Savaşın gizli yüzü

  • 18.05.2013 00:00

 Reyhanlı’daki olaylar, birden Suriye’deki savaşın, insani boyutunun Türkiye’ye nasıl yansıdığını düşündüren bir şok yaşanmasına neden oldu.

Ben ki, birkaç yıldır, Türkiye’de mülteciler, sığınmacılar ve göçmenler konusundaki gelişmeleri takip ettiğini sanan biri olduğumu sanırdım... Şimdiyse, aslında Suriye gerçeğinden sonra bu konularda ne noktada olduğumuzun, hemen hiçbirimizin tam olarak ayırtında olmadığını düşünüyorum.

Bir kere, ortada müthiş bir gizli-saklılık hâli var. Devletin, Suriye’deki iç savaşla olan ilgisinin tüm ayrıntılarıyla bilinmesini istememesinin getirdiği bir gizlilik bu.

Türkiye genelinde bulunan, Suriyeli mültecilerin yaşadığı kampta neler olup bitiyor; gerçekten kimse tam anlamıyla bilemiyor. Bu kamplara, sivil gözlemcilerin giriş çıkışına izin verilmemesinin ötesinde, kamplarda barınanların keyfî şekilde sınırdışı edilmeleri, kamplardaki erkeklerin, Suriye’ye dönerek“namusları için” savaşmaya “teşvik edildikleri” gibi iddialar da var.

Üzerine hiç konuşmuyoruz ama kamplarda ve sınırboyunda yaşanan yolsuzluklar, ortaya çıkan suç ağları, üzerine hiç konuşulmayan ve hem Türkiye hem de Suriye’nin kaderini daha yıllar yılı etkileyecek çok vahim gelişmeler.

Sayısını tam olarak kimsenin bilemediği, ancak tahminî olarak 500 bin kadar Suriyelinin, resmî ağızdaki statüsü, “misafir”.

Türkiye’de de, halk arasındaki inanış, “misafirperverlik” kültürünün sağlamlığı ancak, bunun kimi zaman gerçeklerden ne kadar uzak olduğunu hayat tecrübesi öğretiyor.


“Bu insanlara kucak açmayıp da ne yapacaktık; şu parti ‘ne hâlleri varsa görsünler’ diyor. Biz, insanlık yapan bir hükümete sahibiz, en uzun sınırımız olan ülkenin sorunlarına taraf olmayıp da ne yapacağız”
 gibi, içi boş argümanlarla laf kalabalığı yapmak, tablonun vahametini gizlemeye şimdilik yarıyor da; nereye kadar?

Kamplardaki Suriyeliler, merkezden yani Ankara’dan, olası sorunları öngören tedbirler alınmadığı için, çevre halkıyla ciddi sorunlar yaşıyor. Bu sorunları çözmenin vebali de, durumla baş etmek konusunda son derece tecrübesiz, “mülteci” ne demek hiçbir fikri olmayan mülki idareye, yerel yöneticilere kalıyor.


Farklı kesimler beraber tartışmalı

Nisan sonunda, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV) Kadın Platformu’nun Ankara’da, Suriye’deki mülteciler konusunda gerçekleştirdiği bir toplantıya katılmıştım. “Güncel Gelişmeler Işığında Türkiye’nin Mülteci- Sığınmacı Politikası” adlı toplantının ilginç yönü, normalde biraraya gelmeyen farklı kesim ve görüşlerden insanlara ortak bir tartışma platformu yaratmasıydı. Bu toplantıda, Birleşmiş Milletler’den Avrupa Birliği’ne uluslararası alanda ilgili taraflar, Türkiye’den son derece milliyetçi refleksleri olan ancak göç ve mülteciler konusunda çalışmış gazeteciler, Türkiye genelinden mülteciler konusunda uzmanlaşan sivil toplum kuruluşlarının ve muhafazakâr bazı insani yardım örgütlerinin temsilcileri gibi, aslında aynı konularla ilgilenseler de, yolları birbiriyle fazla kesişmeyen kimselerin biraraya gelmeleri sözkonusuydu.

Toplantının belki de, tek kapsamadığı kesim, bölgede bizzat mültecilerle ilgili çalışmalar yapan, gözlemleri olan, yerelden temsilcilerdi. Devletin şu an Suriyeli mültecilerden sorumlu birimi AFAD, kendi bakış açısını, çabalarını dile getirirken, bunun yanı sıra, merkez kadar yerelin de, yaşadıklarının konu edilmesiydi belki de eksik olan.

Reyhanlı’da yaşananlar ertesi Mazlumder’in hazırladığı rapor ve raporun çizdiği tablo, yani bölgedeki Suriyelilerin linç girişimleri ve saldırılar gibi nefret suçları ile karşı karşıya kaldığı manzarası; aslında ne yazık ki patlama bölgesi ve gününe özel durumlar değil. Suçlu, “provokatörler” veya kendi siyasi bakış açımıza göre karalamak istediğimiz mezhepler, siyasi hareketler de değil.

Mesele, savaşın hemen eteğindeki yerlerin, bu kadar başıboş bırakılması, sorunları öngörecek ve çözecek kapsamlı politikaların eksikliği; sınırların sadece insanların geçişine değil, birçok yolsuzluk ve usulsüzlüğe açık başıboşluğu.

Bütün bunların üstüne de, zaten üzerine yeterince hiç konuşulmayan,  göçmenler ve mültecilerin “en yabancı” olarak, en beterini yaşadığı “rutin” ayrımcılığı eklenince, Mazlumder’in tarif ettiği manzaranın ortaya çıkışına cidden şaşırabilir miyiz?

Bir de, Reyhanlı’nın bize samimiyetle ve tarafsızca düşündürmesi gereken bu kadar çok şey varken; bazı gazetecilerin, meslek ahlakı gereği objektif tavırlar sergilemeleri gerekirken, Reyhanlı’daki durumları, yorumlamaya, gözlemlemeye çalışırken nefret söyleminin en alasını asıl kendilerinin ortaya saçması sözkonusu. Ki, aslından buna da, “kanı ancak kan temizler” mantığıyla, “Bosna’da bir Sırp öldürdüm” diye övünen gazetecilerimizden bu yana aşinayız ne yazık ki.


oneysezin@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums