- 26.05.2016 00:00
Türkiye, sessiz sedasız dünyanın ilk “İnsani Zirvesi”ne ev sahipliği yaptı.
23-24 Mayıs’taki bu zirve, Birleşmiş Milletler’in organizasyonunda gerçekleşen ve dünyanın yaşadığı insani krizlere ortak tepki verilebilmesini sağlamak için gerçekleşen devasa bir toplantı olarak tasarlanmıştı. Amaç, uluslararası insani yardım sistemini “baştan yaratmak” idi. Ancak bu zirve, olabileceğinden çok daha “düşük profilli”, hedeflerinin yanına bile yanaşmadan geçti gitti.
İlk bakışta, resmi rakamlara göre 3 milyona yakın Suriyeli mülteciyi kabul etmiş olan Türkiye, bu gibi bir zirvenin yapılması için son derece ideal bir adres. Kaldı ki Türkiye’nin, insani yardım konusunda dünyanın dört bir yanında çalışan, tamamen devlet dışı kaynaklarla faaliyet gösteren örgütleri de son yıllarda büyük gelişmeler kaydetti. Ayrıca Türkiye’de mülteciler konusunda çalışan çok başarılı sivil toplum örgütleri, aktivistler ve uzmanlar var.
Evet; normal şartlarda, dünyanın dört bir yanından politikacılar, kanaat önderleri, iş dünyası temsilcileri, insani yardım konusunda uzmanlaşan uluslararası örgütlerin başkanları gibi kimselerin toplanacağı bir zirve için İstanbul, son derece isabetli bir seçim olurdu.
Ama Türkiye’nin epeydir normal şartları yok.
Bu nedenle, zirvenin kendisi sorun çözmekten çok, ev sahibi Türkiye’nin kendi iç sorunlarını ve dünya ile olan meselelerini yansıtır gibiydi.
Bir kere, tam zirve arifesinde Başbakan Davutoğlu’nun “azledilmesi”, zaten demokrasi açısından “sorunlu ülke” addedilen Türkiye’ye gelen dünya liderlerinin birçoğunun yüzlerinin asılmasına neden oldu. Bazı önde gelen dünya liderlerinin de aralarında olduğu politikacıların ve iş dünyasından isimlerin, zirveyi organize eden BM tarafına “çok meşgul olduklarını” bahane ederek İstanbul’a gelmediği söyleniyor.
Bunun ötesinde, zirvenin kendisini düzenleyen BM belirttiğim gibi… Fakat, ev sahibi ülkenin de organizasyonda ciddi ağırlığı var. Dünyanın ilk “İnsani Zirvesi”, “sıradan insanlara” neredeyse tamamen kapalıydı. Çok çok yoğun güvenlik tedbirleri dolayısıyla, zirvenin mekânları olan Lütfi Kırdar ve İstanbul Kongre Merkezi’nde tam manasıyla kuş uçurtulmuyordu. Davetlilerden bazıları, kayıtlardaki isimlerinde bir harf hatası dahi varsa kapıdan çevrildiler. Hele, zirvenin “ana gündem maddesi” olan Suriyeli mültecilerin, “kimliksiz” olmaları dolayısıyla, toplantılara çağrılmaları dahi mümkün değildi.
1996’da gene BM’nin düzenlediği devasa bir zirve olan Habitat II’de, dışarıdan izleyicilerin de katılabildiği, çok daha “paylaşımcı”, “açık” bir ortam vardı. Tabii, ne Türkiye’deki kendine has güvenlik sorunları ne de dünya genelindeki terör saldırıları korkusu, dışarı açık bir toplantı ortamına izin verebilirdi. Ama Türkiye özelinden bakarsak, güvenliğin bu denli sorun haline dönüşmesi de önemli ölçüde Ankara’nın iç ve dış politika konusundaki hatalarından kaynaklanıyor. Son dönemde, gerçekleşen bazı büyük BM zirvelerinde (New York’taki “2015 Sürdürülebilir Gelişme Hedefleri” ve Paris’teki “2016 İklim Zirvesi”) bu denli ağır güvenlik tedbirleri alınmasına gerek duyulmamıştı. Bunaltıcı güvenlik kaygıları, İstanbul’un İnsani Zirvesi’ni, neredeyse “insansız zirve” haline dönüştürdü.
Öte yandan, Sınır Tanımayan Doktorlar (Médecins Sans Frontières-MSF) gibi mülteciler konusunda çalışan en kilit kuruluşlardan biri, zirveye katılmayı reddetti. “Zirveler ötesinde aksiyona ihtiyacımız var.” diyen MSF, İstanbul’daki toplantıyı, “sistematik ihlallere izin veren ve her şeyden önemlisi bu ihlallerin göz ardı edilmesini sağlayan, iyi niyetlerin incir yaprağı” diyerek de sıkı biçimde eleştirdi.
Tabii en acısı, Ankara’nın doğru politikaları söz konusu olabilse, bu zirvenin nasıl gerçek bir “İnsani Zirve” haline dönüşebileceği, hatta bu zirvenin asıl meselesi olan Suriye Savaşı’nın bu raddeye gelmeyeceği gerçekleri…
Kutuplaşmamış bir Türkiye’nin, tüm gücüyle dünyadaki “insani sorunları” çözmek için nasıl bir katkı sunabileceğine kafa yorduğu günleri yaşıyor olabilirdik. Ancak tersine, kendi içinde ve dışında “insani sorunlar” yaratan bir ülke olma haline saplandı kaldı Türkiye.
Yorum Yap