- 23.11.2013 00:00
Selçuklu’nun ve Osmanlı’nın gönülleri fetih hareketini, onların kardeşlik, dayanışma ve sevgi medeniyetini anlamayanlar, Filistin davasını, Mısır meselesini, Suriye mezalimini, Somali yoksulluğunu, Myanmar’ın acısını anlayamayanlar bizi de, bizim politikalarımızı da anlayamazlar.”...
“Filistin’in, Mısır’ın, Suriye’nin, Irak’ın, Afganistan, Somali, Myanmar’ın, yeryüzündeki her mazlum ve mağdur halkın sorumluluğu bizim, hepimizin, tüm bu kadronun üzerindedir.”
Bu sözler, Başbakan Erdoğan’ın AKP’nin, 21. istişare toplantısının açılışında yaptığı konuşmadan. Yani, kamuoyunda, “Kızılcahamam kampları” olarak bilinen, AKP’nin kendi yol haritasını oluşturduğu toplantıların, kasım ayı başında yapılan son örneğinden...
AKP’nin, geleceğine ilişkin rotasını belirlediği bu toplantılar, demokrasinin Türkiye’de evrildiği bu noktada, aynı zamanda hepimizin de hayat akışını etkileyen kararların alındığı mecralar oluyor.
AKP’nin karar alıcılarının bu toplantılarda aldıkları kararlar üzerine düşünüp taşındıklarını, geleceğe ilişkin öngörülerinin kendi kafalarında da açık ve net olduğunu, bir sorgulama süreci sonucu ortaya çıktığını varsayıyoruz.
Yazının başında verdiğim referanslara geri dönersek, “yeryüzündeki her mazlum ve mağdur halkın sorumluluğunu sırtlanma”, bir Türkiye politikası, toplumsal bir karar olarak hepimize geri dönüyor.
Oysa, mesela bahsi geçen sorumluluklara yönelik politikaların, projelerin yaratıcısı ve uygulayıcılarının başını çeken devlet kurumlarından TİKA’nın (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı) neyi, nasıl yaptığına ilişkin fazla da bilgi, toplumla şeffaf biçimde paylaşılmıyor. Kamuoyunda da, 2006’dan itibaren faaliyet alanı giderek genişleyen bu kurumla ilgili bir tartışma yok.
TİKA üzerine yapılmış bazı akademik çalışmalar var; ancak, TİKA’nın faaliyetlerinin Türkiye iç ve dış siyasetine ne gibi etkileri olduğuna dair, üniversitelerin “fildişi kulelerinde” de, (özellikle eleştirel bir bakış açısıyla) gerçekleştirilmiş pek fazla incelemeye rastlamıyoruz.
1992’de Orta Asya’da “sosyal, kültürel ve ekonomik” alanlarda projeler, işbirlikleri gerçekleştirmek için kurulan TİKA, bugün 100’den fazla ülkede şu veya bu şekilde varlık gösteriyor.
“Pasifik’ten Orta Asya’ya, Ortadoğu ve Afrika’dan Balkanlara, Kafkasya’dan Latin Amerika’ya” kadar uzanan bir coğrafi kapsama alanı olan TİKA, aynı zamanda Hakan Fidan gibi günümüzün önde gelen bürokratlarının, hatta siyasetçilerinin, özetle kadrolarının bir anlamda yetiştiği devlet kurumlarından...
Türkiye, bir devlet politikası olarak dünyaya açılmayı, “aktif bir dış siyaset” benimsemeyi hedeflerken, yardım, eğitim ve kültürel etki alanları yaratmayı da, bu hedefin başlıca araçları olarak kullanmak istiyor.
Yani, Türkiye dışındaki “Türkiye” ve “Türk” imgelerini, devlet kendi eliyle biçimlendirmek ve bunu da “devlet çıkarı” için kullanmak istiyor.
120 kadar ülkede, hem de yardım, eğitim ve kültür alanlarında faaliyet gösteren başka bir “Türkiye gerçeği” daha var.
Fethullah Gülen Hareketi/ Cemaat/ Camia/ Hizmet isimleriyle karşımıza çıkan yapı, artık Türkiye devletinin artan profille karşımıza çıktığı aynı alanlarda, aynı sahalarda zaten boy göstermekteydi.
Gülen Hareketi ile ilgili Türkiye’nin kendi içindeki kutuplaşmalar, görüş çatışmaları yüzünden gözden kaçırılan nokta, bu hareketin ne kadar “uluslararası” olduğu. Hatta, dünyanın birçok yerinde, “Türk imgesi/algısını” biçimlendiren başlıca yapı olduğu...
Tam da Türkiye’de iktidar gücünün öncelikli hedef olarak benimsediği bir alanda, diğer bir gücün varlığı, bu varlığı “rakip” olarak algılaması, dahası bu alanda “merkezileşmeye”, “merkezin gücünü” kabul ettirmek arzusunda olması, bugün “dershanelerle” Türkiye içinde kendini açığa vuran çatışmayı da kalıcı kılar. Bizler de, sebep değil sonuçlara bakarak bu çatışmayı daha çok zaman konuşuruz.
oneysezin@hotmail.com
Yorum Yap