Tepkisel modernizm

  • 8.11.2012 00:00

 ABD başkanlık seçimlerinin bütün dünyanın ilgisini çekmesinin nedeni herhâlde, son yıllarda Amerika’nın sarsılan siyasi ve ekonomik gücüne rağmen, bu seçimlerin, “modern demokrasi” dediğimiz şeyin yaşandığı “an” olduğu izlenimini vermesi.

İzlenim diyorum çünkü ABD’de, demokrasi açısından, birçok şeyin hiç de yolunda gitmediğini biliyoruz. Gitseydi, 2008’de seçildiğinde, bütün dünyayı dolanıp geçen bir sihir yaratan Barack Obama’nın yeniden seçilmesi, dünyayı sallardı.

Eğer Obama, yarattığı ilhamın gücüyle, “politika” dediğimiz şeyi yeniden tanımlama yoluna gitseydi..

Güncel politikanın temel sorunu, dünyanın her yerinde, insan hayatına dokunan bir sürü meseleye hiç ilişmemesi.

Mesela, ABD başkanlık seçimlerinde iki adayın karşılıklı tartışmalarında, küresel ısınma konusuna bir kez bile değinilmedi. Oysa küresel ısınma ve meteorolojik felaketler arasındaki bağ artık “acaba mı” gibisinden sorgulanan bir olay değil. “Süper Fırtına” Sandy, Amerika’da, politikanın şekillendiği finans, siyaset ve medya merkezlerini vurdu da ne oldu; küresel ısınma gene “bayık” bir konu varsayılıp ciddiye alınmadı.

Düşünür Hannah Arendt, “politikanın insanlar arasında geliştiğini” söyler. Yani, politika insanın doğasında olan bir şey değildir; Aristo’nun söylediği gibi, “İnsan, doğuştan politik bir hayvandır” denemez.

Siyaset, insanların “birarada olma” hâlinden, ortak yaşamın yarattığı gereklerden ötürü ortaya çıkar; der Arendt.

Ancak, “devlet” denen yapı, giderek daha alengirli, insan yaşamının her alanını daha bir kontrol eder hâle geldikçe, günümüz politikası, iyiden iyiye “insan üzeri” bir yapıya bürünüyor.

Türkiye’de de, “devlet” önemini yitireceğine, hayatımızın daha da merkezinde yer almaya, daha bir “kutsallaşmaya” başlıyor.


Türkiye’de de, politika “insanüstü” bir yapıya sahip.


Şu an Brüksel’de “Eğitim Hakkı ve Eğitimde Haklar Dünya Konferansı” için bulunuyorum. Türkiye’de anadilde eğitim/anadil eğitimi meselelerinin geçmişini, şimdisini inceleyen bir rapor yazdım geçtiğimiz aylarda. Sonuç, “devrim niteliğinde gelişmelere” rağmen acıklı; haklar, Türkiye’de öyle bir lütuf şeklinde “veriliyor” ki; hak tanınmıyor da, ihsanda bulunuluyor.


Bu insanüstü devlet, bir de “tepkisel modernizmi” benimserse ne olur?


Jeffrey Herf
’in, 1984 tarihli kitabı Reactionary Modernism: Technology, Culture and Politics in Weimar and the Third Reich (Tepkisel Modernizm: Üçüncü Reich ve Weimar’da Teknoloji, Kültür ve Politika ), Nazilerin iktidar oldukları dönem Almanya’sının, “muhafazakâr devrimci hareketin” siyasi ruh hâlini anlatır.

Herf, tepkisel modernizmi, “modern teknolojiye duyulan büyük heyecan ile Aydınlanma’nın (bireysel haklar/özgürlükler ve rasyonalite/mantık çerçevesinin) ve liberal demokrasinin değeriyle kurumlarının reddedilmesi olarak tanımlar.

AKP eleştirisi yapmak için Nazizm ile paralellikler kurmaya kalkacak değilim. Dünya genelinde, eleştirilen her şeye, hemen de “en kötü neye benzetilebilir” diye bir “Nazizm” yaftası vurma eğilimi var ne yazık ki.


Herf’in “tepkisel modernizm” tezi, “Batı dışı modernleşmede”, “teknoloji ve geleneğin” birleşimi üzerine yorumları, Türkiye için çağrışımlar içerdiğinden ötürü, gerçekten enteresan.


Özellikle de, 2011 seçimlerinin ardından Erdoğan’ın “en lider” hâle gelmesi sonrası, AKP’de yaşanmakta olan, “2023 vizyonuna” gözünü diken ideolojik tavır düşünülünce.


“Nasıl hem özümüze sadık kalıp, hem de teknolojik olarak ilerleyebiliriz?”

Herf’e göre, Almanya’nın “muhafazakâr devrim hareketinin” temelinde bu soru yatıyor.

Herf, yazar Thomas Mann’dan şu alıntıyı yapıyor: “Nasyonal Sosyalizm’in en temel ve tehlikeli yanı, robust bir modernlik ve ilerlemeye yönelik olumlu bakış açısıyla, geçmişe yönelik rüyaları birleştirmesiydi: son derece teknolojik bir modernizm yani.”

Nazilerin ideologlarından Goebbels de, “çelik gibi Romantizm” derken tam da bunu kastetmişti herhâlde.

Tepkisel modernizmin, “tepkisi” Batı uygarlığınaydı. Batı, değerlerini kaybetmiş, yozlaşmış, “parazitleşmiş”, “çirkin” bir yapıya sahipti.

Almanya’nın kültür ve tekniği birleştiren ideolojisiyse, güzellik, yaşam, cemaat dayanışması ve düzeni temsil ediyordu.

Batı’da “zihin”, Almanya’da “ruh” vardı. Batı’da, tüccarlık, Almanya’da girişimcilik, Batı’da parlamento tartışmalarının gürültüsü, Almanya’da yaratıcı lider iradesi..

Batı’nın finans ve sermaye egemen bir dünyası, yurttaşlık egemenliği, bencil çıkarcılığı, doğaya boyun eğen “kadınsı” tavırları, benmerkezciliğine karşılık, Almanya’da, yaratıcı işgücü, “işçi-asker Alman”, toplumun çıkarları, doğaya hükmeden “erkeksi” güç, fedakârlık...

Demek istediğim şimdi iyi anlaşılmıştır herhâlde.

Yaşam gücüyle dolup taştığını, yaşam coşkusunu temsil ettiğini öne süren Nasyonal Sosyalizm’in bir yandan da, adeta “ölümden” marazi bir zevk alması, ölümü kutsaması da ayrı bir vaka tabii.

Şehitliğin Türkiye’de övülmesi gibi, Batı’da bireyin bencilce hayatta kalma arzusuna karşı, Almanya’da da, özellikle savaşta, “yüksek ülküler için kutsal ölüm” büyük bir hevesle kucaklanıyordu.


Herf’in çok sarsıcı bir tespiti var; “Serbest tartışma ortamının olmadığı totaliter bir sistemde ideoloji, kendisini ‘gerçeklere’ veya ‘gerçeğin farklı yorumlarına’ karşı sınama gereği duymaz”.


Yani, ideoloji kendi gerçekliğini yaratır; Nazilerin “büyülü propagandası” da buydu işte.

Mantıksızlıklar, mantıklıymış gibi görünmeye başlıyor; böylesi bir “kara sihrin” etkisi altında.


oneysezin@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums