Tek yol inkâr çizgisidir...

  • 3.03.2014 00:00

 İttihatçı suçlarının hesabı yüz yıldır sorulmadı. Bu suçları işleyenler hep kuyruklarını “dik” hem de iktidarı ellerinde tuttular, eğilmediler.


Doksan yıllık İttihatçı Cumhuriyet saltanatında, “önce adalet” diyen seçilmiş ya da ‘atanmış’ pek görülmedi. Kanun mıncıklamak adalet arayışı gibi yutturuldu. Dünyevi ya da ilâhi adalet arayıcısı mağdur, iktidar koltuğuyla beraber İttihatçı çizgiye oturdu. İstiklâl Harbi, Çanakkale ve Sarıkamış üstünden gidenin mecburi istikametiydi bu.


İttihatçı çizgi, 1915’ten beri izlenen “Büyük Yolsuzluk”u inkâr çizgisidir. Yüz yıldır hesabı sorulamamış olan bu “yolsuzluk”, ardından gelen sayısız yolsuzluklara kaynak ve örnek olmuştur: İnkâr, hep inkâr, ölümüne inkâr!


O yüzden, bu memlekette adalete yönelmek, ancak ve ancak bu büyük yolsuzluğu sorgulayarak olabilir: 1915’te “gasp edilen” mallara kimler el koydu? Lozan’da “söz” verildiği hâlde bu mallar niye sahiplerine geri verilmedi?


Her sınıf ve zümreden insan şu görüşte birleşiyor: Bu memlekette hukuk düzeni bozuk; savcıya, hakîme, mahkemelere güvenilmez! Doğrudur. İstiklâl mahkemeleri kaldırıldığından (1949) bu yana; örfi idare (sıkıyönetim), olağanüstü hâl, özel yetkili mahkemelerle “adalet” dağıtıldı. Adalet dağıtmakla görevli olanların bile “önce adalet” diyemediği, “önce devlet” dediği bir “garip” hukuk içindeyiz. Büyük Soygun’u gizlemek için kurgulanmış bir garabettir bugün “adalet” dediğimiz yapı.


İstiklâl mahkemeleri “vatana ihanet”i önlemek için kurulmuş gibi sunulur. Aslında kuruluşundan başlayarak esas görevi “1915’te işlenen suçu örtmek, suçluları korumak”tır.Ali Çetinkaya ve Ali Kılıç gibi Ermeni Soykırımı suçlularının o mahkemede “yargıç” olarak oturabilmeleri bir tesadüf müdür sizce?


İzmir Yangını’ndan sonra Denizli mebusu Yusuf Refik Bey, beraberinde bir grup milletvekiliyle Batı Anadolu’da incelemeler yapar. Manzara korkunçtur, Ankara’ya dönmeyi bile beklemeden Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Bey’e bir telgraf çekerler. 28 Eylül 1922 günü Büyük Millet Meclisi’nin yüz on birinci toplantısında, “Kurtarılmış yerlerde geçici ceza mahkemeleri kurulması” hakkında bir kanun tasarısı ve geçici encümen mazbatası görüşülürken, okunan telgrafta:


 “Muhtelif tarihlerde Ankara’dan hareket(le),muhtelif istikametlerde kasabaları, köyleri dolaşarak ve halk ile uzun uzadıya hasbıhal ederek(görüşüp konuşarak)İzmir’e geldik, burada da vaziyeti umumiyeyi tetkik ettik (genel durumu inceledik)”...


Dedikten sonra iki maddelik bir öneride bulunulur. İkinci maddesi aynen şöyledir:


Emvali metrukeden (terk edilmiş mallardan)münbais (dolayı)namütenahi (uçsuz bucaksız)yolsuzlukların önüne geçerek hukuku Hazinenin sıyanetini temin eylemek(Hazine’nin haklarını korunmasını sağlamak) ve bu yebayi ahlâkiye musab olanlarla(ahlaksızlık hastalığına düşenlerle)işgal müddetince hıyaneti vataniyede bulunanları tecziye etmek (cezalandırmak)üzere vilâyatı müstahlasaya (kurtarılmış illere)hemen istiklâl mahkemeleri izamı (yollanması).


Ancak Adalet Encümeni, İstiklâl Mahkemesi’ne yollanması ile yetinmez, İzmir’de “olağanüstü hâl” var diye, zaten olağan dışı bir mahkeme olan İstiklâl Mahkemesi Kanunu’nda bir değişiklik önerir. Bu öneride “savcıların kararlara itiraz hakkı olmayacak ve idam kararları Meclis onayına sunulmadan uygulanacaktır”.


Hüseyin Avni Beybu öneriye karşı çıkar: “Bu son biçimiyle mahkemelere... ne diyeyim. Bilmiyorum... Uygar bir milletin mahkemeleri; daima savcılarının murakabe ve kontrol haklarını korurlar...


Öneri sahiplerinden Ertuğrul mebusu Mustafa Kemal Bey değişiklik gerekçesini şöyle açıklar:“Olağanüstü zaman(dayız), düşman tarafından işgal edilen yerlerde Yunan düşüncelerine, Yunan emellerine hizmet eden ... bir takım alçaklar vardır...” der, ve telgrafta yazılı gerçeği de önergenin gerekçelerine eklemek zorunda kalır: “Gasp ve yağmacılık edenler vardır, her türlü suç vardır...


İttihatçı jargonda “hain, alçak, düşman” kelimeleri, farklı görüşleri “tehdit” için bugün de yapıldığı gibi bol bol kullanılır. İttihatçı tarih “kahramanlar ve hainler” diyalektiğidir. Ama hiç “hırsızlar, soyguncular, tecavüzcüler” yoktur. Neden? Çünkü “biz”, yani Türkler, yani Müslümanlar öyle şey yapmayız. Her gün cereyan eden sayısız hırsızlığı “haşhaşiler” ya da “ecinniler” yapar!


Konya mebusu Vehbi Efendi uyarır: “Bu gibi meselelere inceleyinceye ve saptayıncaya kadar Yunan taraftarlığıyla kimse suçlanmayacaktır, demelidir... Bu kanunda mahkeme oluşturma ve savcı seçimi var. Fakat savcının müdahaleye yetkisi yok. Bu ne demek anlayamadım. Savcı atanıyor... mahkemenin vermiş olduğu karara müdahaleye yetkisi yoktur... Şu halde savcı yok demektir. Bu maddenin ruhu savcıyı ortadan kaldırmaktır. Ya savcı vardır, yahut da yoktur...


Maksat “gasp ve yağma”yı önlemek değil, İzmir’deki “muhalif”leri temizlemektir. Nitekim İzmir’de, “kahramanlar” için “hak” olan “emvali metruke” talanı “Onuncu Yıl Marşı”nın söylendiği yıllarda ve sonrasında da sürer. Yağmacılar, emvali metruke tapularını cebine koyanlar sorgulanmaz.


Bu toplum yüz yıldır huzur arıyor. Aranan huzur şu sorunun cevabında:Bu memlekette tapular hâlâ niye şeffaf değil?



ulusoytalat@yahoo.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums