- 31.10.2013 00:00
Çocuk yaşlarda, Tarot kartlarıyla geleceği okumaya çalışırken, “Kader Çarkı” kartına takılıp kalırdım.
Ortaçağda oluşturulan Tarot kartlarının, 78 kartından en önemlilerinden biri, “Kader Çarkı”.
Tarot kelimesinin Arapçadan geldiği düşünülüyor; “T”, “R”, “Q” kökeninden, “turuq” yani “yollar” kelimesinden. Bir iddia da, “T-R-K” kökünden, “taraka”, yani “geride bırakma” türediği.
Tarot kelimesinin, “Torah” yani Yahudiliğin kutsal kitabına atıfta bulunduğu da söyleniyor. İddiaya göre, ilk ortaya çıktıkları yer Mısır.
Bu kartlarla ilgili çok “gizem” var ama söyleyebileceğimiz, Ortadoğu’nun antik çağlarından Avrupa’nın Ortaçağ’ına uzanan, ortak kültürün, ortak bilgeliğin eseri olduğu. “Doğu” ve “Batı” etkileşimlerinin ortak ürünü ve tüm insanlığın zaaf noktalarının birleşimi; bilinmezi bilinir kılmak, kadere hükmetmek, hayatı biçimlendirmek.
“Kader” kartının temsilÎ resmi, genelde, yüzü ve gözleri örtülü bir kadının, Tarot kartlarına soru soran kişinin kaderini simgeleyen bir çarkı döndürmesi imgelerini içerir. Çark dönünce, kader değişir.
“İyiye” veya “kötüye”.
Bir gün, bir insan gelir-kaderi değiştirir.
Bir gün, bir hastalık gelir-kaderin çarkını döndürür.
Rastgele bir karar.
Bir çocuk.
Bir tesadüf.
Bir yabancı.
Bir an.
Biri.
Yoksa çarkın başındaki aslında insanın kendisi mi... Değişimin yolunu açan, kaderi çağıran?
Batı ve Doğu diye adlandırarak ikiye ayırdığımız coğrafyalar için de, “kader” zaman içinde farklı anlamlandırılır olmuş. Hatta öyle ki, belki de, kadere olan farklı yaklaşım, Doğu ve Batı zıtlığını oluşturan temel kilit noktası.
Şans ve kaderin yöneticisi, Yunan mitolojisinde Tanrıça Tyche; sonra, Romalıların imgelemindeTanrıça Fortuna’ya dönüşüyor.
Tanrıça’nın yüzü ve gözleri örtülü; günümüzde, “Adalet”in uluslararası simgesinin gözleri bağlı, elinde bir terazi tutan kadın olması da, aslında “kader tanrıçasından” geliyor.
Bir yönüyle, adaleti getiren.
Bir yönüyle, adaletsizliği.
Hepsi, kadere hükmetme savaşından kaynaklanıyor.
İnsanın yaşamının koşullarını, insanın geleceğini önceden bilinebilir kılma mücadelesi.
İnsan yaşamının kısa ve zorluklarla dolu olduğu, hayatın güvencesinin az olduğu dönem ve yerlerde, kaderden nefret edilmiş.
Kader, sadece Tarot kartlarında değil, Ortaçağ’ın Doğu ve Batı “popüler kültüründe”, “kötü”, “kalpsiz”, “güvenilmez” olarak nitelenmiş.
11, 12 ve 13. yüzyıl, Orta Avrupa şiirlerinden oluşan Carmina Burana yazıtlarında da, “kader” sık geçen bir tema.
Bugünkü Münih’te bulunan bu yazıtlar, halk beyitleri; kilise dışında bir arayışı, insanı sorgulamanın eseri. Carmina Burana da, kilisenin kurumsal yapısı dışında insanın “neden” diye sorgulamasından ötürü, “laik” bir metin olarak anılıyor.
Bir parantez açalım; Carmina Burana için tarihçilerce getirilen “laik” yorumu, aman sakın, Türkiye’nin siyasetinin şeytan üçgenini oluşturan, sığ dağarcık, komplo teorileri ve çapraşık düşünce sisteminin manyetik alanına düşmesin... İnsanlığın ortak kültürel tarihine ilişkin bir arayış olan bu yazı da, içindeki bir kelime yüzünden gelir gene, güncel Türkiye politikasının kutuplaşmalarına kurban edilir!
Carmina Burana’nın, Alman besteci Carl Orff tarafından bestelenen, dünyanın en popüler klasik müzik eseri diye nitelenen “O Fortuna” adlı bölümünün sözleri şöyle;
“Ey kader, ay gibi değişkensin; ...zalim hayat, önce ezer, sonra teselli eder; ...gücü ve güçsüzlüğü kar gibi eritiverir... Kader, gaddar ve boş, seni dönen çark... sisli ve kapalı... bu oyunda çıplak sırtımı senin kötülüğüne dönüyorum.”
Arabesk kültürü ve arkadan bıçaklayan kahpe felek imgesi de, insanlığımızın ortak meselesi aslında.
Bir yanda, kendi kaderine hükmetme, kadere başkaldırma, kaderini biçimlendirme inadının Batısı, bir yanda kaderciliğin, boyun eğmenin, sırtını hançere dönmenin Doğusu.
İkisi de, her yerde, her zamanda insanın “kaderi” ve “seçimi”.
oneysezin@hotmail.com
Yorum Yap