- 13.03.2015 00:00
Önce milletvekili aday adayı olmak için MİT’ten, sonra da MİT’e dönmek için aday adaylığından “istifa” etti. İki olay arasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sitemleri, medyada Davutoğlu- Erdoğan arası güç çekişmesinin tezahürü olduğu yorumları ve Erdoğan’la eş zamanlı gerçekleşen Umre ziyareti sözkonusu oldu.
Değil bu olaylar serisini hakkıyla yorumlayabilen,Hakan Fidan’ın, iş başvurusuna yollanabilecek sterillikte bir CV’sinin cümlelere dökülmüş hâli ötesinde portresini yazabilen gazeteci yok.
Bana kalırsa, başbakanlığa yürümesi Erdoğan açısından (altını çiziyorum Cumhurbaşkanı’nın kurmaya niyetlendiği “Yeni Türkiye” açısından) en ideal olacak isim Fidan’dı.
Yani, “siyasi aktörlerin kendilerine göre rasyonel seçimleri” ekseninde bir analizden gidilse, Fidan “başbakan” gibi gözüküyordu. Özellikle de, Kürt Sorunu’nun yıllarca beklendiği gibi demokratik prensipler, insan hakları ilkeleri üzerinden değil de, “real politik” ve güçlü siyasi aktörlerin ekonomik ve siyasi çıkarları üzerinden işbirliği yaptığı biçimde “çözüldüğü” bir ortamın ideal lideri olabilirdi Fidan.
Bunlar, benim siyasi görüşlerime çok uzak. Ben, günümüz Türkiye’sinde giderek ötelenen bir pusula yani evrensel insan hakları hukuku, değerlerinden başka bir şeye tabi değilim. Sırtımı dayadığım ve tribünlerini coşturarak popülarite kazanmaya çalıştığım bir politik güç de yok.
Yapmaya çalıştığım, Fidan üzerinden, objektif ve güncel bir Türkiye manzarası analizi.
Bir kere bugünün Türkiye’si, “gizem” seviyor. Fidan’ın bu enigmatik, “karanlık”, sır dolu imgesi, kendisine popülarite kazandırıyor; tıpkı Fuat Avni’ye olduğu gibi. Medyanın, siyasi haberleri verme ve analiz yetisinin sıfırlandığı bir ülkede, “sır doluluk” cezbediyor.
Ayrıca, kısa vadede, merkez medyanın “karartma uygulaması” ve havuz medyası “medyatiklerinin” polemiklerle gündemi köpürtmeleri, Türkiye’de ve dünyada gerçekten ne olup bittiğini perdeleyebilir, iktidarın işine yarayabilir.
Böylece, dış politika istendiği zaman iç politikanın ana gündem maddesi ve siyasi aktörleri güçlendiren propaganda aracına dönüşür; İsrail’in Gazze mezaliminden Mısır Darbesi’ne, bazı konular aşırı politize olur.
Ama bazen de, tartışılması gereken iç ve dış politika konularını Türkiye kamuoyu duymaz bile. Mesela, şu günlerde, Suudi Arabistan’ın kurmaya çalıştığı, Mısır- Türkiye destekli İran karşıtı, anti-Şii blok gibi.
İran’ın ABD ile nükleer anlaşması ihtimali, IŞİD’e karşı atağa geçen İran destekli Şii ordusunun varlığı, ABD Başkanı Obama’nın İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Washington ziyaretinde, İsrail’in İran karşıtı tavrı başta birçok politikasını açıkça eleştirmesi, gene Obama’nın Dışişleri Bakanı Kerry’yi Suudi Arabistan’ı İran’la nükleer anlaşmaya karşıtlığı konusunda yumuşatmaya göndermesi, Türkiye gündeminde yok bile.
2010’dan bu yana İsrail’de politikacılarla başlayarak, Fidan’ın İran’a yakınlıkla itham edildiği ve Ortadoğu’da böyle bir algının ortalıkta dolaştığını biliyoruz.
Algılar, gerçeklikle hiç alakalı olmayabilir, bunu Türkiye’den de biliyoruz ama Ortadoğu da böyle bir yer; gerçek, cıva gibi buralarda, asla ulaşamazsın.
Peki, Türkiye’nin seçim öncesi ve sonrası ekonomisini aşırı sarsıntıdan korumak için acil nakit bolluğuna ihtiyaç duyduğu dönemde, Suudi Arabistan ile ilişkilerin iyi gitmesine ihtiyacı var mı yok mu? Türkiye’nin, bir süredir Mısır’a karşı politikasında manevra çabaları var mı peki?
Fidan da, Müslüman Kardeşler’e Ankara’nın büyük destek olduğu dönemlerindeki “sır küpü” ve TİKA’daki çalışmalarından Mavi Marmara’ya, dış siyasette aktif bir oyuncu.
Belki, demokratik bir ülkede olsak, Fidan, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu üzerine akademik çalışmalarıyla, İran ile nükleer anlaşmaya varılmasında kilit rol oynayan bir siyasi figür olurdu.
Ama değiliz ve Fidan, kimdir nedir daha da bir gizem perdesine bürünüyor ve büyük ihtimalle dış politikadaki gelişmeler nedeniyle, siyasete girişi geciktiriliyor.
Türkiye, demokrasiden uzaklaşarak yanlış yola saptı ve yol artık kimse için doğru gitmiyor.
oneysezin@hotmail.com
.
Yorum Yap