- 4.09.2014 00:00
Sabah, metroda genç bir adamın gözlerimin içine baktığı bir ilana denk geliyorum. İlandaki yüz,Dr. Gábor Staudt’un. Kendisi, Macaristan aşırı sağ partisi Jobbik’in, genç ve “parlak” isimlerinden.
Soma’da “vatandaşa” attığı tekmeyle gündeme gelen Yusuf Yerkel’e çok benziyor. Yerkel’in de, şu an Budapeşte Belediye Başkanı adayı Staudt gibi “akademik yıldız”, “uzman” imajı yaratmak istediğine dikkat çekelim...
Yeni Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun da, “akademik” yönüne vurgu yapması, “kitaplara düşkünlüğünü” vurgulaması, yeni popülist hareketlerin, “meşruiyet” kaygısıyla, “uzmanlık”, “resmî akademik sıfatlara haizlik” tutkusunun örneklerinden aslında...
Macaristan aşırı sağı ile ilgili ne zaman kamuya açık bir şey söylesem, Türkiye’den de tepki geliyor. Zira, Gábor Staudt’un adaşı (ve fizikman da benzeri) Gábor Vona’nın lideri olduğu aşırı sağ Jobbik, Orta Asya bağları ve “ortak Turan ülküsünü” vurgulayarak, Türkiye ile de bağlar kurdu. Her yıl, Macaristan’da “Kurultaj”da da tüm dünyadan Pan-Turancı gruplar biraraya geliyor. Ciritler, ok ve yaylar, atlar üzerinde gövde gösterileri yapılan bir toplantı “Kurultay”...
Ancak, Macaristan’ın en çok konuşulan siyasi meselesi Jobbik’in siyasi yükselişi, buna hem bağlı ve hem de Jobbik’ten tamamen bağımsız olarak da Pan-Turancılığın yayılan popülaritesi değil.
Macaristan’da, tıpkı Türkiye’de AKP’nin yarattığı gibi müthiş bir politik kutuplaşma sözkonusu.
Budapeşte’de, Eötvös Loránd Üniversitesi’nde yapılan toplantıda, aralarında eski hocamAndrás Kovács’ın da bulunduğu bir grup Macaristan’dan akademisyen ve aktivist, ülkedeki güncel gelişmeleri konu ederken, “Jobbik”in lafı sadece bir kez geçiyor.
Konuşmacılardan anayasa hukukçusu Máté Szabó, son derece samimi ve sert bir giriş yapıyor konuşmasına... “Artık bir mesleğim yok, çünkü Macaristan’da anayasa diye bir şey kalmadı.” Szabó’nun da vurguladığı gibi, gerçekten Macaristan’da 2011’de yapılan anayasa değişikliği sonucu, artık ülkenin bir “temel yasası” var --anayasanın adı da böyle oldu.
Macaristan’da 2010 ve 2014 genel seçimlerini kazanan muhafazakâr parti Fidesz, parlamentoda anayasal çoğunluğa sahip. 2010’da, yaklaşık yüzde 53 oy olan Fidesz, 2014’teki seçimlerde, yüzde 45’lik bir seçmen desteği aldı. Ancak, Fidesz’in seçim sistemini değiştirmesi nedeniyle, daha az oy alsa da, parlamentodaki çoğunluğu artmakta...
Bu yeni “anayasa”, yani “Magyarország Alaptörvénye” (Macaristan Temel Kanunu), “Tanrı, Macarları Korusun” sözleriyle başlıyor. Yeni anayasa, bir yandan, son derece merkeziyetçi bir sistem yaratırken bir yandan da, “ulusal”, “halk”, “Macar”, “Hıristiyan” kavramlarına özellikle vurgu yapıyor.
Szabó, “temel yasa” bir yana, sürekli değişen kanunlar karşısında, avukat olarak “bu sistemde adaleti arayacak” davalar açmayı bile sorgular hâle geldiklerini söylüyor. Meşruiyetini tamamen sorguladıkları bir yargı sisteminde, dava açma ve davaları stratejik bir hak arama yöntemi olarak kullanmaya çalışmanın anlamını görmediklerini dile getiriyor.
Sosyolog olan ve aynı zamanda kamuoyu araştırmaları yapan András Kovács’ın tezi ise, Macaristan’ın Soğuk Savaş sonrası yaşadığı büyük sosyoekonomik dönüşüm ile beraber, toplumsal değerleri yeniden tanımlamak zorunluluğu ile karşılaştığı... Toplumda, ortaklaşılarak bir yeni “ilkeler bütünü” üretilemediği için, bir yitmişlik, kayıplık, hiçlik duygusunun oluştuğu ve toplumsal bağların iyiden iyiye koptuğu... Sosyolojide Durkheim’in “anomie” olarak adlandırdığı bu hâlin yarattığı ilkesel boşluğu da, “milliyetçiliğe” vurgu yapan kavramlar, söylemler ile Fidesz’in doldurduğunu, “yeni toplumsal bağlar ördüğü algısını yarattığını” öne sürüyor eski hocam...
Ne var ki, bana kalırsa, tıpkı Türkiye’de AKP’nin gibi, Fidesz’in söylemine, tek bir “etiketle” açıklama getirmek mümkün değil. Milliyetçiliğin de, “klasik hâlinden” farklı bir yaklaşım sözkonusu; bu “neo-milliyetçilik”te, dincilik, muhafazakârlık, sağcılık, mezhepçilik, iç içe geçiyor. Sadece Fidesz değil, Jobbik de, böylesi “bukalemun” bir yapıya sahip.
oneysezin@hotmail.com
Yorum Yap