- 17.10.2011 00:00
Biz Başbakan’ın çıraklık dönemini ne çok sevmiştik halbuki.
Kürt sorunu benim sorunumdur diyen bir Başbakanımız vardı. ‘Açılım’dan söz eden, barışı ve kardeşliği daha çok dillendiren bir ‘çırak’tı belki kendisi ama, o sorunun çözümüne dair iyi niyetlerle bağlandığımız bir liderdi sonuçta.
Meclis’te Irak’ın işgaline karşı oy kullanmış, ‘Komşularla sıfır sorun’ konseptini geliştiren bir hükümetimiz vardı. Bu hükümet, ekonomisi büyüyen, kalkınan, zenginleşen bir ülkenin iktidar aygıtıydı ve enflasyonla, işsizlikle mücadele eden iyi bir kadroya da sahipti.
Zenginleşiyorduk…
Eğitimi, sağlığı, kamu hizmetleri, otoyollarıyla yeni bir ülke yaratılıyordu adeta ve buna ayak bağı olan vesayet rejimini, her gün bir yerinden çatlatan küçük vuruşlarla yol alıyordu demokrasi trenimiz.
Küçük ölçeklerle, fakat sürekli gelişiyorduk. Geceleri aç yatmayan insanların yaşayacağı bir ülkeyi kuruyor gibiydik.
Çıraktık, el yordamıyla öğreniyorduk her şeyi. Kimseyi kandırıp aldatmadan işimizi yapar gibiydik. Tek bir şeyi arzuluyorduk; Adına Anadolu denen ve hamurundaki acıyla mayalanarak pişegelen bu kadim topraklar üzerinde, birbirine ancak gözaltlarındaki çizgiler kadar uzak insanlar olarak, kocaman yüreklerimizle birbirimize sarılmaktı istediğimiz.
Başımızda deneyimli bir lider vardı, haksızlığa uğramanın ne demek olduğunu biliyordu, arkasındaki büyük halk desteğinin kıymetini bilecek, bu ülkeyi kendiyle barıştırabilecek sanmıştık, inanmıştık.
Biz o liderin çıraklık yıllarını ne kadar sevmişsek, ‘ustalık’ dediği döneminden de o kadar nefret ettik.
Ustalaştıkça, savaş çığırtkanı oldu Başbakan’ımız. Zamanla barışın dilini terk eder oldu. MHP liderine cevap verdiği bir konuşmasında Öcalan’a atıfta bulunarak, ‘ben olsaydım asardım’ diyen de O’ydu, Akdeniz’de petrol arama meselesi üzerine Rum-Yunanla ve İsrail’le savaşın eşiğine gelen de.
İran’a karşı kurulan ABD-NATO menşeli füze radar sistemiyle, emperyalist yayılmacılığın bölgesel taşeronu olan da aynı ‘usta’ydı, Hopa’da polis gazıyla öldürülen protestocu öğretmenin arkasından hakaret eden kişi de…
Ustalaştıkça üslubu, dili, yaklaşımı hepten kötüleşti başbakan’ın. Savaşı düşürmedi dilinden.
Dış politikadaki eksen kaymasının yanı sıra, uyguladığı zam politikalarıyla da içeride zulüm iktidarına dönüştü AKP hükümeti.
Usta’nın başında olduğu hükümetin son icraatı, yoksul halkın üzerine art arda yağdırdığı zam yağmuru oldu.
Önce elektrik kullanımına yüzde 10 dolayında zam yaptı hükümet. Bir gün sonra doğalgaza yapılan yüzde 12-15 oranında zam haberi, karabasan gibi çöktü tüketicilerin ocağına.
Yetmedi, hemen ardından içkiden sigaraya, motorlu araçlardan cep telefonlarına kadar bir çok üründe Özel Tüketim Vergisi’ni (ÖTV) artırdı. Buna göre Sigarada ÖTV oranı yüzde 63’ten yüzde 69’a çıkarılırken, alkollü içkilerin asgari maktu vergi tutarları da artırıldı.
2.000 cc’yi geçen araçlarda ÖTV yüzde 84’ten yüzde 130’a, yük taşımacılığında kullanılan araçlarda ÖTV yüzde 10’dan yüzde 15’e çıkarıldı.
Cep telefonlarında ÖTV yüzde 20’den yüzde 25’e yükseltilirken, maktu vergi 40 liradan 100 liraya çıkarıldı.
Bu zamların burada durmayacağı ise çok açık. Doğalgaz ve elektrik zamlarından kaynaklanan maliyetler ürün fiyatlarına yansıtılınca, iğneden ipliğe yeni faturalarla karşı karşıya geleceğimiz beklenen bir şey.
Babacan ve Şimşek tarafından açıklanan yeni orta vadeli programda büyümenin yavaşlayacağı öngörülüyor. Büyümenin hız kesmesi, işsizlik oranının daha da artacağı anlamına geliyor. Rekor düzeyde büyüdüğünde dahi işsizlik oranını yüzde 10’un altına düşüremeyen Türkiye ekonomisi şimdi, ekonomik kriz gerekçesiyle işsizlik ve yoksullukla ağır bedeller ödeyenlere yenilerini ekleyecek.
Bütün bunlar hükümetin yeni kaynak arayışı için çözümü, elini hiç çekmediği vatandaşın cebine bir kere daha uzatmakta bulduğunu gösteriyor. Nitekim, Maliye Bakanı Şimşek, özel tüketim vergilerine yaptıkları son zamlardan toplam 5.5 milyar lira beklediklerini açıkladı.
Bu zamların bir ayağını, lüks ürün ithalatını biraz caydırarak cari açığa geçici bir çözüm bulma arayışı oluşturuyor. Cep telefonu ve lüks binek otomobiller için yapılan ÖTV zammını bu kapsamda düşünebiliriz.
İkinci ayağınıysa bütçeye yeni gelirleri, ‘dolaylı vergiler’ yoluyla sağlamak oluşturuyor. O da sigara ve içki kalemlerine yapılan vergi artırımlarıyla oluyor haliyle.
Yapılan zamların bir bölümü, lüks otomobillerle ilgili olanlar gibi, sınıfsal olarak alt orta sınıfları fazla ilgilendirmiyor. Fakat, özellikle tütün mamulleri ve içki ürünlerine yapılan zamlar özellikle alt gelir gruplarını yakından ilgilendiriyor. Çünkü Türkiye’de vergi gelirleri asıl olarak tüketime, yani, tüketim üzerinden alınan dolaylı vergilere dayanıyor. Dolayısıyla bu telaş içinde yavaş yavaş insanların zorunlu olan ve harcamaktan kaçınamayacakları ürünlere vergi ve zamlar yapılıyor.
Bu zamların hız kesmeden devam edeceğine dair de belirtiler oldukça fazla. Ne yapalım, yeter ki Başbakan, Arap ülkelerinde daha fazla gürlesin ve İsrail’e kafa tutsun, biz bu kadar zamma da göğüs gereriz mi diyeceğiz, yoksa başka bir şey mi? Onu da zamanla göreceğiz.
Yorum Yap