Yas

  • 25.04.2015 00:00

 Bugünlerde Erivan’da çekilmiş, ellerinde, 1915 öncesinden kalma, aile büyüklerine ait resimleri tutan bir grup çocuğun fotoğrafına bakıyorum. Bizim çocukların yaşlarında olmalılar, küçücüğünden büyüğüne…

Gerçek hayattaki komşumuzun suratsız, nefret dolu hâllerinden daha bir içten bakıyorlar bana resimden. Var olmayan bir hayatta sanki tanışıyoruz ailecek. “Arayı açtık, görüşelim” diyivereceğim geliyor fotoğraftaki çocuk yüzlerine.

Erivan’a ilk kez beş yıl önce gitmiştim. En canlı, neşeli yerlerine bile, yasın, matemin sindiği bir kentti. Güleç anlarda bile, sanki şehrin insanlarıyla aramızda hayalet dolaşıyor ve dışarıdan geleni, geçmişi düşünmeye çağırıyordu.

Bugünlerde 100. Yıl anmalarının yapıldığı, Soykırım Anıt ve Müzesi de, Erivan’a yolu düşeni, ısrarla kendine doğru çekiyordu.

Hiç sönmeyen bir ateşin yandığı, keskin hatlı Anıt, Tsitsernakaberd yani Kırlangıç Kalesi tepesinde. Müze de, Anıt’ın aşağısında yer alıyor.

Oraya gittiğim gün, dönüşüme yakındı. “Grinin en kurşuni hâlinin Erivan’ı kasvete boğduğu, insanın böğrüne çöken bir havada” gittiğimi yazmışım.

Bu sıkıntıyla beraber, Müze’de karşıma çıkacakların korkusu da vardı; Soykırım üzerine okumuş olmanın değiştiremeyeceği, “korku tüneline” girmeden önceki gibi bir yürek sıkışması, endişe… Mimari olarak da, karanlık bir labirentten dolanarak, Müze’ye ilerlemek de, “ne var karanlığın sonunda” hissini artırıyordu…

Ziyaretçinin karşısına çıkansa, bir ailenin tarihinin, misafir olduğunuz fakirhanede sandıktan çıkarılıp ortaya dökülüvermesi gibi bir manzara oluyordu; albümlerden çıkmış sararmış fotoğraflar, titrek bir yazıyla kaleme alınmış mektuplar, resmî belgeler, bin bir soluk anı.

Usul usul ailenin başına gelen felaketleri anlatan bir yaşlı akraba gibi müze, her köşesinden kan ve acı sızıyor. Fotoğraflardaki çocuklara uzanıp, hepsine kol kanat germek, kendi çocuğum yapmak istiyorum; öyle korumasızlar ki. Resimlerdeki gençleri bir yerlere saklamak istiyorum ki, gözükmesinler, hayat uzayıp gitmeli önlerinde. Kaderi meçhul o tüm insanları, geçmişte sıkıştıkları yerde çekip çıkarmak istiyorum.

Şöyle yazmıştım; “Bu müzedeki fotoğraflardaki çocukların torunları, benim sevgilim, eşim dostum, komşum, bakkalım, yanımdan geçerken gülümsediğim yolumun kesiştiği ‘sıradan vatandaşlar’, belki de yaşadığım ülkenin başbakanı olabilirdi.

O zaman zaten burası da başka bir yer olur, neredeyse hiç ‘farklı’ kimse, bir şey kalmayana kadar birbirimizi yediğimiz bir siyasi kültür gelişmezdi.

Hepsi sizden benden çalındı.

1915’i hiç yaşamamalıydık.

Madem yaşadık; o zaman da aradan geçen yüzyıl bize çok vakit, fırsat verdi hesaplaşabilmek için.

Osmanlı’ya çok önem veriyor, tarihî detayları popüler kültüre, bugünkü yaşamımıza taşımayı çok seviyoruz. Ama Osmanlı tarihinin önemli bir dönüm noktasının, “baskıya giderken düşüp unutulmuş sayfalar gibi”, kitaplardan, incelemelerden eksik olduğu hâliyle de idare ediveriyoruz.

Dahası, bugünlerde yine artan biçimde, müthiş bir siyasi kutuplaşma içindeyiz.

Farklı kesimlerden, görüşlerden insanların, siyasi farklılıklar nedeniyle birbirlerine “katli vacip” gözüyle baktığını gözlüyorum.

Geçen yüzyılın tarihine bakınca, hep yeni bir “iç düşman” ve “dış mihrak”, “hain” yaratıldığını, hep birilerinin, bir grubun şeytanlaştırıldığını görüyorum.

Kendi hayatıma, çevreme baktığımda, sürekli bir siyasi gerilim yaşandığına, politik sebepler nedeniyle, arkadaşlar, hattâ aile bireylerinin kanlı bıçaklı hâle geldiğine tanık oluyorum.

Sürekli birbirimize saldırıyor, birbirimizi suçluyor, kan istiyoruz. Siyasi ortaklıklar üzerinden kabileler oluşturuyor, diğer kabileye bıçakları çekip batırmaktan zevk alıyoruz.

Bizim taraf” tertemiz, ahlaklı, pirüpak, hiç günahsız; öteki tarafsa, tahammül edilmez, ortadan kaldırılsa “her şeyin güzel olacağı” bir engel.

Bu hengâmede, kalpler mi kırılmış, canlar mı yakılmış –mühim değil.

Aynaya bakmak zor geliyor değil mi? Tarihle yüzleşebilmek için önce, herkesin kendiyle ve kendi tutarsızlıklarıyla yüzleşmesi lazım.

Yüzleşmek zor bir iş; bir ömür boyu, dün ve bugün insanın insana ettiğinin yasını tutup, çilesini çekmeyi gerektiriyor.

oneysezin@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • ali bilgi
    ali bilgi
    15.02.2014 02:18

    Yorumunuzu Giriniz...

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums