Kod adı Suriyeli

  • 5.02.2015 00:00

 Aylan Kûrdi, dün Kobanê’de toprağa verildi; Aylan’ın cenazesi, annesi Rehan ve çocuk abisi Galib ile beraber kalktı. Biz sadece Aylan’ın adını duyduk; çünkü üç yaşındaki bu çocuğun sahildeki cansız hâline hepimiz tanık olduk. Aslında hepimizden bir parça kayboldu onunla; daha doğrusu içimizde çoktandır kayıp olan parçanın farkına vardık.

Duyarlılık…

Suriye ve ötesinden mülteciler, artık hiçbir his uyandırmayan, günlük hayatımızın köşeye itilmiş birer parçasına dönüştü Türkiye’de. Daha doğrusu, sadece negatif hisler uyandıran bir parçasına demeliyim.

Adlarına sığınmacı, mülteci de denmeden hayaletler gibi dolaşıyorlar aramızda. Mülteci, savaş gibi yaşam koşullarını, hayatını tehdit eden nedenlerle ülkesinden kaçmak zorunda kalan; sığınmacı ise, mültecilik statüsü henüz resmen onaylanmamış kişi. Suriye örneğinde olduğu gibi, kitlesel nüfus hareketleri yaşanması durumunda, sığınmacı ayrımına gidilmeden, doğrudan mülteci statüsü verilebiliyor.

Ve, Kûrdi ailesi, eğer ki, kendilerine yasal bir statü verebilecek biçimde “mülteci” olarak adlandırılsalardı, bugün belki Kanada’daki akrabalarının yanına çoktan uçakla gitmiş olacaklardı.

2013’te, “Türkiye’nin adı konmamış mülteci krizine” dikkat çeken bir dizi yazı yazmıştım;

Benim kendi yorumum, Suriye’den gelenler, ne tam olarak mülteci, ne de tam olarak sığınmacı konumundalar. Çünkü Suriyeli mağdurlar, açık sınırlardan, çoğu kez herhangi bir resmî makamla da karşılaşmadan topluca Türkiye’ye giriş yapıyor.

Ancak, resmî ağızlara göre, Suriye’den gelen sivil mülteciler, ‘misafirlerimiz’. Devletin en tepesinden başlayarak, bürokratlar genelinde hep bu sözcükle anılıyor, aslında ‘mülteci’ veya ‘sığınmacı’ olarak adlandırılması gereken kişiler. Veya tam resmî jargonu, yani devletin iç yazışmalarından ve son dönemde oluşturulan mevzuattan alıntılarsak; ‘Türkiye’ye Toplu Sığınma Amacıyla Gelen Suriye Arap Cumhuriyeti Vatandaşları ve Suriye Arap Cumhuriyetinde İkamet Eden Vatansız Kişiler’ deniyor kendilerine.

Türkiye, sadece Suriye’de yaşanan trajedi nedeniyle değil, İmparatorluk sonrası kendi tarihi boyunca mülteciler konusuna son derece aşina olmuşken, bu konuyla ilgilenen bürokratik birimler ve hatta yasal çerçeveyeyse son birkaç yıldır kavuşuyor.

Birleşmiş Milletler’in mültecilere yönelik Cenevre Sözleşmesi, 1951’de imzalandı, 1961’de de, Türkiye, bu anlaşmaya taraf oldu. Ancak Sözleşme, hazırlandığı şekliyle, sadece 2. Dünya Savaşı sonrası Avrupa’sının gerçeklerini gözetiyordu. Buna göre, sadece 1951’den önce ülkesini terk etmek zorunda kalan ve Avrupa coğrafyasından gelen kişiler, ‘mülteci’ konumundaydı. Zaman ve coğrafya kısıtlaması 1967’de, ek protokollerle kaldırıldı. Günümüzdeyse, sadece Madagaskar, Kongo, Monako ve Türkiye, bu ek protokolleri gözardı edip, sadece ‘Avrupa’dan gelenlere’, yasal olarak ‘mülteci’ sıfatını veriyor. Bu nedenle de, Türkiye’deki resmî söyleme göre, sadece 40 kadar mülteci var.

Suriye realitesinin’, yarattığı baskı sonucunda, ‘Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’ (YUKK), 4 Nisan 2013’te yasalaştırıldı.

Ne var ki, YUKK ile de, mültecilerin adı konmadı. Mültecilere verilen statü hâlâ, ‘geçici koruma’; yani Suriye’den gelenlere, yasal olarak ‘mülteci’ denmeyerek, hukuki sorumluluktan aslında kaçınılıyor.

Hükümetin, mültecilere ‘cana yakın’ bir tonlamayla, ‘misafir’ olarak hitap etmesi, ‘misafirperverliği ile ünlü’ olduğunu düşünen bir kamuoyuna sahip Türkiye’de kulakları okşayabilir.

Fakat ‘misafirin’ yasal tanımlamasının, ‘geçici koruma rejimi kapsamındakiler’ olması, onları hukukun koruması dışında bırakıyor.

Bu da, ‘Türkiye’nin iyi kalbinden’ ne denli dem vurulursa vurulsun, ‘keyfî muameleye’ de zemin hazırlıyor.

2013’te bunları yazmıştım; bugünse, Kûrdi ailesi gibi, aslında dünya genelindeki akrabaları aracılığıyla yasal yollarla başvuru yapabilecek kişiler bile, Türkiye’deki “geçici koruma” statüleri nedeniyle bunu yapamıyor. Ellerinde, Türkiye’den yasal çıkışlarını sağlayacak bir belgeleri yok çünkü.

Türkiye, artık kendi mülteci krizi ile yüzleşmek zorunda. Avrupa’ya bakıp eleştirmeye tamam ama bir de önce aynaya bakmak lazım devlet ve toplum olarak.

oneysezin@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums