- 2.02.2015 00:00
Bugün Türkiye’de, siyaset ile ilgilenenler ve siyasi yorum yapanların önünde temel bir engel var; son 13 yıldır, toplumla ilgili her alana damgasını vuran, politikayı belirleyen parti olan AKP’yi hâlâ tanımlayamıyoruz, tanıyamıyoruz. Türkiye siyasi tarihinde üzerine en çok yazılıp çizilmiş partiden bahsediyoruz; medyada yer alan köşe yazıları gibi örnekleri de dâhil edersek, ulusal ve uluslararası çapta milyonlarca makale, binlerce kitaptan oluşan bir külliyat sözkonusu. Ve ortada hâlâ bir “muamma” var; var ki, hâlâ “şaşırabiliyoruz”.
Bu “anlaşılmazlık”, AKP’ye yönelik bakışların iki kutba ayrılmasından ve AKP’nin “olduğu gibi değil”, görülmek istenen gibi aktarılmasından kaynaklanıyor. Ya seviliyor ya nefret ediliyor; olumlu veya olumsuz manada, “iyiye” veya “kötüye” doğru dönüştürücü ve temsiliyet gücü yüksek veya çoğunluğun tahakkümcü partisi olarak görülüyor.
“Anlaşılmazlığa” neden olan diğer bir sebep, AKP’ye hep bir “olağanüstülük” atfedilmesi; “muhteşem”, “en demokrat” veya “korkunç”, “faşist” nitelemeleri arasında, “çözerse o çözer”, “yaparsa o yapar” veya “onunla asla olmaz” savruluşları.
Seçimlerden sonra, bugün olduğumuz noktaya geleceğimiz, AKP’nin ülkeyi tek başına yönetmeye devam etmeye teşebbüs edeceği, gerçek bir güç paylaşımına asla gitmeyeceği, üç aşağı beş yukarı belliydi; Çözüm Süreci’nin er geç böyle bir çıkmaza gireceği de…
AKP’nin, “path dependence”, yani benim kendi kullanmayı tercih ettiğim çevirisiyle, “yolun tabiliği” ile önceden yaptıkları, gelecekte de yapmayı çalışacaklarının göstergesi. Bunun ötesinde de, bu partinin bir yapısı, doğası, “ruhu” var; her kurumun olduğu gibi. Yapmak isteyecekleri ve yapabileceklerinin sınırı da, bu doğa ile çerçevelenmiş.
AKP deyince, bir sağ popülist partiden, aşırı merkeziyetçi doğasıyla da, liderine bağımlı bir yapıdan bahsediyoruz.
AKP’nin de, popülist bir egemen parti, siyaset gündemi ve siyasetin iktidarın kontrol gücüne defalarca yeniden sahip olmuş bir partinin, “rasyonel bir aktör” olarak seçimi, elbette kendi politik gücünü maksimum ölçekte tutmaya çalışmak olacak.
Ve dahası, AKP’ye göre, ülkenin refahı, selameti, geleceğinin pozitif olabilmesi, kendisine ve sadece kendisine bağlı olduğu için de, tek başına iktidar olmayı asla elinden bırakmayacak. Popülist çizginin iddiasında olduğu gibi, AKP eşittir halk; halkın siyaseten bir parti olarak vücut bulmuş hâli.
Kendi “rasyonel bakış açısıyla” da, AKP, zaten halkın ta kendisi olarak, her şeye layık ve her “doğal hakka” sahip. İhaleler, elbette AKP çevresine verilecek veya para ile ilgili işlerde elbette, kâr parti veya partililerin olacak; neticede AKP’nin zenginleşmesi, halkın zenginleşmesi. Evrensel hukuk kuralları, elbette AKP karşısında geçersiz olacak; O, halkı sadece temsil etmiyor, halk zaten ve halk da yanlış yapamaz –dolayısıyla eleştirilemez, yargılanamaz. Elbette, tüm kararları AKP alacak, elbette tüm merkez, belirleyici ve uygulayıcı O olacak –çünkü O, zaten halk.
Bu dairesel düşünce zinciri, kendi içinde müthiş bir tutarlılık oluşturuyor. AKP’nin “halk” olduğu tezi de meşruiyetini, “halkın değerlerinin”, partinin tek ve yek ideolojik temeli olduğu savına dayanıyor.
Popülist partiler, ikliminde yeşerdikleri ülkenin kültüründen motifler seçiyor; din, tarih, gelenek bazı toplumsal ögeler, duygusal etki gücü son derece yüksek stratejik söylem araçlarına dönüşüyor. Sağ veya sol ideoloji de, popülizmin döküldüğü kabın şeklini alan “bukalemun” özelliğine göre, popülist yapıya söylemsel “zenginlik”, kitleleri büyüleme gücüne güç katıyor. Popülist partinin en önemli yapıtaşlarından biri, “ülkesinin” siyasi kültürüne göre, “karizmatik lider” olabiliyor. Türkiye de, sağı solu, her toplumsal kesimi ile “güçlü ve duygusal bağlarla bağlanılan liderlere” büyük zaafı olan bir ülke. O zaman, “Erdoğansız bir AKP mümkün mü” sorusunun yanıtı gayet net ortada: Hayır.
Seçim sonuçları da, tek başına, AKP’yi dönüştürecek denli güçlü bir kırılma noktası değildi. Birçok başka faktör ile birleşse (muhalefetin beraber hareket yetisine sahip olması, AKP’siz bir siyasetin mümkün olabileceği vizyonu gibi), seçim sonuçları belki “bir şey” değiştirebilirdi.
oneysezin@hotmail.com
Yorum Yap