Hırvatistan: Avrupa Birliği üyesi olurken bardağın boş ve dolu tarafları

  • 2.07.2013 00:00

 2005’te Türkiye ile beraber AB tam üyelik müzakerelerine başlayan Hırvatistan, “an itibariyle” Birlik’in bir parçası. Ekonomik durgunluk yaşayan Hırvatistan’da AB üyeliğine destek de düşük; ama “bardağın dolu” tarafı ön planda. Zira asıl kazanım, adaylık sürecinde yaşanan toplumsal ve siyasi değişim oldu. Türkiye’nin çıkaracağı dersler mi? Belki de bazen, “büyük adımlar attığını sanırken” yerinde saymak değil, bir arpa boyu yol gidip, onu da hakkıyla kat etmek önemli.

Türkiye’de Mısır’daki gösterilerdeyken gözler, Avrupa’da bir şey oldu.

Başta başkent Zagrep’teki kutlamalarla, Hırvatistan bir dönemi kapattı, yenisine adım attı.

Hırvatistan, artık Avrupa Birliği üyesi; 30 Haziran’ı, 1 Temmuz’a bağlayan gece, komşu AB ülkeleri İtalya, Slovenya ve Macaristan ile olan sınırlar açıldı. Yeni "AB vatandaşları" olan Hırvatistan yurttaşları dün geceliğine sınırlardan ellerini kollarını sallayarak geçti.

Tıpkı, 2004’te, ülkeleri AB’ye girdiğinde, Avusturya sınırından içeri, üyelik gecesi "durdurulmadan" adım atan Macaristan vatandaşı arkadaşlarım gibi, “sınır tanımadan” bir ülkeden diğerine adım atma deneyimini yaşadılar.

Bir not düşmek gerekirse, Avrupa Birliği içinde, Schengen Anlaşması kapsamındaki üyeler arasında bir ülkeden diğerine, kimlik dahi göstermeden gidip gelmek, bunca yıl sonra bile beni etkileyen bir deneyim. Elbette, Türkiye de, komşularıyla bu yolda adımlar attı ama Schengen deneyiminin yarattığı “sınırsızlık duygusu” biraz daha farklı; arada güvenlik kontrolünün, koridorunun, kimlik sorgusunun bile olmaması, bazen bir ülkeden diğerine geçildiğinin farkına bile varılmaması Türkiye çevresinde yaşanabilenden farklı bir "özgürlük" duygusu yaratıyor.

Schengen Anlaşması’nın bir parçası olmak, henüz Hırvatistan’ın gerçekleştirmek için beklemesi gereken bir hedef;  ülkenin, tahminlere göre 2015’te komşu AB ülkeleriyle tamamen açık sınırları olacak. Ülkenin en yaygın okunan gazetesi Novi List’e göre, Schengen Anlaşması’nın bir parçası oluncaya kadar alınmasına gerek olan çok tedbir var. Yaklaşık 4,5 milyon nüfuslu ülkede, 750 kadar yeni polisin işe alınması, sınır güvenliği konusunda eğitim görmeleri ve Hırvatistan sınırları üzerinden, AB’ye “göçmen akınını” engellemek için helikopter, kamera ve sınır güvenliği için gerekli diğer ekipmanlar alınmalı.

Aslında, son aylarda Hırvatistan, üyeliğe en büyük hazırlığını da, Bosna-Hersek, Karadağ ve Sırbistan üzerinden ülkeye geleceklerin pasaport kontrollerine yönelik güvenlik önlemlerinin alınması yönünde çaba sarf ederek yapıyor.

Hırvatistan’daki "üyelik kutlamaları", AB bürokrasisi ve siyasi temsilcilerinin katılımıyla, biraz “resmi” bir havada geçti desek yanlış olmaz. Zagrep’te, Cumhurbaşkanı Ivo Josipoviç ve Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso’nun konuşmalarıyla başlayan kutlama merasiminin en popüler fon müziği, "AB Marşı" diye de bilinen, Beethoven’in Neşe’ye Övgü bestesiydi.

Schiller’in dizelerinden AB "marşına" uzanan neredeyse 350 yıllık macerası olan Neşe’ye Övgü şöyle diyor;

"Kim başarırsa, bir dostun dostu olmayı...Kim başarırsa, kutsal bir eş bulmayı...Ya da tek bir kalp bulduysa bile…Onundur bu mutlu dünya…"

Türkiye’nin bu aralar "Balkanlar üzerinden gelen OTPOR dalgasıyla" arttırıldığı iddia edilen, mevsim normalleri üzerindeki kutuplaşma ortamında bu sözlerin biraz ürpertici bir etkisi oluyor insanın üzerinde.

Hele ki, bundan 20 yıl önce, Yugoslavya’nın dağılışı, Bosna Savaşı gibi, Avrupa’nın yakın geçmişinin en kanlı çatışmalarını yaşayan insanların, o gece birbirleriyle son derece sorunsuz, Türkiye’de pek çok kesimde olduğundan daha dostça bir arada olduğunu görünce…

İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt’in, Zagrep’ten kutlamalardan yazdığı Twitter mesajlarında dedikleri çok da yanlış sayılmazdı; "Bu gece, Zagrep’te gerçekten yeni bir Balkan ruhu var. Sırplar ve Kosovalılar konuşuyor. Bosnalılar ortama karışıyor. Herkes yeni bir şanstan söz ediyor. AB’nin yumuşak gücü diyebileceğimiz bir şey gerçekten de var. Bazen yavaş çalışıyor. Ama sonunda, güçlü çalışıyor. Barışı, adım adım inşa ediyor."

BBC muhabiri Guy de Launey’e konuşan Hırvatistan Başbakan Yardımcısı Vesna Pusiç de, AB’nin kendileri için en önemli kazanımının "barış ve siyasi istikrar" olduğunu söylüyordu. Pusiç, "Hayat boyu yaşadığımıza alternatif bir geleceğin mümkün olduğunu biliyoruz. Bizim için olay budur; bu Birlik içinde kurulduğundan beri savaş olmadı, çatışma yaşanmadı ve bir şekilde siyasi istikrar var."

Başbakan Zoran Milanoviç, törendeki konuşmasında, "Bu gece şerefe kaldırdığım bardağın dolu tarafına bakıyorum" diyordu. Açıkçası, Hırvatistan’da, bardağın boş tarafına bakan epey de bir kitle var. 

Hırvatistan, ekonomik bakımdan yüzde 20’leri aşan işsizlik gibi sorunlar yaşayan, beş yıldır ekonomik durgunluğun pençesinde bir ülke ve AB üyeliğinin de büyük heyecanla karşılandığı söylenemez. Geçen yılki referandumda, yüzde 66 çıkan “AB üyeliğine destek”, bugün yüzde 50’leri zor buluyor. Hatta bu desteği yüzde 38 seviyesinde gösteren kamuoyu araştırmaları var.

O zaman, Hırvatistan’ın AB üyeliği, neden Türkiye için önemli; Hırvatistan’ın bu dönemeci dönmesinden Türkiye ne ders çıkarmalı?

Belki de bazen, "büyük adımlar attığını sanırken" yerinde saymak değil, bir arpa boyu yol gidip, onu da hakkıyla kat etmek önemli.

Hırvatistan, AB üyeliğine yönelik bugünkü "umursamazlığını", büyük ölçüde AB’ye üyelik sürecine borçlu. AB’ye üye olma sürecinde yaşanan siyasi ve toplumsal değişim, Hırvatistan’a bardağın dolu tarafından çok boş tarafını görebilme lüksünü verdi. Herşeyden önce, Hırvatistan, en büyük iki sorunu, "yolsuzluk" ve "milliyetçiliği" aşma konusunda, 2000’lerin başıyla karşılaştırıldığında, konusunda büyük aşama kaydetti.

Eski Yugoslavya’nın dağılma sürecinde yaşanan savaşta vebali büyük olan Hırvat savaş suçlularının, "ulusal taassuba" rağmen, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (ICTY) yargılanmak üzere Lahey’e yollanması, Mahkeme’ye güvenilir bilgi akışı sağlanması yolunda büyük adımlar atıldı. ICTY’nin eski yargıçlarından Carla Del Ponte’ye göre, "Hırvatistan, şimdi savaş suçları konusunda uluslararası kurumlarla tam bir dayanışma içinde."

Hırvatistan’ın AB sürecinde diğer "sessiz devrimi", yolsuzluk konusunda kamuoyunda büyük bir hassasiyet oluşması ve bunun da, siyasete baskı olarak yansımasıydı. 2003’ten 2009’a başbakanlık yapan, merkez sağ lideri Ivo Sanader, "rüşvet almaktan" yargılanıp suçlu bulunması ve 10 yıl hapse mahkûm edildi. Dönüşüm döneminin bir numaralı siyasetçisi, şimdi "yolsuzluk yaptığı" için hapiste.

Bir Hırvat dostumun, geçen yıl Avrupa Birliği kurumlarının birçoğunun merkezinin bulunduğu Brüksel’de söylediğinde haklılık payı var gibi gözüküyor, "Hırvatistan için şeffaflık, artık siyaset üstü ve kamuoyunda kimsenin vazgeçemeyeceği bir değer. Onun için de, şeffaflığın kurumsallaşmasına yönelik büyük bir çaba var. AB sürecinde, bu gibi bazı ahlaki ön kabulleri toplumca edindik ve bunlardan vazgeçemeyeceğimizde anlaştık."

O zaman, AB üyeliği süreci, Hırvatistan için "küçük çaplı bir devrim" olmuş bile denebilir mi?

Türkiye, son yıllarda, "model" ülke olmaya değil, kendi hatalarını samimiyetle temize çeken ülke olmaya çalışsa, hem Doğu-Batı-Kuzey-Güney her yönüne aynı ilgi, merakla, komplekslere ve büyüklenmelere kapılmadan baksa, nitelikli eleştirmeyi ve nitelikli eleştirinin kıymetini bilse…dün gece Türkiye’de neler farklı olurdu acaba?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums