Baba dili

  • 9.11.2012 00:00

 Yıllar önce Gülhane Parkı’nın karşısında bulunan binada duruşma izliyordum. Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin tek bir duruşma salonu vardı. Mahkeme heyetinin karşısında sanık sandalyesinde oturanlar, İslami Hareket adlı yasadışı örgüt üyesi olmakla suçlanıyordu. Örgüt adına baştaKocamustafapaşa Camii imamını öldürmek olmak üzere birçok cinayetten yargılanıyordu sanıklar. Haklarında idam cezası istenen sanıklar arasında yaylanın havasını solumuş, suyunu içmiş, izlenimini veren yanakları al kırmızı bir genç vardı. İfade verme sırası ona geldi. Ayağa kalktı, çok az duyulan bir sesle konuşmaya başladı. Devamında “Efendim ben poliste işkence gördüm ve ifademi işkence altında verdim” dedi. “Ne yaptılar sana” diye sordu mahkeme başkanı. Bu soru üzerine al yanakları daha da kızaran genç adam utangaç bir ifadeyle “Beni sikti sikti” dedi. Bu ifade üzerine küçük ama kalabalık salon bir anda buz kesti. Deneyimli hâkim Osman Şen tekrar sordu sanığa “Oğlum tam olarak ne oldu?” Sanık yineledi ifadesini “beni sikti sikti” diyerek. Bunu söylerken iki elinin avuçlarıyla apış arasını tutuyordu. Sonrasında anlaşıldı mesele; sanık Rizeliydi vebir Rizelinin telaffuzunda (ı) harfi her zaman (i) olarak okunurdu. Sanığa gözaltına alındığında işkence yapmışlar, önüne uzatılan ifadeyi imzalaması için cinsel organlarını sıkmışlardı. O gün zor oldu meramını anlatabilmesi genç adamın. Birçok baba dili kullanan insanların, meramını anlatırken aşağılanması, ayıplanması gibi. Anadil nasıl tekse, baba dili de tek tipti aslında bunu kullanırken başka aksanlara yer yoktu.

Bir Rizeli olarak ben de bundan çok çektim. İlkokula başlarken bizlere ilk öğretilmeye çalışılan şey aksanımızı düzeltmek oldu. Öğretmenler sürekli zorlardı bizleri İstanbul Türkçesiyle konuşun diye. İstanbul Türkçesi ile konuşmak ise özenilmesi gereken bir durumdu. Çok sonra öğrendim, aslında bu güzel Türkçe diye dayatılan aksanın, tek tip insan yaratmak için devletin uydurduğu bir baskı aracı olduğunu. Tek tip toplumda farklı insanlara farklı dillere yer olmadığı gibi, farklı aksanlara da yer yoktu.

Bu asimilasyonu yaşarken ortaya komik olaylar çıkmıyor da değil hani. Aksanı İstanbul Türkçesine çevirelim derken, az şebek olmadık... Bir Erzurum fıkrasında çok güzel anlatılır bu durum. Bir süre İstanbul’a gelip İstanbul Türkçesiyle konuşmaya başlayan Erzurumlu memleketine gidince arkadaşını ziyaret eder ama bir türlü evde bulamaz. Bir gün yolda karşılaştığı arkadaşına sitem eder;“Geliyorum, gidiyorum seni evde bulamirem...”

Dilin aksanını yok ederek asimile etmek bir yana, egemenlerin alaycı ifadeleri ile karşılaştı, bu şekilde konuşanlar. Çekilen filmlerde hep gülmece malzemesi olarak kullanıldı. Hele türkülerin o şiveyi bilmeyen insanlar tarafından okunması yok mu işte ben en çok ona sinir oluyordum. Biri senin yaşamından çıkan türkünü söylüyor, senin şivene benzeterek ama ortaya ne olduğu belli olmayan bir dil çıkıyordu. Kimse fazla dile getirmese de Karadenizliler bu şiveden çok çekti. Kürtlere ise katmerli baskı vardı. Anadillerini konuşmak yasak, dayatılan baba dilini konuşurken kullandığı aksan ise yıllar yılı kaba saba bulunarak alay edildi. Dilde böyle tek tip oluşturulunca, kafa yapıları aynı torna tezgâhından çıkmış, egemen bir “ileri toplum” olduk böylece. Boşuna değildir ünü İtalya sınırlarını zorlayan Serra Yılmaz’ın başörtülülerden ürkmesi. O başörtülüler yaşadıkları kenar mahallelerden çıkıp kendi mahallesine geldi. Aynı kuaföre gitmeye başladı. Oysa kalsalardı kendi mahallelerinde, mağdur diye severdi onları Yılmaz gibi düşünen “modern” beyazlar.

Bana bunları düşündüren ise bir siyah adam oldu. Sonuçları sadece Amerika’yı değil, bütün dünyayı ilgilendiren seçimden galip çıkan Obama zafer konuşmasında, “Amerika’yı dünyanın en güçlü ülkesi yapan farklılıklarıdır” dedi. Her fırsatta farklılıkları yok sayıp teklik üzerinden giden bizim siyasetçilerimiz bu konuşmadan bir ders alırlar mı bilemem ama geçen gün telefonda babama “Biraz yavaş konuş” dediğim için utandım. Babam, her Rizeli gibi aşkla ve hızlı konuşur. Yıllardır memleketle birlikte bu hızlı ve şiveli konuşmaya da uzak kaldım. Telefonda bana bir olayı anlatan babamın söylediklerinin bir bölümünü anlamamıştım. Anadilimiz yok, egemenlerin bize dayattığı “baba dilini” konuşacağız diye kendi babamızın diline uzak kaldık. Oysa içinde Rumca, Ermenice, Lazca ve Gürcüce kelimeler olan babamızın dili ne zengindir. Yine de hiçbir baskı sisteminin yok edemeyeceği türkülerimiz var şivemizle söylediğimiz. Ulaşır gökyüzüne hüznümüz, sevincimiz, üzüntümüz ve ağıtlarımız o şiveyle birlikte. 


Denizun dibi midur, beni soyleten bilur. Bi sen soyle bi da ben, bakalum dertli kimdur... Ha olasa olasa, bu sevdaluk olmasa, haçan oldi olacak, seven seveni alsa... 


tuncerkoseoglu@gmail.com

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • Hrac Madooglu
    Hrac Madooglu
    28.09.2014 03:53

    "Sunni siyaset" dediginiz seyin temeli seriat ve mezhepciliktir. Cogulculukla, demokrasiyle degil, mutlakiyetle alakalidir. Din ve mezhep temelli siyasetlerle baris olmaz, ayirimcilik, dusmanlik, savas katliam soykirim olur.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums