Engellenmemişlik…

  • 23.10.2017 00:00

 Küreselleşme kavramı, eğer düzleştirici manâsıyla anlaşılırsa bir basitlemeye dönüşür ve her basitleme gibi rahatlatıcı bir işlev görmeye başlar. Biraz açalım: Küreselleşme kavramının câzibesi , biraz da “dünyânın girinti ve çıkıntılarını” tesviye ve tasfiye etme vaadi üzerinden işledi. Buna kanaât getirmemize yol açan da , sermâyenin finansal düzeylerde köpür(tül)mesi oldu. Zannettik ki, paranın ve teknolojinin hudut yıkıcılığı, kültürel ve siyâsal olarak da devâm edecek ve  insanlık, nev’i farklılıkları aşarak küresel kültürün birleştirici ilkelerinde buluşacak.

Bu akılyürütme, aslında Marx’ın alt-yapı-üstyapı ilişkisi hakkındaki yargılarının izlerini taşımaktadır.  Ekonominin ne Tanrısı, ne de milleti vardı. Tanrısı ve milleti olmayan , âdeta târih dışı bir armağan olan ekonominin güçleri ile farklı tanrıları olan ve çok sayıda kavimden oluşan târihsel insanlık arasındaki uzlaşmaz karşıtlık nasıl çözülecekti? Bunu,başars başarsa hayâtın maddî tarafında duran ekonominin güçleri başaracaktı. Sermâyenin hudutsuz nitelikleri, bu târihsel safralarımızı atmamızı sağlayacaktı. Hâsılı alt-yapı üst-yapıyı belirleyecekti.

Bu neo-liberâl yorumun cevherleri  1980’lerin sonundan îtibâren akademik  ve entelektüel düzeylerde işlendi; mâmûl hâline getirildi. Ama ortada şöyle bir paradoks vardı: Bir üst oluşum; yâni hudutların tasfiyesinin başarılması için, “mevcût hudutlara sıkıştırılmış ne varsa, onların özgürleştirilmesi ve bağımsızlığa kavuşturulması gerekir” denmekteydi. Yâni ; ulus-devlet tarzında ayrışmış bir târihsel insanlığın, birleşmiş bir insanlığa dönüştürülmesi ideâlini, ulus-devletlerin kozasından çıkan ancak daha parçalanmış bir insanlığa ihâle etmekti bu. Daha somut söyleyelim: Bize şu deniyordu; birleşmenin tarafları aktüel olarak ne kadar çoğalırsa, birleşmenin koşulları da o kadar sağlam atılmış olur.

Başlangıçta hayli iknâ ediciydi bu bakış. Ama aslında birbiryle çelişen iki yorumun muğlaklığı arasında gidip geliyordu. Kimine göre birleşmiş bir insanlık, etnik ve dînî “safralarımızı” atmamıza bağlıydı. Bunun için de bu safraların en derin bağlarının açığa çıkarılması lâzımdı. Ezcümle; ulus-devlet formasyonu tarafından  baskı altında bırakılmış ne kadar etnik ve dinsel alt-formasyonlar varsa , özgürleştirilmeli ,açığa çıkarılmalıydı. Bu geçici bir aşamaydı. Daha ileri bir aşamada, sıra onlardan kurtulmaya geliyordu. Bu da her türlü dinsel ve etnik bağın “sönümlenmesi” olacaktı.(Yine Marksist etki)

Diğer bakış ise, Alman târih felsefecisi Herder’in bakış açısının yeniden yorumlanmasıydı. Herder, vakt-i zamânında Aydınlanma’nın birleşmiş insanlık idealinin ancak, ulusal aralıkların doğru tanımlanmasıyla mümkün olacağını ileri sürmüştü. Yeni Herderyen yorumda ise, bunun aktüalist bir değerlendirmesi yapılıyor ve “birleşmiş insanlık” idealinin etnik, dinsel ve cinsel farklılıkların  uzlaşmasıyla sağlanabileceği iddia ediliyordu. İlk değerlendirmeden farkı, bu ayrımların derinleştirilip korunmasıydı. Yâni bir “sönümlenme” değil; tam tersine bir “derinleşme” isteniyor ve bekleniyordu.

Garip olan husus ise şuydu: İlk yorum , evet, ekonomizm ve teknolojizm ile uyuşumluydu. Tanrısız, milletsiz bir ekonomi ile tanrısız ve milletsiz bir insanlık ideali düzçizgisel olarak eşlendirilebilirdi. Paradoksal taraf ikinci bakıştaydı: Nasıl olacaktı da Tanrısız  ve milletsiz bir ekonomizm ve teknolojizm ,  tanrıları ve kavimleri için kan dökmeye hazır kitlelerin dünyâlarıyla uyumlulaştırılabilecekti? Başka sorular da vardı: Müesses nizamlardan kopan parçaların kendi aralarında bir barış hukûku geliştirebileceklerine dâir   o hemen hemen hiç sorgulanmayan güven nereden geliyordu? Bir ihmâlden mi; değilse  bir kasıttan mı?  Eğer açığa çıkarılmak istenen “baskılanmış” kimlikler ise, bu birikimin kaçınılmaz olarak içerdiği kin, garez ve intikamcı duyguların yol açabileceği sonuçları, ortada müesses nizâm kalmayacağına göre  kim kontrol edecekti? Târihin medeniyet birikimiyle eşlendirilen baskılardan kurtulmanın faturası , kabilecilikler ve kan davâları gibi , târihin en kaba formasyonlarına dönmek ise , bunu değerli kılan karineler neler olabilirdi ki?

Geçmiş olsun. “Engellenmemiş bir sermâye” ile “engellenmemiş insanlık “ fikriyâtı çakışmak bir yana tam manâsıyla uzlaşmaz bir karşıtlığa evrildi. 21.Asrın Giriş Dersi’nde ilk öğrendiğimiz bu oldu. Karşıtlığı kurmak yetmiyor. Dahası şu: Engellenmemiş sermâyenin olabilmesi için daha fazla engellenmiş , hattâ kötürümleştirilmiş bir insanlık elzemmiş meğer…Terry Eagleton’ın çok sevdiğim ifâdeleriyle; entelektüellerin, akademiklerin  Paris’de yaptığı epistemolojik tartışmaların ortaya çıkardığı hârika tabloların, kendilerine kan davâları olarak dönmeyeceğinin hiçbir garantisi yoktur. Saflık mı, hinoğlu hinlik mi, siz karar verin…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums