Siyasal çoğunluk, siyasal çoğulculuk

  • 14.11.2016 00:00

 Amerika Birleşik Devletleri demokrasi târihinin belki de en “olağandışı” seçiminin ardından beklenmedik bir şekilde Trump seçildi. Konu bulmakta zorlanan veya eldeki konulardan bıkmış olan siyâsal analistler duruma sevinmeliler. Trump çok konuşuldu; çok konuşulacak. Hakkında çok yazıldı; daha da yazılacak…


Benim başından beri dikkatimi çeken husus, Trump'a adreslenen karşı çıkışların özneleri ve niteliğiydi. Bu karşı çıkışların söylemi ve seslendiricileri nedense bir yerden tanıdık geliyordu. Trump hiçbir kalıba oturmuyordu. Bir kere kariyeri siyâset dışıydı. Siyâset arenasına âdeta bir filin züccaciyeci dükkânına girmesi gibi girdi. Kırdı, döktü. Ve kazandı… Bunlar yaşanırken Amerikan elitleri ve ünlüleri dehşete düştü. Tepkiler olağandışı bir hâle geldi. Meselâ Oscarlı ünlü aktör Robert De Niro kendisini alamayıp, “Onun suratının ortasına bir yumruk atmak istiyorum” dedi. Bu ve benzeri ifâdelerin sayısız örneği olduğunu biliyoruz. Görünen o ki, Amerika'daki siyâsal atmosferi Trump ne kadar bozduysa, ona yönelik tepkiler de bir o kadar bozdu. Seçim kampanyalarında seviye yerlere düştü. Bu tabloyu nasıl değerlendirebiliriz? İlk söylenecek olan Trump'ın istediğini elde etmiş olmasıdır. Trump, siyâsetin vasatlarını aşağıya bastırdı ve hasımlarının ayarı ile oynayarak onları kendi minderine çekti. Bu minder onundu ve rakipleriyle âdeta kedinin fâre ile oynaması gibi oynadı. 

Oyun üstüne oyun kurdu ve kazandı.

Dehşet duygusu tırmanıyor. Karşıtları sokakta. Trump'ın Başkanlığını tanımayan kitleler büyük gösteriler yapıyor. Bu bir müddet daha devam edebilir. Ama hiç mühim değil. İsterse devam etsin. Bu olsa olsa Trump'ın zaferini daha da pekiştirecektir. Ne yâni, Trump bunlara bakıp, “ay pardon, sizi çok üzdüm. Haklısınız, hemen istifâ ediyorum” mu diyecek? Geçmiş olsun, tartışma kaldırmaz bir farkla seçimi kazandı. Bir dahaki sefere…

Daha garip olan bu tabloların demokrasi târihinin derin paradokslarından birisini belirginleştirmiş olmasıdır. Demokrasi seçkincilikle bağdaşmıyor. Onun birinci şartı eşitlik. Eşitlik ise kaçınılmaz olarak “aşağıdakileri” esas alan bir “düzleşmeyi” doğuruyor. Seçilmişlerin hukûku dediğimiz zaman, ister beğenelim, ister beğenmeyelim bu düzleşmeyi varsaymak durumundayız. Elbette düzleşmeyi nasıl değerlendireceğimiz öznel tercihlere bağlıdır. İstersek demokrasi iştihâmızı derinleştirip onu kutsayabiliriz. Belki de demokratizm denen budur. İstersek de bu durumu yadırgayıp, siyâsal çoğunluk ile siyasal çoğulluk arasında bir farklılaşmaya gidebiliriz. (Genellikle de yapılan budur). 

Paradoks tam da burada billurlaşıyor. Siyâsal çoğulculuk savunuları aslında görece olarak siyâsal çoğunluktan rahatsız olmayı ifâde ediyor. Bu rahatsızlık genellikle veri bir çoğunluğun düzleştirici etkilerinin ağırlaştığı durumlarda ortaya çıkıyor. Bu ağırlık, siyâsal çoğunluğun kendisine yüklenen “en büyük azınlık “olma rolünü çoğunluk olmasıyla bağdaştıramadığı durumlarda ortaya çıkıyor. Sartori'nin çarpıcı ifâdesiyle siyâsal çoğunluğa “en büyük azınlık olma" niteliğini siyâsal çoğulluk verir aslında. Mesele bunun çoğunluk tarafından ne derecede kabûl edildiği ile bağlantılıdır. Eğer belli bir konjonktürde bu kabûl görüyorsa, siyâsal çoğunluk ehlileştirilmiş ve disiplin altına alınmış demektir. Ama bunun da bir garantisi yoktur. Bambaşka bir konjonktür, siyâsal çoğulluk içinde siyâsal çoğunluk olmanın anlamını kaybettiği hissini doğurabilir. Bu, siyâsal çoğunluğun “en büyük azınlık olmayı” reddetmesiyle açığa çıkar. Çoğunluk, çoğulluğu kendisini aşındıran, sönümlendiren; daha mühimi kendisini dışarıda bırakan bir tecrübe olarak görmeye başlar. Trump'ın zaferi tam da burada ortaya çıkıyor. Trump, siyâsal çoğulluğun parçalı yapısının Amerika'nın gerçek sâhiplerini dışarıda bırakan bir marjinalizm olduğunu söyledi. Zamanlaması uygun olan bu söylem yaygın bir hissiyatla çakıştı. 

Demokrasinin bu paradoksu üzerine çok yazıldı ve çizildi. Ama genellikle kabul gören kategorik bir basitleme oldu. Bu, süreci ekonomik bunalımların ve bundan faydalanan bâzı siyâsal spekülatörlerin (demagoglar) fonksiyonu olarak değerlendiren bir basitlemedir. Meselenin artık bu konvansiyonel okumanın dışına çıktığı kanâatindeyim. Çoğunlukların çoğulluğu nasıl ve ne şekilde tehdit ettiğini çok iyi biliyoruz da; acaba çoğulluğun çoğunluğu nerelerde ve ne şekillerde tehdit ettiği hakkında bir fikrimiz var mı? Daha derinlemesine yapılması gereken kültürel çalışmaların cevaplaması gereken sorunun bu olduğunu söyleyebilirim…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums