- 28.07.2013 00:00
Faili meçhuller, bir ülkede, tüm özgürlüklerin duvarıdır.
Türkiye’de, “gazete köşeleri”, “faili meçhul” internet siteleri üzerinden, “karakter suikastları” başladı “sözden” kurşunlarla.
Tunus’taysa, gerçek kurşunlar yağıyor.
Altı ay kadar önce, Tunus’ta bir “faili meçhul” suikast gerçekleşti.
Sol muhalif, Demokrat Yurtseverler Partisi lideri Şükrü Belayid, evinin önünde öldürüldü.
Önceki gün, Tunus’ta, yeni bir siyasi cinayet daha işlendi; Belayid ile aynı “sol” koalisyondan, Halkın Hareketi Partisi lideri Muhammed Brahmi evinin önünde, ailesinin gözleri önünde kurşunlandı.
Resmî açıklamalara göre, Belayid ve Brahmi’yi öldüren aynı silah.
Hem, fiilen... Hem de fikren...
Belayid’in cinayeti faili meçhul kalmasa, şeffaf bir soruşturma süreci yürütülse bugün Brahmi suikastı sözkonusu olur muydu?
Teknokrat- hukukçu Tunus İçişleri Bakanı Lütfi Ben Jedou, “Selefi radikallerin” cinayeti işlediğini söylüyor.
Aralarında, Suriye’de de son yıllarda girip çıkmışlığı çok, Fransa doğumlu Bubekir Hâkim’in bulunduğu bir grup suçlanıyor.
Suikast, Arap Baharı’nı başlatan olayların yaşandığı Sidi Bouzid’in milletvekili, “dindar bir solcu” (daha doğrusu sol değerleri sahiplenen Arap evrenselciliğini savunan) bir siyasetçiyi hedef seçti. Ve, Tunus’un Fransa’dan bağımsızlığının 56. yıldönümünde gerçekleşti.
Tunus, milliyetçilik, Batı ile hesaplaşmalar; modernite- geleneksellik- her ikisinin de farklı yorumları arasında çapraşan- çatışan bir ülke.
Tıpkı, Türkiye gibi... Tıpkı, Mısır gibi...
2011’den bu yana, Yemen ve Suriye ile süren bölgesel depremin bir sonucu da, bölge ülkelerinin bilinçaltındaki tüm ruhsal çatışmaların depreşmesi oldu.
Tüm coğrafyada, “Batı- Doğu” ikilemi başta olmak üzere, yüzlerce yıllık kökeni olan sosyal hesaplaşmaların ağırlıklarından boşalmış, suların diplerinden yüzeye fırlayan dip batıkları gibi ortaya saçıldığını gözlüyoruz.
Tunus’ta, “İslamcı demokrat” etiketiyle tanıdığımız Ennahda Hareketi, yüzde 42’lik sandık zaferini, demokratikleşme, yeni bir anayasa yapımı gibi bir siyasi enerjiye dönüştüremiyor.
Türkiye’de, AKP’nin yaşadığı siyasi bunalım da benzer.
Altı ay önce; “İslamcı demokratlarla, laikliği gündeme getiren sol arasında bölünen, çarpışan bir Arap Baharı coğrafyası, Türkiye’yi çok ilgilendiriyor” diye yazmıştım.
Mısır’daki darbe, Türkiye’nin son dönemde dış politikasında “Kahire’de demokrasiyi desteklemek ile Müslüman Kardeşleri desteklemeyi” aynı sayan anlayış nedeniyle, Ankara’da ve ötesinde, çok hazırlıksız yakalanılan bir dönüm noktası oldu.
Türkiye içi siyasi kutuplaşmanın devlet tarafında duranlarının şirretliği, analizler bakımından sapla saman, iç politika ile bölgesel ufukların birbirine karışmasına; Mısır’daki darbenin gerçek siyasi ve insani vahametinin perdelenmesine neden oldu.
Devlet, öyle sorgusuzca dev bir güç ki Türkiye’de; sorgulanamaz azameti, siyaseten temas ettiği her şeyi, her insanı, her konuyu yozlaştırıyor, zehirliyor.
Laiklik meselesi, eskiden Türk Silahlı Kuvvetleri’nin paravan olarak, tahrik ve istismar unsuru olarak kullandığı, toplumda karşılığı olmayan bir meseleydi. Toplum içinde anlaşmazlıklar, ayrımcılıklar, sosyal temelli sorunlar var elbette; ancak, hiçbiri içinden çıkılmaz değil(di). Şimdi, “sandık demokrasisi” marifetiyle, yine devlet eliyle, bu sefer daha da derin bir meseleye dönüştürülüyor.
Altı ay önce, “Arap Baharı coğrafyasında da, laikliğin somut bir günlük hayat meselesi olduğu düşünülürse, bu yavan konu maalesef Türkiye’de daha çok kutuplaşma, ayrışma ve cefa kaynağı olur” diye yazmıştım.
Suriye’de nicedir giriştiğimiz El Kaide uzantılarının destekçiliğiyle bugün Türkiye’de, medyada “sözde kurşunlar”; ya yarın?
İki tarz kurşun arası mesafe ne?
oneysezin@hotmail.com
Yorum Yap