Tekil düşünüşün zaafları

  • 26.12.2016 00:00

 Karatani'nin de vurguladığı gibi, modern dünyâda; deyim yerindeyse “top” üçlü bir yapılar demetinin arasında dönüyor. Bunlar sırasıyla “devlet”, “sermâye” ve “ulus”tur. Tuhaf olan husus; bu üçlemenin kaba bir soyutlama olarak kalması ve daha da mühimi, herbirine birer blok olarak bakılmasıdır. Elbette bunları “çoğul” karakteri içinde; yâni “devletler”, “sermâyeler” ve “uluslar” olarak değerlendirmemiz gerekiyor.


Çatışmaların ikliminin en sıcak olduğu noktalarda bu çoğulluğu kısmen de olsa anlayabiliyoruz. Meselâ “uluslararası” savaşlar veyâ “devletlerarası” savaşlarda olduğu gibi. Ama bu ampirik kavrayış tek başına yeterli olmasa gerekir.

Dar manâdaki ampirik göstergelerin sağladığı bakış işbu modern formasyonların iç çelişkilerini kavratmıyor. Meselâ “devlet” bir modern formasyon olarak tekil ve mütecânis bir yapıya karşılık gelmiyor. Devlet(ler) dâimî olarak sancılı bir formasyona işâret eder. Târihsel arkaplana kuşbakışı bakıldığında bu dönüşümler kolaylıkla anlaşılabilir. Meselâ geleneksel devlet(ler)in “adâlet” ekseninde tanımlanan bir nitelik taşıdığını biliyoruz. Buna göre geleneksel devletin teb'asına karşı şöyle veyâ böyle bir mes'uliyeti oluyordu. Modern devlet ise bu mes'uliyeti üzerinden atıyor. Machiavelli ve Hobbes'un düşünceleri onun yeniden üretimine işâret ediyor. Modern devlet teb'asına adâlet yükümlülüğü olmayan; amacına ulaşmak adına her türlü araca başvurmayı mübah sayan reel bir formasyona karşılık geliyor. Bu tablo “ulus” adı verilen bir başka formasyon ile çatışsa ve mühim bâzı mevzi kayıplarına uğrasa da 20: Asra kadar hüküm sürdü. 20.Asır; yâni Hobsbawn'ın saptamasıyla 1945 sonrasında ise bir dönüşüm geçirdi ve “ulusuna” hesap veren; onu koruyan, destekleyen “sosyal devlet”e evrildi. 1990'larda başlayan 21.Asırda ise bu defâ “sosyal” yükümlülüklerini iptâl eden, sivil toplum baskısıyla ağır bir krize sürüklendiğini görüyoruz. 2000'li senelerden başlayarak bu kriz atlatıldı. Artık reelpolitik mevzisine geri döndürülen bir devlet ile yüz yüzeyiz.

Diğer taraftan devlet formasyonu kendi elitlerinin iç çatışmaları -meselâ geleneksel elitlerden bürokratik; bürokratik elitlerden teknokratik elitlere geçiş anlamında- itibârıyla sürekli bir iç kriz yaşıyor.

Ulusların serencâmı da bunu andırıyor. Uluslar kendi aralarında olduğu kadar eşanlı olarak “devlet” formasyonu ile sorunlu. Daha mühimi, uluslar kendi içinde sürekli çatlak veriyor. Meselâ “sınıfsal” ve “etnik” bir baskı yiyiyor.

Bunlar gösteriyor ki; gerek “devlet” ve “ulus” formasyonları sâdece “birbirleriyle” değil; “kendi içlerinde” de sorunlu. Şöyle formüle edelim; “Devletler kendi içinde, birbirleriyle ve ulusla sorunlu; tıpkı uluslar da “kendi içlerinde”, birbirleriyle ve devletlerle sorunlu olması gibi.

Mesele “sermâye”ye geldiğinde durum daha karmaşık bir hâle geliyor. Tekçi bakış burada daha belirgin hâle geliyor. Yukarıdaki akıl yürütmeyi derleyip toparlayarak devam ettirelim: “Sermâye elbette ki “devlet” ve “ulus”la sorunludur. Bu, krizlerin târihine bakarak kolaylıkla çıkarsanabilecek bir doğrudur. Ama genellikle “sermaye”nin iç çelişkileri görmezden gelinir. Sermâyenin kendi rasyoları ekseninde mütecanis bir doğrultusu olduğu varsayılır. Hâlbuki tıpkı devlet ve ulus formasyonlarında olduğu gibi, sermâyenin formasyonunda da bazı iç çelişkiler işlemektedir. Buna şaşırmamak da gerekiyor. Biraz derinleştirilirse görülebilecektir ki, “ulusal” sermâyeler ile “uluslararası” sermâyeler arasında ciddî bir gerilim her zaman olagelmiştir. Benzer olarak, özellikle altına endeksli finansal sistemin terk edilmesinin ardından “finansal sermâye” ile “reel sermâye” arasında ciddî bir gerilim alanı ortaya çıkmıştır. Nihâyet, sermayenin sektörel dağılımı arasında da çok çarpıcı bir öncelikler sıralaması mevcuttur.

Nispeten sakin geçen târihsel zamanlar, bilelim ki, “devlet”, “sermâye” ve “ulus” arasında sağlanan “denge” durumlarına karşılık gelir. Ama bu üçlünün evliliği Katolik bir nikâha dayanmaz. Kısa zamanda krizler doğurur ve çözülür. Hâsılı son derecede kırılgandır. Elyevm olan da budur. Gerek bölgesel, gerek küresel mânâda bu krize cevap verecek siyâsetler üretebilmek zikredilen üçlünün hem kendi arasındaki hem de kendi içindeki çelişkileri eşgüdümlü bir şekilde çözümlemeyi gerektiriyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums