- 24.04.2014 00:00
“Erdoğan’ın Putinleştiğiteşhisi yetersiz, hatta yanıltıcı. Putin’den farklı olarak Erdoğan vaatleri olan, sözü olan bir lider. Erdoğan birçoklarının gözünde 21. Yüzyıl’ın en önemli liderlerinden biri olacak iken... farklı gönüllere girmişken, umut olmuşken kaybediyor... O kaybediyor, sıradan bir despot olan Putin, dünya üzerindeki nüfuzunu gasp yoluyla artırıyor. Kırım bunun son örneği...”
Sosyolog Nilüfer Göle’nin bu sözleri, başkalarının “tiranlarının” hep ne kadar daha “ürkütücü ve kabul edilemez”; kendi “tiranlarımızın” ise, hep ne kadar “anlaşılabilir, izah edilebilir” ve dolayısıyla “kabul edilebilir” olduğunu düşündürdü bana.
Rusya tarihini, Osmanlı’dan Türkiye’ye uzanan süreçle karşılaştırmalı okuyan biri, ilk şunu gözler; Rusya’ya ilişkin hiçbir şey basit değildir. Hele, Osmanlı ve Türkiye ile karşılaştırılınca...
Putin de, “sıradan bir despot” değil.
“Sanatının” ustası.
Erdoğan’ın yeni “Her din ve milletten milyonlarca insanın hayatını kaybettiği I. Dünya Savaşı esnasında, tehcir gibi gayr-ı insani sonuçlar doğuran hadiselerin yaşanmış olması, Türkler ile Ermeniler arasında duygudaşlık kurulmasına ve karşılıklı insani tutum ve davranışlar sergilenmesine engel olmamalıdır” açıklamasını ele alalım.
Putin’in uluslararası “göz yummaya” ihtiyacı olduğu zaman, Soçi Olimpiyatları arifesi, 11 yıldır hapiste tutulmasına sebep olduğu eski oligark Mihail Hodorkovski’yi serbest bırakmasın “insani değerinden” ne farkı var, Erdoğan’ın bu açıklamasının?
İki lider de, “yastık altı” ziynetler gibi sakladıkları kozları, dünyaya karşı oynamak için kritik zamanları bekliyorlar.
Ancak, onların yüce kişiliği “barış yapar, affeder, savaşır”...
Ancak, onlar “karar verir”.
Çünkü, “tek güç” onlardır.
Söyleyecek söze gelince...
Sorun şu ki, Putin’in söyleyecek fazla sözü; bu sözlerin de çok fazla alıcısı var.
Kırım’ın işgali öncesi, Rusya kamuoyunda, Putin’e destek oranları, ilk kez yüzde 55 civarına düşmüştü. Kırım sonrasında, bu oran yüzde 80’leri aştı. Her iki oran da, şu an Türkiye’de Erdoğan’ın ancak rüyasında göreceği seviyeler...
Henüz...
Rusya halkının, “söyleyecek sözü olmayan sıradan bir despota” destek olduğunu öne sürmek, Putin’in Rusya halkının algıları ve zihinleri üzerinde, nasıl bir tahakküm kurduğunu anlamamaktır.
Putin’in 18 Mart’ta Rusya parlamentosunda Kırım ile ilgili yaptığı şu konuşmayı ele alalım: “Kırım’da, ortak tarihimiz ve ulusal gururumuzla işlenmiş her türlü unsur vardır. Prens Vladimir burada vaftiz edilmiştir. Onun, Ortodokslukla bütünleşirken yaşadığı ruhani şölen, Rusya, Ukrayna ve Belarus halklarını birleştiren kültürel, ahlaki ve medeniyet değerlerini de şekillendirmiştir. 1783’te bu toprakları resmen Rusya’nın yapan kahraman askerler de Kırım’da, mezarlarında uyumaktadır. Kırım, aynı zamanda Sevastopol’dür; efsanelerin, muazzam kaderlerin şehri ve Rusya’nın Karadeniz donanmasının doğum yeridir burası. Kırım; Balaklava, Kerç, Malakov Kurganı, Sapun Uçurumu’dur. [2. Dünya Savaşı’nda Rusya askerlerinin en sert çatışmaları yaşadığı yerler]. Tüm bu mekânlar, bizim için kutsaldır; Rusya’nın askeri kudreti ve eşi bulunmaz değerinin sembolleridir.”
Şimdi, bu konuşmanın, Türk ve Osmanlı tarihi, Cumhuriyet tarihine referanslarla, Sünni-Müslüman motiflerle işlenerek, TBMM kürsüsünden yapıldığını düşünün.
Kırım yerine, mesela, Suriye veya Irak’ın parçalarını yerleştirin.
O zaman, Erdoğan’ın, nasıl ilk kez gerçekten “sözü olan bir lidere” dönüştüğünü görürüz.
Putinizm’in Türkiye hâline dönüşen bir liderin, ilk kez sadece ve sadece “kendine has” sözleri var.
Ancak o söz de, samimiyetle, demokrasi ve insan haklarının yanında olanların duymak isteyeceği “söz” değil.
oneysezin@hotmail.com
Yorum Yap