Oran ve sayıların düşündürdükleri

  • 20.04.2017 00:00

  Referandum sona erdi. Sayısal ve oransal olarak netice ortada. Kazanan ve kaybeden de belli. İşin ilginç kısmı, kazanan ve kaybeden arasındaki farkın oransal olarak birbirine hayli yakın olması. Bu fark, kaybeden taraf îtibârıyla sindirilmesi hayli zor. Şimdi biraz empati yapalım. Psikolojik düzlemde bakılacak olursa bunun anlaşılır olması gerekir. Fark “oransal” olarak bu kadar küçük olunca kaybeden tarafa mensup olanların yaşadığı hayâl kırıklığının en yüksek seviyede olması tabiî sayılmak gerekir. Kaybedenlerin “Hay aksi, az daha kazanabilirdik” gibi bir düşünceyi taşımaları normaldir.


“Az daha kazanabilirdik” psikolojisi olgun bir şekilde değerlendirilirse, daha çok bir “iç” eleştiriyi başlatabilir. Ama bu olmazsa, hemen bir suçlu arama telâşı başlar ve genellikle de bu suçlu, kazanan taraf olur. En basit aksaklıklar kötüye yorulur ve arkasında bir komplo aranır. Suçlamalar baş gösterir. Suçlananlar da çok defâ “kazananlar” ve onların “işbirlikçileri” olur. Nitekim 16 Nisan Referandumundan sonra, YSK'nın bir değerlendirmesi buna malzeme kılınarak yapılan da bu oldu. Pireler deve kılınarak Referandumun meşrû olmadığı, iptâl edilerek yenilenmesi gerektiği iddia ediliyor. Bunun hiç kimseye, en başta da kaybedenlere bir faydası olmayacak. Olacak olan; nâfile girişimler neticesinde enerji kaybından başkası değildir. Ortada kayıp oy, eksilen sandık, çalınan pusulalar yok. Şikâyet konusu edilen hususların, referandumun neticesini değiştirecek etkisinin olmadığını her mâkûl insan görebiliyor. Oransal farklılık küçük gözükebilir. Ama “sayısal” fark daha düşündürücü gözüküyor. Buna da bir bakılsa iyi olur. “Evet”lerin “hayır”lara olan farkı aşağı yukarı 1,5 milyon seçmene tekâbül ediyor. Oranlar yuvarlar; ama sayılar her şeyi çok daha berrak gösterir. Hele hele katılımın bu derecede yüksek olduğu durumlarda…

Gelin görün ki; demokratik anlamda çoğunluk olmanın meşrûiyetini sağlamak adına, %50'yi aşmak gibi, dünyânın hiçbir yerinde tartışma kaldırmayacak teknik bir özelliği var. Referandumlarda meşrûiyeti sorgulama mevzuu hâline getiren oranlar, beklenenin tersine belli bir eşiğin aşılmasıyla başlar. Meselâ eğer çoğunluğun oranı %90'ları aşıyorsa tereddüt doğurur. %90 ve üstü oranlarda “onaylanan” bir referandum tercihi karşısında şüphe duymak daha manâlı olur. Nitekim diktatörlerin %99,9'luk destekler bu durumun en karikatürize misâlleridir. %51,4'lük bir “evet” tercihi, tıpkı yakın zamanlarda Britanya'daki Brexit referandumunda olduğu gibi referandumun sağlığına işâret eder. Demokratik çoğunluklar ne kadar küçük oransal farklılıklar gösteriyorsa, demokrasinin geleceğinden daha fazla umutvâr olmayı sağlar.

Anlamakta zorlandığım hususlardan birisi de, referandum neticelerinin Türkiye'de yaşanan kutuplaşmanın göstergesi sayılmasıdır. Tanınmış ve çok okunan Fransız gazetelerinden birisi haberi bu şekilde geçti. Her referandum, ister istemez bir “kutuplaşma”yı içerir. Evet-hayır, siyah-beyaz bir farktır. Britanya'daki Brexit referandumunda da halk elbette kutuplaşmıştı. Fransa'da da önümüzdeki günlerde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura kalınırsa, ki öyle gözüküyor; Fransız kamuoyu iki başkan adayı arasında kutuplaşacak demektir. Zâten sürdürülebilir bir demokratik sistem, referandumu mutâd kılmaz. Kutuplaşma referandumun kaçınılmaz etkisidir. Onun için referandumların debisi düşürülür. Sâdece hayâtî meselelerde referanduma gidilir. Gidildiği her durumda ise kutuplaşma kaçınılmazdır.

Buraya kadar yazdıklarımız, “sayılar” ve “oranlar”a dâirdi. Hayât bu kadar işlemsel değil. Daha “derinlerde” yatan hususları ise sonraki yazıda ele alacağız…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums