İMAMIN GÖZYAŞLARI ( 1 )

  • 17.11.2011 00:00

 Türkiye'nin hem bölge hem de iç politikasının Ankara tarafından belirlenmediği aşikâr.

Ankara hükümetleri, başta ABD olmak üzere, ulus aşırı güçlerin sıradan figüranları olarak, emperyalizmin bölgesel jandarması olmak ve iç dengeleri makul düzeyde tutmanın ötesinde bağımsız bir politika yürütemedi hiçbir zaman.

AKP hükümetinin 10 yıllık icraatına bakıldığında, bu ilişkinin aynı nitelikle devam ettiği söylenebilir. AKP hükümeti, öncekilerden daha az Amerikancı olmamakla birlikte, Başbakan ve bürokratik devlet aygıtının tüm kurumları bir farkla, kulaklarını okyanus ötesindeki başka bir sese de vermiş bulunuyorlar; Fettullah Gülen’in sesine…

Yıllarca CIA parasıyla beslenmiş ve bugün de ABD'de oturup yaşamını orada sürdüren Gülen, Türkiye'nin, küresel sistemin ihtiyaçlarına göre dizayn edilmesinde başrol oynuyor. Adeta bir devletin sahibi olarak stratejiler, politikalar, örgütsel metotlar ve taktik planlar belirliyor.

Fethullah Gülen’in Son Fetvası: Kürtlerin Köklerini Kes-Kurut.

Geçtiğimiz günlerde Fethullah Gülen'in bir kaseti görsel medyada yayımlandı. Kürtlerin politik, kültürel ve askeri boyutuyla topyekûn tasfiye edilmesi gerektiğini öneren kaset tam bir ibret belgesiydi. Gülen adeta sistemin tek sorumlu gücü ve hükümet üstü bir irade makamı olarak talimatlar veriyordu.

Fethullah Gülen, 11 yıldır Amerika’nın koruması altında… Sırtını da sağlam yere, yani Yahudi lobilerine dayamış talimatlar veriyor. Gülen, Kürt toplumsal hareketinin tasfiye edilmesi gerektiğini belirtirken şunları diyor: "...30 senedir, ayıptır yani ardır bu, mevcudiyetleri ne kadardır bunların, diyorlar ki dağda 500 kişi var, haydi 5000 olsun, haydi 50 bin olsun, e canım bir milyona yakın şeyiniz (askeriniz) var sizin, o kadar emniyet teşkilatınız var, yani istihbaratınız var… o projeleri uygulayın, bir avuç eşkıyanın hakkından gelin, onları lokalize edin, kuşatın onları…Irak'a gitmelerine meydan vermeyin…" diyor.

Gülen, Kürtlerin nasıl asimile edilmesi gerektiğini de uzun uzun anlatırken, misyonerlerin görevlendirilmesi gerektiğini söylüyor. Sağlık, eğitim, diyanet, emniyet, ekonomik gibi alanlar esas alınarak asimilasyon sürecinin hızlandırılması gerektiğini belirtiyor.

Ayrıca siyasi iktidarı da uyarmadan geçmiyor: "Bir de sizi çekemeyenler, bölgedeki insanlar vardır. Şimdi dağda bulunanlar nerede bulacak o kadar silahı, nerde bulacaklar bu kadar imkânı, dağ doğurmuyor ki onları, mutlaka birileri onlara yardım ediyor. Sizi dize getirmek için, pazarlığa oturtmak için…’’

Sisteme teslim olmayan ve hakları için mücadele edenler için de fetva veriyor: "Allahım, altlarını üstlerine getir, birliklerini boz, evlerine ateş sal, feryadı figan sal, köklerini kes, kurut ve işlerini bitir."

Anlaşılan o ki, Türkiye'de bugün sistemin bütünlüklü tek yöneticisi Fethullah Gülen'dir. Bugün Türkiye'de ne uygulanıyorsa, Gülen'in talimatları çerçevesinde yapıldığı açıktır.

Gülen cemaati, ‘’sistemin bütünlüklü olarak ele geçirilmesi’’ için Kürtlerle ilişkilerine hep dengeli yaklaştı. Son otuz yıldır sistemin en zayıf yanı ve ordunun iktidar üzerindeki etkinliğini sağlayan en önemli halkası Kürt meselesiydi ve Fettullah Gülen bu gerçeği en iyi bilen kişiydi.

Gülen cemaati, zaman içerisinde bölge halkı arasında tutunabilmek için sanki Kürtleri destekliyormuş gibi bir izlenim verdi. Özellikle AKP 2002 seçimlerini kazandıktan sonra bunu çok daha plânlı olarak yaptı. Sistem kurumları içerisindeki örgütlenmesini tamamlamak için Kürt toplumsal hareketiyle iyi geçinme taktiğini izledi ve bunun en önemli adımı olarak da hükümete‘’açılım’’sürecini başlatarak, sorunu çözecekmiş gibi bir politik hava yaratması oldu.

Cemaatin örgütlenme stratejisi “Kuvvet Dengesine” göre belirleniyor; Önce güç biriktirmek, sonra kurumsal yapıları ele geçirmek…Gülen'in sistemi ele geçirme taktikleri başarılı bir şekilde uygulandı ve artık bugün kendi ihtiyaçları bakımından devleti ele geçirme süreci esasen tamamlanmıştır.

Kürtlere reva gördükleri politikaları uygulamaya koymalarıyla birlikte cemaatin gerçek yüzü de ortaya çıkmıştır.Kürt sorunu karşısında barış yerine savaşı ve imhayı vaaz eden cemaatten Kürtlerin uzaklaşma süreci, Kürt seçmenlerin cemaat imamlarının arkasında saf tutmaktan vazgeçmesiyle derinleşti. Cemaatin misyonerleri olarak hareket eden kimi camî imamının sokak ortasında öldürülmesi ve ‘’Sivil Cuma’’ namazlarının cami dışındaki meydanlarda kılınmasıyla birlikte cemaat,  Kürt halkı nezdindeki itibarını da büyük ölçüde kaybetti.

Bu itibar kaybının da etkisiyle cemaat ve onun lideri Fettulllah Gülen Kürt toplumuna yönelik çok yönlü saldırıların talimatlarını aşikâre vermekten artık çekinmezken, onun talimatları hükümet tarafından harfi harfine uygulanır oldu.


Cemaatin Türkçe Sevgisi, Takiyyedir…

Gülen cemaati, son yıllarda Türkçe olimpiyatları düzenliyor. Dünyanın birçok ülkesinde açılan cemaat okullarının yabancı öğrencileri Türkçe şarkılar söylüyor ve dereceye girenlere ödüller veriliyor. Afrikalı çocukların İstiklâl Marşını okumaları karşısında, haylice hislenen yurdum insanı da ağlamaklı yüz ifadeleriyle izliyor bu Türkçe gününü…

Eğer gerçekten Türkçe sevdalısı olsalar, bunu gazetelerinde kullandıkları dil ve sözcüklerle kanıtlarlardı. Fakat öyle değil. Cemaat yazarları, yayınlarında Arapça ağırlıklı sözcükler kullanıyor ve sade bir Türkçe kullanmaktan özellikle çekiniyor …Ara sıra internette Fethullah Gülen’in sohbet sayfasını yayınlıyorlar. Okuduğunuzda, ‘’sözde’’ Türkçeye âşık bu çevrenin yazdıklarını anlamakta güçlük çekiyorsunuz. Örneğin, Fethullah Gülen, İsmailağa Camii’nde linç edilen hoca ile ilgili olarak şu taziye mesajını yayınlıyor: “Bayram Ali Öztürk hocaefendinin irşad esnasında maruz kaldıkları menfur suikast neticesinde elemler yumağı dârı faniden, ahbablar içtimaı darı bekâya irtihallerini teessürle öğrenmiş bulunuyorum.”

Bu nasıl Türkçe sevgisidir ki, yazdıklarını Türkçe okuyanlar anlayamasın.

Gülen cemaati, gelecek yılların Türkçe olimpiyatlarında ezanı Türkçe okutursa, kendi adıma ben bu takiyye karşısında şaşırmam.

Cemaatin Okulları, Amerikan Okullarıdır...

Türkçe olimpiyatları Fethullah Gülen’in dünyanın her tarafındaki 100’ün üzerinde okulunun propagandası oldu. Öyle bir hava yaratıldı ki, bu okullar sanki Türklüğün ve Türkçenin kaleleriymiş gibi yansıtıldı. Halbuki gerçek öyle değil.

Sanıldığı gibi bu okulların eğitim dili Türkçe değil. Çocuklar İngilizce eğitim görüyorlar, isteyenler seçmeli olarak Türkçeyi alabiliyor. Azerbaycan’daki okullarda bile durum aynı. Türkiye halkının gözünü boyamak için geliştirilen bir yöntemle karşı karşıyayız.

Kimse, “Ne var bunda, adamlar Türk kültürünü yayıyor.” demesin. Her aklına esen hayırsever Türk, dünyanın herhangi bir yerinde bir okul açabilir mi? Ya da şöyle soralım, mesela ABD ile karşı karşıya olan İran’da niçin Gülen’in okulu yok? Orası da Müslüman ve bir miktar daTürkün yaşadığı bir ülke değil mi?

Gülen’in Amerikancılığı sadece okul açmaktan ya da Türkiye’de dinciliği örgütlemesinden gelmiyor. Onu asıl misyonu ABD’nin ‘’dinlerarası diyalog’’ projesinin en önemli ajanı olmasında...

1998 yılında Fethullah Gülen hiçbir resmi sıfatı olmamasına rağmen Papa ile görüştü ve ona bir mektup iletti. Gülen, sadece Papa ile değil, Amerika’daki en büyük Yahudi kuruluşu ADL ile de görüştü. Hatırlanacağı gibi bu kuruluş Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a ‘’Yahudi Cesaret Ödülü’’ veren kurumdu.

Bu konuya devam edeceğim…

 

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums