- 8.10.2014 00:00
Geçenlerde Avustralya’da yapılan G20 maliye bakanları toplantısında, Amerikan Hazine Bakanı Jack Lew’in “Avrupalı dostlarımızla bazı felsefi farklarımız var” dediğini belirtti iktisat tarihçisi Harold James.
Peki, Amerikalı ve Avrupalı arasında ekonomiye yansıyan felsefi fark ne?
Felsefi fark şu; Amerikalılar mallarının satışı için ilave talep ve daha yüksek fiyat isterken Almanlar ihracat endüstrilerini korumak istiyorlar. Hatta Japonların da Almanlar gibi düşündüğünü söyleyebiliriz. Bu arada Amerikan iktisatçılar, Almanya ve Japonya’ya dünya ekonomisinde kendileri gibi lokomotif olmalarını önerdikleri de belirtelim.
İşte bu istek ve önerilerin uygulamaya konulmasında felsefi farklar devreye giriyor. Amerikalılar faydacı Aristo’yu benimserken, Almanlar idealist Platon’u benimsiyorlar. Binlerce yıldır süren bu tartışma hatta Immanuel Kant ve faydacılar arasındaki boğazlaşmaya kadar ulaşıyor.
Bildiğiniz gibi Kant, Platon gibi ideal toplumu savunurken, J. Bentham ve J.S. Mill faydacı görüşü savunuyorlar. Faydacılar, Aristo gibi mevcut toplumu veri kabul edip, faydayı maksimize etmeyi amaçlıyorlar. Hemen hatırlatmakta fayda var; yine faydacı görüşü savunanKarl Popper, Açık Toplum ve Düşmanları kitabında negatif faydacılık teziyle “zevki ya da faydayı maksimum yapmak” yerine “acıyı minimuma indirmek” görüşünü savunuyor.
İşte Popper’in bu tezi faydacılığı savunan Amerikan iktisatçılara yol gösteriyor. Ve bu nedenle ekonomiyi canlandırıp, işsizliği azaltmak için gevşek para politikası ve devletin vergileri azalttığı, harcamaları çoğalttığı ekonomiyi canlandırmaya yönelik politikaları savunuyorlar. Böylece acıyı azaltıyorlar.
Hâlbuki Almanlar, idealist felsefeye bağlı kalarak Kant’ın idealist ahlak anlayışına dayanıp gevşek para politikasını kabul etmiyorlar. Merkez Bankalarının para basarak ve devletin harcama yaparak ekonomiyi canlandırmasının ahlaki zafiyet (moral hazard) yarattığını, bazılarına haksız kazanç sağladığını düşünüyorlar.
Bütün bunları niye anlattığımıza gelince...
Amerikan Merkez Bankası ve Avrupa Merkez Bankası arasındaki para politikası farkları aslında binlerce yıllık bir tartışmanın uygulamaya yansımasını bize gösteriyor.
Anlayacağınız faydacı görüşü, hatta negatif faydacılık dediğimiz acıyı minimuma indirme görüşünü savunan Amerikalılar bol para basarak işsizlik oranını yüzde 5,9’a kadar gerilettiler. Ahlaki zafiyet yaratıyor diyerek gevşek para politikası izlemekten uzun süre kaçınan Avrupa’da Euro Bölgesi’nde işsizlik oranı hâlâ yüzde 11,5 düzeyinde seyrediyor. İşte işsizlik farkının asıl nedeni bu felsefe farkı oluyor.
suleymanyasar26@gmail.com
Yorum Yap