Dîl yarası

  • 10.02.2012 00:00

“Türkçe dersinde, biliyorsunuz, bilinmeyen kelimeler çalışması var, işte cümlede kullanmayla biraz biraz geliştiriyoruz, ama tabii biz ona harcayacağımız zamanı aslında daha fazla bilgi vererek harcayabilirdik, daha başarılı olmalarını sağlayabilirdik. Daha çok bu çocukların dil eğitimi gelişsin diye çabayı o yöne veriyoruz. Eee, tabii bu durumda diğer okurlardan birazcık geri kalıyoruz. Yani dil, başlı başına bir problem.”

Diyarbakır merkezli düşünce kuruluşu DİSA’nın, Türkiye’de dil haklarıyla ilgili bir raporundan bahsetmiştim dün. Bu cümle de, o rapordan... “Bölgede” öğretmenlik yapan birinin sözleri bunlar.

Çok da doğru bir tesbit, “dil başlı başına bir problem”.

İnsanlar ya dilini dilediği gibi kullanamıyor; sadece Kürtler mustarip değil bu durumdan. Anadillerini resmen, okulda öğrenmeyi talep eden Çerkesler, Lazlar, diğer halklar için de benzer bir durum söz konusu.

Veya yüksek perdeden ses verebiliyorlarsa, dillerini silah gibi yaralamak için kullanıyorlar.

Çok kişinin derdi bu Türkiye’de. Diller, dîl/gönül yarası yaratmak için, gönülleri yaralamak için kullanılıyor.

Hrant’ın arkadaşları ve öz arkadaşları, daha da can arkadaşları polemiklerinde olduğu gibi. Oysa biliyoruz ki, Hrant’ın gerçekten çok arkadaşı olsaydı onu seven, siper olurduk da hayatta kalırdı bu kadar ciddi tehditler varken yaşamına kasteden. Sözler, bir koza olurdu, onu koruyan... Ne var ki, Hrant sadece öldürülmekle de kalmadı, bir de bu kadar “insan bir insan”, cansız bir ikona dönüştürüldü. Sanki onun adını kullanan, hele bugünlerde, kendini bir yıldız tozuna bular oldu.

Didişmek yerine, diller demokrasiden yana sivrileşip dîllerde birlik olunabilse, zaten Hrant’ın mahkeme süreci de böyle hüsran olamazdı.

Tarih gösteriyor ki, insanlar birlik olup başkaldırınca, kimse önünde duramıyor; engel sadece tereddütler.

Bizden çok farklı bir nesil yetişiyor; emeklerken bilgisayar kullanmaya başlıyorlar. “Tabletlerin Türkiye’si” de, her ne kadar değişime hâlâ dirense de, bir gün sadece görüntüde değil, içerikte de dönüşmek zorunda kalacak. Maalesef, bu dönüşüm, aynı zamanda, aşırı sağın ve ırkçılığın yeni iletişim teknolojilerini kullanarak kendini daha fazla ifade etmesini de beraberinde getirecek. Samsun’dakiStatüko dergisinde Hrant’ın vurulmasını öven sözler eden gencin tek mi olduğunu sanıyoruz? Her düşünceden, kendini daha radikal şekilde ifade eden gençler, çocuklar yetişiyor, yetişecek...

Sınırlar, dar kafalarla dünyaları ayrılan çocuklar arasından, gün gelip, gönül birliğinde, maneviyatta, insanlığa inançta, her türlü ayrımcılığın üzerinden boy verip, yükselip geçecek çocuklar da yetişiyor, doğuyor, doğacak.

Coğrafyalarında yaşanan hiçbir dîl yarasına duyarsız, dilsiz kalmayacak onlar...

Mesela, DİSA’nın 2010 tarihli raporu için gerçekleştirilen saha çalışmasında görüşülen öğrencilerden Osman’ın şu sözlerine kulak verecekler; “Öğretmenimiz Kürtçe bilmiyordu. Zaten büyük sıkıntımız oradan doğuyordu. Bir türlü iletişim kuramıyorduk. Göz temasımız bile olanaksız oluyordu, çünkü o farklı bir dünya, biz farklı bir dünya olduğumuz için birbirimize baksak bile anlamıyorduk birbirimizi”.

Ayrı dünyaların insanı olmak sadece, “devletin öğretmeni” ile “halkın öğrencisine” özgü değil.

Dil ayrı-gayrılıkları, anne-çocuk ilişkisini bile etkiliyor DİSA’nın dillendirdiğine göre. Meryem, “bölgeden” bir anne, çocukları okula gitmeye başladıktan sonraki sorunlarını şöyle aktarmış;“Çocuklarım Kürtçede iyi değiller. Bu yüzden de iyi bir ilişki kuramıyoruz. Onlar bazı şeyleri Türkçe söylüyorlar, fakat ben Türkçe bilmiyorum. Türkçem fena durumda. Onlarla konuştuğumda, Türkçeme gülüyorlar. İlişkilerimiz çok fena. Çocuklarımla anlaşamıyorum”.

Biz, insanlara ne yapıyoruz? Nasıl olup da bunların yaşanmasına izin veriyoruz? Sonra, bunlar yaşanırken, kendi küçük dünyalarımızın anlamsız bağrışmalarının yankılarından, kendi sesimizden başka şey duyamaz hale geliyoruz?

Bu sistem, insan olanı yok ediyor. Aslında en büyük güç odaklarının bile ‘insansızlaştırıldığı’ bir düzen sürüp gidiyor. Bu kadar padişah var, tekinin biyografisi yok. II. Abdülhamit’i nasıl bilirdiniz mesela; devlet işlerindeki ‘siyasi figürünü’ az çok tanırsınız. Ama onun, polisiye roman tiryakisi ve özellikle de dedektif Sherlock Holmes kahramanının yaratıcısı yazar Sir Arthur Conan Doyle’un hayranı olduğu, tüm eserlerini çevirttiği, kendisini İstanbul’a onur konuğu olarak davet ettiği çok da bilinmez.

Bir kadın hükümdarın, Habsburg İmparatoriçesi Maria Theresia’nın kaç biyografisi olduğunu ben sayamadım.

Türkiye’nin güncel derdi ise, hem kadınlar hem erkekler için bir nevi hapishane olan, gene devletin yarattığı mahkûmiyet, harem...

Siyasi maskelerin ardındaki iktidar sahiplerinin kişilikleri, gerçeklikleri, insanlıklarıyla ilgilenilmezse, sokaktaki, dağdaki, köydeki insanla da ilgilenilmez...

Bugün, siyaseten söz sahibi olanlar, yarın bir hiç olacaklarını, tarihin çöplüğünde bir toz parçasına döneceklerini unutmasınlar. Türkiye’nin büyük kült yaratma deneyimi bile hüsranla sonuçlandı. Hatırlananlarsa, gerçekten bir hoş seda bırakabilenler, insani perdeden... Bir gün çocuklarımız, bu ülkenin dillerinin tümü arasından dilediklerini öğrenme şansı ile yetişecekler ve dönüp de birbirlerine, dîllerinin dilinde güzel şeyler söyleyecekler.


oneysezin@hotmail.com

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums