‘Aslolan hayattır’

  • 20.12.2012 00:00

 Hayata düşen her yıldırım, aynı zamanda olan biteni bulunduğumuz yeri, yolu, yaptıklarımızı düşünmek için de bir fırsat.


Taraf
’ta yazmaya başladığımdan beri, benim hayatımdan yıldırımlar eksik olmadı. Bazen tek bir değil, yıldırımlar demeti üzerime yağdı. Her darbeden sonra, insan önce devam edemeyeceğini düşünüyor, sonra sarsıntılar arasında, üzerinden tozları silkip kendine geliyor.

Başka çare var mı?

Her zaman beterin beteri var; çarpan yıldırım da, sonunda insana “ben ne yapıyorum, yaptığım doğru mu, kendime karşı dürüst müyüm, hayatı ‘gerçek’ mi yaşıyorum” sorularını sordurabiliyorsa, o zaman arkaya bakmadan yürümeye devam etmek de mümkün.


Taraf
’ın bugün, hâlâ onlarca çalışanı var. Birçoğu da, sabah akşam gazeteye emek vermiş, yağmur kar çamur demeden gazeteyi, kendi yaşadıkları imkânsızlıklara rağmen, ne maddi ne de manevi bir karşılık alarak yaşatmaya çalışmışlar.

Bu dönüm noktasında, gazete için “bitti gitti” demek, onların emeklerine de büyük saygısızlıktır. Taraf, bir gün artık olmadığında, bu insanların önemli bir kısmının da, Türkiye’nin “kayıp gazeteciler” ordusuna katılacağını unutmamak gerek.

“Kayıp gazeteciler ordusu” diyerek, ben 1998’de gazete dünyasına adım attığımdan beri, yaprak dökümü gibi mesleklerini bırakmak zorunda kalan gazetecileri kastediyorum. Çok yetenekli ve işlerini çok seven birçok gazeteci, uzun süreli işsizlik dönemleri nedeniyle sonunda mesleklerinden uzaklaştı; sonuçta hep medya ve dolayısıyla “haber alma özgürlüğünden” uzaklaşan Türkiye kaybetti.


Taraf
, bugün yoluna, geçmişten dersler çıkarak ve çalışanlarının artık emeğinin karşılığını vererek devam edebilirse, bu durum, sadece medyanın değil, Türkiye’nin kazancı olur.

Vicdan muhasebesi sadece, gazete olarak Taraf’a gerekli değil tabii.

Ben kendim de, durduğum yeri, yaptığım işi sorgular oldum.


Taraf
’ta, “Yeni Avrupa” köşesine, dünyada olup bitenlerin bizim burada yaşadıklarımızla paralellikleri, karşılaştırmaları üzerine yazarak, özellikle de Avrupa ve Türkiye’yi karşılaştırarak başladım. Bunu uzun süre de yaptım; ancak Türkiye’ye döndükten sonra, kademe kademe ben de, eleştirdiğim bakış açısına saplanıp, sadece Türkiye’yi yazdığımı görüyorum şimdi.

Türkiye’nin, demokratikleşme sürecinde, bir kör noktaya geldik.


Nilüfer Göle
 gibi, uluslararası akademik dünyanın bir parçası olan, modernleşme üzerine yıllarca çalışmış bir akademisyen bile, “Tayyip Erdoğan büyük bir lider. Tarihle randevularının büyük kısmını kaçırmadı. Ancak Kürtlerle randevusunu kaçırırsa hepsi boşa gidecek” gibi sözler söylüyor.


Işın Çelebi
’nin, Türkiye’nin Dönüşüm Yılları adlı yeni yayımlanan kitabının önsözünden alıntı Göle’nin bu sözleri. T24’te, Milliyet’te beraber (daha doğrusu yan yana) çalışma şansı bulduğumMurat Sabuncu da, Göle’den bu alıntıyı yapmış. Ben ondan farklı olarak bu sözlere çok takıldım.

Bir akademisyenin, “tarihle randevularını kaçırmayan büyük lider” yorumunu yapıyor olması, bu sözleri de, önceki gün ODTÜ’de binlerce polis, öğrencilerin üzerine yollanmışken okumanın da etkisiyle çok acıklı gözüktü bana.

“Tek adam” kültünden muaf değiliz hiçbirimiz, o nedenle hiç olmadığı kadar “isimsiz kahramanlara" ihtiyacımız var. Taraf’ın çalışanları da, “isimsiz kahramanlar” olarak desteklenmeyi hak ediyor.

ODTÜ’deki gösterilerde, hukuk öğrencisi, Barış Barışık’ın polisin attığı gaz bombasının başına isabet etmesi sonucu, beyin kanaması geçirdiği anlarda, “eski memleketim” Budapeşte’de de, öğrenciler gösteri yapıyordu. Macaristan’ın “derin ekonomik krizini” sebep gösteren Viktor Orbán liderliğindeki muhafazakâr sağ hükümet, üniversitelerde eğitimin paralı olması kararını almıştı; öğrenciler de bunu protesto ediyordu. Gösterilerin üçüncü gününde, hükümet; “Öğrencilerin mesajını aldık” diyerek geri adım attı. Üniversitelerin paralı olması kararı da geri alındı.

“Tarihle randevusunu” kaçıran, “çoğulcu bir demokrasi” olacağı zannına kapıldığımız Türkiye, kaçırmayansa, “tek adam” kültünü yeniden yaratan Erdoğan, kuşkusuz ki.

Sürekli rutini tekrar ederek, ne yaptığımızı, nasıl yaptığımızı hakkını vererek düşünmeyerek de, hepimiz, “hayatla randevumuzu” kaçırıyoruz aslında.

22 kasım, yazar Sevgi Soysal’ın ölüm yıldönümüydü. Teyzem Sevgi’yi anmak da, “yoğun gündem” arasında aklıma gelmedi bile. 2005’te yayımlanan Sevgi’nin Radyo Konuşmaları-Hoş Geldin Ölüm kitabında yer alan, “Zordur Düşmanlık” konuşması şöyle sonlanıyor;


“Eğer ölüm varsa, daha güzel bir hayatın, daha uygar insanların, daha insanca kuracakları bir hayatın gereği için var. Yoksa, ölüm, insanlar arasındaki kavgayı, bir insan ömrü içinde aşamadıkları sevgisizliği, çirkinliği daha kötü bir dünyaya aktarmak isteyenler için değildir.”

Sevgi, şöyle de demişti;

“Belirleyici olan, aslolan ölüm değil, hayattır. Bizim koğuş da geçmiş ve yakın ölümlerin acılı noktasına bir virgül ekleyip sürdürüyor yaşamı.”

Biz de, Taraf koğuşu olarak bir virgülle devam ediyoruz.


oneysezin@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums