine anlatılan olay inanılmazdı. Adıyaman işsizlik oranının en yüksek olduğu illerden biri. İş bulabilenler de asgari ücretle çalışıyor. İşte bu asgari ücreti dahi ödemek istemiyor işverenler. Çalışma Bakanlığı müfettişlerinin yaptığı denetimlerden sonra sigortasız çalışan işçi kalmamış. Ve hepsine asgari ücret ödeniyor. Kâğıt üzerinde ama... Şöyle ki; işyeri sahibi işçiyle anlaşıyor. Sana en çok 450 lira veririm ama kâğıt üzerinde görünen asgari ücreti mecburen bankaya yatırıyoruz. Sen bu paranın geri kalanını bana geri vereceksin. Bu teklifi ister istemez kabul ediyor çalışanlar. Asgari ücretin yarı fiyatına çalışmaya razı insanların olduğu ülkede maden sahibi niye çok daha pahalı olan güvenlik önlemlerini alsın, niye metan gazını boşaltmak için fazladan sondaj yapsın. Yapmıyor işte. O da biliyor, arkada ölenlerin yerine geçmeye hazır ucuz işgücünün olduğunu. Oysa bu vahşilikte ucuz olan işgücü değil, insanlığımız. İşe insanlığımızı sorgulamaktan başlasak bir de...
tuncerkoseoglu@gmail.com
twitter@TncrK
Yorum Yap