- 13.03.2014 00:00
Bir çocuk... Zaman, onun için gençliğe akıyor.
Geçen her saniye, onu hayatın en güzel dönemine taşıyor.
Yaşamın o hemen gelip geçiveren, delikanlı, kavak yellerindeki o güzelim dönemi.
Berkin Elvan, o dönemdeydi.
14-15-16...
O yaşlardaki gibi, bir daha hiç gülünür mü?
Bir gülüş...
Aniden ışıyıveren, kar üzerinde bir kış güneşi gibi berrak...
Ailesi, durumu, hâli vakti ne olursa olsun her çocuğun kendi içinde, kapalı kutu duyarlılığında sakladığı, hayatın buzlarını, dikenlerini eriten kahkahalar...
Bir daha hiç atılır mı?
Bir kahkaha...
Bir daha hiç, çocukluk zamanlarındaki gibi, güzel gülünür mü?
Bir çocuk...
Berkin Elvan, bu toprakların en belki de en kadim sembolünün peşinde, bir çocuk olarak öldürüldü.
Bir ekmek...
Bir ekmek almaya gitmişken...
Ekmek parası, ekmek derdi, ekmek teknesi, ekmek kavgası, kutsal ekmek...
Bu toprakların en temel, en halk, en “sıradan insan” sembolüdür ekmek...
Berkin Elvan, 300 güne yakın, hayatla ölüm arasında bir pamuk ipliğinde gitti geldi.
Bir hayat...
Berkin Elvan, hem çocuk hem komada... Bu acıyı izlemenin tarifi yoktur bir aile olarak...
Berkin Elvan ile, biz de Türkiye olarak, hiç olmadığımız bir şey olduk...
Bir aile...
Berkin Elvan, hastaneden “iyi haberini” beklediğimiz bir aile bireyiydi.
Tam da kafasını hedefleyen gaz kapsülünün verdiği hunhar zarara rağmen, iyi olacaktı.
Bir umut...
Aylardır yatağa bağlıydı, 16 kiloya düşmüştü ama kurtulacaktı...
Bir mucize...
“Benim kuzum” diyordu annesi...
Bir kuzu...
Türkiye’nin hâllerinin kurban ettiği bir kuzu...
Berkin Elvan, iyi yanımızdı.
Güzel yanımızdı.
Güleç yüzümüzdü.
Dün toprağa verdik.
Bu toprakların iyisi ne varsa, dün toprağa verdik.
Biraz biz de uzanıverdik mezara.
Bilyeler mezarda; çocukluğumuz ve biraz biz de gömüldük mezara.
İyi olan son nefesini verdi ya...
O yüzden, “üç büyükler”inden en küçüklerine futbol camiası, Kürt- Türk- Ermeni- Alevi- Sünni- Yahudi- Hıristiyan- Müslüman, sağcı- solcu- milliyetçi- muhafazakâr-liberal, kadın- erkek- eşcinsel, çocuk- büyük, zengin- fakir, patron- işçi, öğrenci- profesör- hoca...
Saydığım sayamadığım etnik, dinî, siyasi, cinsi, mesleki, sınıfsal ne kadar kimlik varsa...
Kim varsa içinde bir zerre iyilik olan...
Birden kimliğinden soyunuverdi ve insanlığını giyiniverdi...
Berkin Elvan için yas tutuverdi...
Hayatta hesapsız böyle şeyler vardır; neşe, heyecan, aşk, şefkat, sevgi, üzüntü, hüzün, yas gibi...
Dün Berkin Elvan için Türkiye’nin, dünyanın dört bir yanında insanlar, içlerinde bir yerden gelen çağrıyla, yas tutuverdi.
Kimse emir vermedi, organize etmedi, teşvik etmedi.
Duygu mühendisleri içimizdeki, uyuyan birini uyandırdı...
İnsan olan yanımızı.
“Berkin Elvan uyuyor” deniyordu.
Komanın derin devletinden çıkamadı Berkin Elvan, ama bir şey uyandı içimizde.
Ölen, öldürülen yanımız için, insan olan yanımız yas tuttu dün...
Yası tutmayanlar, tutamayanlar içinse, Shakespeare’in 15. yüzyıl İngiltere tahtının entrika, güç hırsı ve dalaverelerini anlattığı III. Richard piyesinden bir söz var...
“So far in blood that sin will pluck on sin...”
“Kana o kadar derin gömülmüş ki, günah günahı çekecek...”
Kuzuların, masumların, çocukların, gençlerin, iyi kalplilerin, hayatın burktuğu ezmesi kolay insanların yıllar yılı kalkıp duran umut cenazelerinin, kırılan hayatların, kalplerin hepsine birden Berkin Elvan ile gene ağladık.
Kimimiz sessiz, kimimiz birkaç damla, kimimiz patır patır, kimimiz bağıra bağıra...
Hepsi aynı gözyaşıydı.
Ağladık çünkü...
Mucizelere inanma yetimiz öldü Berkin Elvan ile.
“Bir çocuğumuz daha oldu... Katili meçhul” diye düşünmüştüm haberi ilk aldığımda.
Faili meçhul...
Oysa...
Meçhulü tanıyoruz.
Katili biliyoruz.
Çare de, bu topraklarda, toprakların içine düşürülenlerin hepsinin hatırına, anısına...
Onlar için... Adaletleri için yeniden doğmak...
“Berkin Elvan ölümsüzdür” derken de...
İyilik...
Adalet arayışı...
İnsan olmanın hakkını, başkalarının hakkını arayarak vermenin ölümsüzlüğüne de inanmak istiyoruz.
Yarın, insani olanı yaşatmak için, iyiliğin ölümsüzlüğü için mücadele gene başlayacak...
Ama, bugün yas günü.
W.H. Auden’in yas üzerine bir şiirinde yazdığı gibi...
“Saatleri durdurun...”
Berkin Elvan ölmemiş, komaya girmemiş, o polis gaz kapsülünü ateşlememiş, onu hedef almamış, gaddarlığı tasmasından salan o “Saldır!, Yoket!” emri üstten asta akmamış olsun.
Bir yaz günü, Berkin Elvan elinde ekmek kapıyı çalsın.
Gözlerimi açtığımda, ölümler doğum olsun.
Son nefesi, ilk nefese çevirip, sil baştan yaşalım.
Güneşli bir günün ışığını, ömür boyu kalkan yapalım Berkin’e.
Eve sağ salim dönsün.
Saatleri durdurun.
oneysezin@hotmail.com
Yorum Yap