Mayıs sınavı

  • 18.04.2013 00:00

 Bu mayıs, Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından hayati bir sınav bizi bekliyor.

Kamuoyu, medya konudan tamamen habersiz.

Sessiz sedasız, Ankara’da bir bakanlığın gri, donuk odalarında bir yerlerde, Türkiye’nin son dönemdeki en önemli demokratikleşme adımlarından biri için çalışan bürokratlar da, çalışmanın talimatını veren siyasetçiler de, ellerindeki “sihirli değnekten” bihaber.


Roman Açılımı
’nın ilk somut meyvesi, mayıs ayında taslağı hazır olacak bir çalışma; “Ulusal Strateji Belgesi”.

Türkiye tarihinde ilk kez, bir etnik kimlik grubunun adı konarak, meseleleri sivil toplum örgütlerinin ve ilgili tarafların geniş çaplı olarak görüşleri alınarak, sorunlarının çözümü için bir strateji belgesi üretiliyor.

2011’de Avrupa Birliği, tüm üye ve aday ülkelerden, Roman hakları için, bir “Ulusal Çerçeve” belgesi hazırlanmasını istemişti. Gelecek yıl da, AB, Romanların durumlarının iyileştirilmesi için ciddi boyutta maddi kaynakları, Ankara’ya aktarabilir.

AB’nin, fark etmesek de, böyle dönüştürücü bir etkisi var hepimizin hayatında. Roman Açılımı’nın, devletle Roman gruplar arasında yarattığı etkileşim, sivil toplum aktivistlerinin dirayetli çabaları ve AB’nin özendirici etkisi, birleşerek, bir strateji belgesi oluşturulmasına giden yolu açtı.


Hepimiz için bir sınav

Bu belge, eğer ki, “hak temelli” bir görüşe sahip olabilirse, “sıradan insanlar” olan hepimiz için şeytanın bacağı kırılmış olacak.

Çünkü ülkenin en yoksul ve yoksun kesimi olan Romanların, bir insan olarak, bir vatandaş olarak haklarının olduğunun ve bu hakların yadsındığının tanınması, “devletin, hak bahşeden değil, hakkı korumak ve geliştirmekle yükümlü bulunan bir araç olduğunun” o devletin genetik kodlarına işlemesi demek.

Bireyin “insan” olduğu için ve bir insan olarak sahip olduğu kimliğinden ötürü, “doğuştan haklara”sahip olmasıyla, bir devletin rica-minnet hakkı bahşiş gibi dağıtması arasında dağlar kadar fark var.

Aksine, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın koordinatörlüğünde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan Sağlık Bakanlığı’na çeşitli birimlerin katkısıyla oluşturulan bu Ulusal Strateji Belgesi, eğer ki, “Romanların tek sorunu, yoksulluktur, onları kalkındırarak topluma kazandırmalıyız” gibi klişe bir yaklaşıma sahip olursa, “TC devleti tarihine” bir “dostlar alışverişte görsün” çalışması daha eklenecek.


Hak temelli yaklaşım neden “hayati”?

Yıl 2010; Ataşehir’de, beton devlere benzeyen gökdelen sitelerinin hemen eteklerinde, bir incecik naylon çatı altında, yani bir derme çatma baraka bile değil, birkaç çöp torbasının birbirine iliştirildiği bir “sığınakta” yaşayan bir adam öldü.

İnsan hakları aktivisti Hacer Foggo, o dönemde, HerTaraf’ta yayımlanan “Çekin Elinizi Romanların Üzerinden” adlı yazısında, Gani’nin hikâyesini şöyle dile getirmişti; “1 Nisan 2010 Şaka Günü’nde şaka gibi bir metrekarelik bir çadırda Ataşehir Kaymakamlığı’nın tam 50 metre arkasında lüks binaların ortasında, doktor raporuna göre de açlık ve bakımsızlıktan yaşamını yitirdi”.

Gani, zihinsel engelli karısı ile beraber, yoksulluğun en beter hâllerini yaşıyordu, ancak devlete göre,“hiç kimseydi”. Foggo, bir başka yazısında da, kaymakamlığın yaklaşımını şu yakıcı sözlerle“özetlemişti”“Kimliği olmadığı için Gani’ye sosyal yardımlaşmadan, sosyal erzak veremedik”.

Buna karşılık, kaymakamlık, sözkonusu “yıkım” olduğunda Gani’nin son derece “farkındaydı”“evi”olan naylon çadır, ölümünden sonra çadır, “orantısız güç kullanımıyla” bir buldozer darbesiyle dümdüz ediliverdi.

Gani’nin ölümü ertesi, şu haber, medyada yer buldu; “Roman vatandaş, nüfusa kayıtlı olmadığı için kimliği bile olmayan yaklaşık 100 bin Roman için umut oldu. Gani’nin hikâyesinden oldukça etkilenen Devlet Bakanı Faruk Çelik, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a bir yazı yazarak, kimliksiz Romanlara kimlik çıkarılması için gereken kolaylığın sağlanmasını istedi”.

Çelik’in, bu trajediden etkilenmesi ve harekete geçmesi, kulağa “olumlu bir gelişme” gibi gelebilir.

Oysa bu durum, Türkiye’de tam da “insanlar” olarak zavallılığımızın göstergesi. Devlet kudretinin, bizi tanımasına, sevmesine, yardım eli uzatmasına muhtacız.

Kanser Dilek Özçelik’in, Bakan Erdoğan Bayraktar’dan yardım istemek zorunda kalması, Bakan’ın yardım olarak cebine para sıkıştırması, Özçelik’in, “Ben dilenci değilim” isyanı da, “insanın” hâlinin ne seviyede olduğunu anlatan bir başka örnek.

Yıl boyu, medyada yer alan, “Cumhurbaşkanı, Başbakan’dan ailesi için iş isteyen çocuğa yardım” gibi vakalara devletin gücünün “iyilik” için kullanılması, sanki olumlu haberlermiş gibi seviniyoruz.

Aslında, zaten doğuştan sahip olduğu hakları talep etmek zorunda kalan bireylere, kişisel trajedisinin sonlandırılması için “yardım edilmesi”, üzerine karalar bağlayarak düşünmemiz gereken insanlık hâlleri.

Özçelik’e zarif ve gururlu duruşu için teşekkürler, acil şifalar; hep beraber “iyileşelim”.


oneysezin@hotmail.com

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums