- 2.02.2013 00:00
Keserű Méz, Macarca “Acı Bal” manasına geliyor. Macaristan’da, yeni piyasaya çıkan koyu, karamelize, bal renkli ve tatlı bir bira markasının adı.
Bu ad, Roman Polanski’nin, kendisinden 33 yaş küçük aktris eşi Emmanuelle Seigner’in güzelliğini sergilemek için çekilmişe benzeyen, kışkırtıcıdan çok tuhaf bir film olan, 1992 tarihli, Macarcaya “Keserű Méz” olarak aktarılan, “Bitter Moon”dan (Acı Ay) esinlenilerek konulmuş.
“Keserű Méz” birası ise bana göre, Budapeşte’nin, ülkenin tüm dertlerine sırtını dönüp de, hayata“bana ne” demesinin sembolü.
Bal renklerinin her tonundaki saçlarını savuran bir çizgi-kızın göz kırptığı etiketinden, tüm dünyada takdir gören tadına; Keserű Méz bir tasarım harikası.
Budapeşte, bence, şu an Avrupa’daki en heyecan verici şehir belki de; Batı Avrupa’nın zenginliği burada yok, doğru, ama sanatsal yaratıcılık açısından gerçekten de, her köşede bir sürprizin saklı olduğu bir “güzellik” başkentine dönüştü Budapeşte.
2000’lerin başlarında ekonomik krize bir giren bir daha da çıkamayan Macaristan’ın makûs talihine inat, son yıllarda, sanat, tasarım alanlarında çarpıcı gelişmeler yaşanıyor ve bunlar, halk arasında yaşamdan zevk almaya yönelik tavrı da etkiliyor. Benim Budapeşte’de olduğum yıllarda, Avrupa genelindeki büyük zincirler, küçük işletmeleri ezip geçmiş gibiydi.
Şimdilerdeyse, ufak tefek dükkânlar, lokantalar, sanat atölyeleri hemen her sokağı renklendiriyor. Keserű Méz’in üreticileri de, şehrin hemen dışındaki Fót’da bulunan küçücük bir merkezde, kendi biralarını yaparak işe başlamışlar. Önce, Budapeşte’nin merkezinde yer alan, eski binaların avlularının bahçeli kahve-barlara dönüştürüldüğü kendine has mekânlarda tek tük servis edilen bu gibi biralar, şimdi her ağustos-eylül, ülkenin her tarafında düzenlenen bira festivallerinin yıldızları oldu.
Keyifsiz siyaset, keyifli hayat?
Tıpkı, Türkiye gibi Macaristan’dan da, “keyif” sözcüğü her yerde. Şöyle bir etrafınıza bakın, her köşeden size “keyif” kelimesinin göz kırptığını göreceksiniz; “kahve, çay, mangal... keyfi”. Hayatlar giderek keyifsizleşirken, hep de “keyif” vurgusu yapılması gerekiyor herhalde.
Her iki ülke de, tüm güzelliklerine rağmen, siyasette yaşanan kutuplaşmalar, sevimsizlikler düşünülünce, ağızda acı-tatlı buruk bir tat bırakıyorlar.
Haftaya, Başbakan Erdoğan, Macaristan’ı ziyaret edecek.
Kendisine çok benzeyen bir “karizmatik” lider olan Viktor Orbán ile görüşecek. Muhafazakâr sağFidesz, tıpkı AKP gibi yüzde 50’ye yakın halk desteğiyle iktidara geldi. Her iki parti de, meşruiyetini halktan aldığını, demokrasinin “çoğunluğun iktidarı” anlamına geldiğini öne sürüyor.
Fidesz, tam bir yıl kadar önce yürürlüğe giren yeni anayasanın mimarı.
Fidesz, parlamentodaki diğer partilere aldırmadan, kendi anayasasını yaptı; bu inatçı ve “yaptım oldu” tavrından sonra da, ülkede siyasi kutuplaşma had safhaya çıktı.
Geçen temmuz, Başbakan Erdoğan, “Putin’e, Avrupa Birliği’ni boşverelim, bizi Şangay Beşlisi’ne alın” açıklamasını ilk yaptığında, bunun büyük bir rota değişikliği olduğunu yazmış, ondan sonra da, gerek bu köşede, gerekse de Açık Radyo’da Ömer Madra ve Can Tonbil ile olan sohbetlerimizde, konuyu defalarca gündeme getirmiştim. Şimdi, neden sonra, bu sözler birden Başbakan Erdoğan tarafından Kanal24’te yinelenince dikkat çeker oldu.
Dünya çapında bir insan hakları örgütleri koalisyonu olan International Federation for Human Rights (Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu FIDH), ekimde yayınladığı bir raporda,Şangay Beşlisi’nin “üye ülkelerce, insan hakları ihlallerini meşrulaştırmak için bir ‘araç’ olarak kullanıldığını” dile getiriyordu.
Macaristan’da, Fidesz’in sadece kendisini destekleyenlere kulak verdiği, fütursuz bir yasama sürecinde siyaseten tamamen savrulmasını engelleyen gene, Avrupa Birliği’ne olan bağlar.
Başbakan Erdoğan’ın da, Macaristan ziyaretinde, Şangay Beşlisi konusunu bir de bu açıdan düşünmesi çok da isabet olur; hem AKP, hem Türkiye için.
Acıyı bal eylemek...
Benim en sevdiğim ballar, Türkiye’de “deli bal”, İngilizce ve Almancada “vahşi bal” diye geçen, tadı acı acı olanlardır, ama belki de “bal”dan beklenen bu değil.
Acıyı bal eylemek de, hayattan beklediğimiz değil.
Hasan Hüseyin’in şiiri, siyaseten herkesin kullanıp, “bal eylediği” dizelere sahip; ancak, içeriğini sindiren yok gibi. Bir kere de, ben aktarayım da, dizelerden akan acı yine dile gelsin;
“bak şu bebelerin güzelliğine
kaşı destan
gözü destan
elleri kan içinde
kör olasın demiyorum
kör olma da
gör beni
...
gün gün ile barışmalı
kardeş kardeş duruşmalı
koklaşmalı söyleşmeli
korka korka yaşamak ne
kahrolasın demiyorum
kahrolma da
gör beni
...
ekmeği bol eyledik
acıyı bal eyledik
sıratı yol eyledik
geldik bugüne
...
bir gider bin geliriz
beni vurmak kurtuluş mu
kör olsanı demiyorum
kör olma da
gör beni”
oneysezin@hotmail.com
Yorum Yap