Ateş üzerinde bir “Novruz” II

  • 16.03.2012 00:00

“Arap Baharı’nın ilk cemresi, Azerbaycan’a düştü mü; Türkiye, bölgesel değişim sürecini ne kadar anlayabiliyor, okuyabiliyor, bu da yarına” demiştim dün.


Bunun cevabı, biraz da, Hocalı mitinginin burada uyandırdığı hislerde gizli. Taksim’de 26 şubatta, “Hepiniz Ermenisiniz, Hepiniz piçsiniz” pankartları, “Bir gece ansızın gelebiliriz” sloganları, hiç de bekleneceği “milli gurur okşamalarını” uyandırmamış Azerbaycan’da.

Tersine, “Bu pankartlar da nereden çıktı”, “Biz böyle şeyler söylemiyoruz, söylenilmesinden de hoşlanmıyoruz”, “Buradaki mitingde kimse böyle hakaretler etmedi” gibi düşünceler dillendiriliyor.

Halk arasında, Ermenistan ile siyasi sorunlar milliyetçi bir tonda tartışılsa da, “savaşmayalım, artık barış zamanı”, “Bizim, Ermenilerle halk olarak sorunumuz yok” sözleri sıkça dile getiriliyor; muhalif siyaset de bu düşünce de. İki ülke arasındaki sorunların en büyük sorumlusu olarak, Rusya ve “derin devletler” görülüyor.

Elbette, sorunlar 1990’larda, Dağlık Karabağ ile başlamadı. Yüzyıl başında, milliyetçilik bu coğrafyada ağır tahribat yaptı.

1917-20 dönemi, Ermenistan’ın bugün en büyük milli kahramanlarından sayılan Stefan Şahumyan’ın lideri olduğu, Sovyetler idealinin öncü başarılarından Bakü Komünü ve bazılarının “tarihteki ilk Müslüman demokratik cumhuriyet” olarak nitelediği “Azərbaycan Xalq Cümhuriyyəti” deneyimlerinin yaşandığı; Bolşevikler, Menşevikler, Daşnaklar, Musavistler, Dağıstanlılar, “Müslümanlar”, Osmanlı İmparatorluğu bürokrasisi, Enver Paşa, İngilizler gibi tarafların biraraya geldiği ve birbirine girdiği, çok çetrefil bir zaman.

Biz de, hâlâ bu tarihin ağırlığını yaşıyor, sırtımızda yükünü taşıyoruz.

Bugün, Aliyev rejiminin aksaklıkları, “yaptım oldu vesselam” tavrının uyandırdığı bıkkınlık ve yılgınlık, Dağlık Karabağ sorununun uyandırabileceği her türlü milliyetçi hissin önüne geçmeye başlıyor.


Türkiye, bu dönemde, kendi kısa vadeli küçük siyasi hesaplarını düşünerek hareket ederek, aslında hem bölgedeki rolünün kalıcılığını baltalıyor, hem de zaten zor olan bir tarihî süreci daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor.

Azerbaycan’ın kuzeyindeki Guba kentinde, 1 martta, Vali Rauf Habibov’un, “yerel milliyetçiliğe” girişmesi ve başka şehirlerden gelenlere ev sattıkları için kent ahalisine, “hainler” demesi, infiale sebep olmuştu. Polisin müdahalesine rağmen, göstericiler bazı hükümet binalarını tahrip etti ve Habibov’un evini yaktı.

Sonuçta Habibov, görevden alındı ve protestoculardan henüz ceza alan olmadı. Nisan 2011’de Bakü’de gerçekleşen protesto gösterilerine verilen tepkinin aksine, bu sefer, merkezî yönetim son derece sessiz.Aliyev’in gösteriden tedirgin olduğu ve “hiçbir şekilde aşırı şiddet kullanılmamasını özellikle istediğini” yazan haber siteleri var. Ancak, 25 kadar kişinin gözaltına alındığı biliniyor. Ayrıca Habibov’un konuşmasını sosyal paylaşım sitesi YouTube’a koyan ve internet üzerinden gösterileri örgütleyenlerin kim olduğunun araştırıldığı söyleniyor. Öte yandan, Guba’da olanlar, cep telefonlarından yollanan görüntülerle, ülkenin dört bir yanına dağılmış vaziyette; devlet televizyonunun hiçbir şey olmamış gibi davranması, bir şey ifade etmiyor.

“Nispeten refah içinde bir dağlık sayfiye kenti olan Guba’da böyle bir huzursuzluk patlak veriyorsa, daha fakir ve yoksunluk içindeki kesimlerde neler olabileceğini düşünün” diyen de var. Eskiden Aliyev’in kurmaylarından olan, şimdinin muhalif isimlerinden Eldar NamazovEurasia.net haber sitesine Guba’da olanların ve arkası geleceğine inandığı gösterilerin, tamamen Arap Baharı’nın Azerbaycan’da tomurcuk vermesine işaret ettiğini düşündüğüne işaret eden sözler söyledi. Muhalif örgütlenme İçtimai Palata da, Bakü’de 8 nisanda protesto gösterileri dizisini başlatacaklarını açıkladı.

Benim konuşmacısı olduğum, Center for National and International Studies (CNIS) tarafından düzenlenen toplantının konusu “Demokrasi, çatışmaların çözümü için en iyi yöntem midir?”idi. Seçme ve seçilme hakkından, yani demokrasinin en basit, eşiğinden adım atma kuralından bile uzakta olan Azerbaycanlı katılımcılar, elbette kendilerine ümit verecek, demokrasi mücadelelerinde kendilerini ateşleyecek, “Ah bir ataş ver” minvalinde sözler duymak istiyorlardı.

Bense, aralarında yıllardır siyasi mücadele içinde olan, siyasetin sadece pratiğine değil ilmine de kafa yormuş insanlara, Türkiye’nin “güncel gelişmelerini” anlatırken umutlu şeyler söyleyemedim. Hepsi, 4+4+4 tartışmaları sırasında Ankara’daki komisyon toplantılarında yaşananları, televizyonlardan, haber sitelerinden, olmadı uydu kanallarından görmüştü.

Demokrasinin bir uzun mesafe koşusu olduğunu söyleyebildim ancak... Ve elbette, Türkiye’nin sadece gerçekte değil, “hayal dünyasının” sınırsızlığında bile son derece sınırlı, devletin ve ülkenin ruhunu yeniden tanımlayacak, yapılış sürecinden müzakere ve uzlaşma çabalarıyla siyasi kültürü yeniden tanımlayacak bir yeni anayasaya değil, “eski ağızlara yeni taam” bir “geçiş dönemi anayasasına” razı olduğunu anlattım.

Katılımcılar arasında, ülkenin en duayen siyaset bilimcilerinden Zerdüşt Alizade de vardı. Adını duyunca aklıma, Başbakan Erdoğan’ın “Kürtler, Zerdüşt değil İslam’dır” sözleri geldi. Zerdüştlüğe dudak büken bu sözler, kökenini bu inançta, gelenekte, tarihte görenler için ne ifade edecek, düşünmeden edemedim.

Milliyetçi yaklaşımlarla, tek dinin, tek mezhebin inancıyla “büyük devlet”, “model ülke” lideri olunmaz; eğer amaç oysa.


Baharı, ortaklaşarak karşılayabilenlerin bayramı, N(e)(o)(w)(v)r(o)(u)z’u şirin/güzel/ olsun.


oneysezin@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums