- 7.10.2014 00:00
Türkiye’de bankacılık sektöründe kamu bankalarının ağırlığı yüzde elliyi buluyor. Yani banka sektörünün yarısı devletin elinde. Ama faizler düşmediği gibi son dönemde devlet bankaları sıcak para borçlanarak Türkiye ekonomisini kırılgan hâle getiriyorlar.
Niye böyle bir tespit yapıyoruz?
Şundan yapıyoruz. Çünkü, devlet bankalarının kısa vadeli dış borçları son on beş ayda 12,5 milyar dolardan 19 milyar dolara yükseldi. Yani kamu bankalarının sıcak para borçları son on beş ayda yüzde 52 oranında artarken aynı dönemde özel bankaların kısa vadeli dış borçları sadece yüzde 13 oranında çoğaldı. O hâlde devlet bankalarının dış borçlanmasında bir sorun olduğunu söylemek herhalde yanlış olmaz.
Gelelim bu kısa açıklamayı niye yaptığımıza...
Dün basında Maliye Bakanı’nın önümüzdeki dönemde özelleştirilmesi düşünülen kuruluşlara ilişkin açıklamalarını okuduk. Buna göre; Erzurum Kış Olimpiyat Tesisleri, elektrik üretim santralleri, otoyol ve köprüler, geliri Halkbank’a aktarılmak üzere Halk Sigorta ve Halk Emeklilik’in özelleştirileceği bildiriliyor.
Bu açıklamadan anladığımıza göre, Halkbank özelleştirileceğine onun iştirakleri özelleştiriliyor. Oysa 4603 sayılı Kanun’un 1. maddesinde bu kanunun amacı;“Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi çağdaş bankacılığın ve uluslararası rekabetin gereklerine göre çalışmalarını ve özelleştirmeye hazırlanmalarını sağlayacak şekilde yeniden yapılandırılmaları ile hisse satışlarına ilişkin düzenlemelerin ve hisselerin tamamına kadarının özel hukuk hükümlerine tabi gerçek ve tüzel kişilere satışının gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanıyor.
Kısaca, 4603 sayılı Kanun’da Ziraat Bankası ve Halk Bankası’nın özelleştirilmesine karar verilmişti. O hâlde adı geçen kanun yürürlükte olduğuna göre niye Ziraat Bankası ve Halkbank özelleştirilmiyor?
Hatta Başbakan Yardımcısı Ali Babacan 23 Haziran 2003’te yaptığı açıklamada “Biz, bizden önceki dönemlerde yapılan gibi özelleştireceğiz deyip unutmayacağız. Önce Vakıfbank, sonra Halk Bankası ve son olarak Ziraat Bankası’nı özelleştireceğiz” dedi. Ama aradan on bir yıl geçti bu bankaların üçü de devlet yönetiminde bulunuyor hâlâ. Anlaşılan Ali Babacan kendilerinden önceki dönemde yapılanların devamında fayda görüyor. Böyle gelmiş böyle gider diyor.
Peki, devlet bankalarının sistemde durmasında bir fayda var mı? Faydası yok zararı var. Çünkü, devletin, bağımsız düzenleyici otorite kurduktan sonra o sektörde faaliyet göstermesi artık israf yaratıyor. Çünkü bağımsız kurum yani BDDK bankacılık sektöründe her türlü düzenlemeyi tasarrufçu, girişimci ve tüketici lehine yapmak zorunda zaten.
O hâlde kamu bankası artık bir fazlalık oluyor ve rekabeti bozuyor sektörde. Ve işte bu nedenle faizler düşmüyor. Daha doğrusu paranın fiyatı artıyor. Çünkü devlet bankaları yüksek maliyetlerle çalışıyor. Tabii bu yüksek maliyetler sektöre yansıyor. Dolayısıyla hem enflasyon artıyor hem de kaynaklar iktidara yakın duran yandaşlara aktarılıyor. Dolayısıyla kaynak dağılımı bozuluyor. İşte devlet bankası kredisiyle yapılan ve batan AVM’ler sık sık basında yer almaya başladı artık.
Anlayacağınız asıl özelleştirilmesi gereken kuruluşları yani bankaları iktidar bir türlü elinden çıkarmak istemiyor. İşte bu nedenle Ali Babacan’ın on bir yıl önce söylediklerine bakıyoruz. Ve Ali Babacan’a “Siz de unuttunuz” diyoruz.
***
İyi aile çocuğu Engin
Namaz kılmaz, oruç tutmaz, yaşı gelip geçtiği hâlde Hacca da gitmeyen hem ateist hem İslamcı, Cem Uzan’ın Star gazetesinin 9 Kasım 2002 tarihli nüshasında dönemin siyasetçilerine orço Abdullah, pezo Vecdi, hibino Recep, beşlik Bülent, tekerlek Abdüllatif gibi sıfatlar takan, herkesin karısına kızına taciz yazıları yazan paralel Engin Ardıç’a anladığı dilden konuşunca birdenbire iyi aile çocuğu rollerine büründü. Mağduru oynamaya başladı. Bir daha sataştığını duymayayım. Hacıyatmaz seni...
suleymanyasar26@gmail.com
Yorum Yap