Demokrasiye eksik teşebbüs: Askerleşen siviller

  • 25.09.2012 00:00

 İlginç bir şekilde, Türkiye’nin en yakıcı toplumsal sorunu Kürt Meselesi’nin çözümünde İspanya’yı hep “olumlu” bir örnek olarak görüyoruz.

İspanya, yakın zamana kadar, Avrupa’nın en çekici, parlak ülkelerinden biri olduğundan olsa gerek. Bir tür “yerel/ iç oryantalizm” ile, İspanya’ya bir “medeniyet bahçesi” gibi bakılması sözkonusu belki de.

Son olarak, TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner’in, “milyonluk bir yürüyüş ile terörizme karşı çıkma” fikri de, İspanya’yı örnek gösterdi.

Boyner, bence, kendi konumunda son derece başarılı; ancak, “milyonların sessiz bir yürüyüşle şiddeti protesto etmesi” fikri, o kadar farklı kesimler tarafından dile getirildi ki son yıllarda, bahsettiği yürüyüş meselesi başlı başına sembolik bir anlam kazandı.

2007’de o dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt“teröre karşı kitlesel refleks çağırısında” bulunmuştu. Ardından da, “Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Ulusal Sivil Toplum Kuruluşları Birliği’nin de aralarında bulunduğu 100’den fazla sivil toplum örgütü”, “teröre karşı sessiz yürüyüş” düzenlemişti.

Elbette, Boyner’in 2007’deki bu çağrıyla, “askerleşen siviller” başlığıyla hiçbir ilgisi yok; bugün, son derece samimi hislerle, “İspanyalaşma” talebinde bulunuyor. Yaptığı da, Kürt Sorunu ile ilgili“dokunan yanar” noktasına gelinen bir Türkiye sözkonusu olduğuna göre, önemli bir çıkış.

Birçok insanla beraber, benim de hissettiğim, çaresizlikle karışık “ümitsizliğe” karşı, “bir şeyler yapmalıyız” düşüncesini dile getiriyor olmalı Boyner.

Kürt Sorunu çözülmeden, “sivil bir Türkiye”den bahsedemeyeceğimiz dile getirildi durdu. Fakat, bir arpa boyu yol gidilmiyor.

700’den fazla insanın öldüğü bir yazı geride bıraktık. “Çözüm” olarak gene, “PKK ile mücadelede yeni strateji” diye, “mobilize birlikler” vesaire gibi bir sürü askeri tedbir sıralanıyor.

Buna karşılık, Başbakan Erdoğan’ın geçen haftaki konuşmasında, din dersleri uzun uzun yer bulurken, Kürtçe seçmeli ders konusu, bir tek cümle ile geçti gitti.

Bundan birkaç yazı önce, “Şehir devletlerin birleşerek günümüz İtalya’sını oluşturduğu, 19. yüzyıldaki Risorgimento döneminin Sicilya’sında geçen Il Gattopardo (Leopar) romanında geçen bir cümle vardır; ‘Her şeyin aynı kalmasını istiyorsak, her şeyi biraz değiştirmeliyiz’... Türkiye’nin son 10 yılının siyasi özeti de bu” demiştim. Kürtçe seçmeli ders “uygulamasının” da kısa açıklaması bu.


Kitap yok, öğretmen yok; dersin adı var kendi yok.

İspanya’da bizde olmayan bir şeyin olduğunu düşünüyoruz; “bir milyonun terörü protesto için yürümesi” sözleri de, birbirine taban tabana zıt görüşteki kesimlerce, bu eksik parçayı tamamlama arzusunu ortaya koyuyor.

KCK iddianamelerinde, “ETA’nın İspanya’da sivil desteğinin kesilmesi” örnek gösteriliyor.

BDP’nin kendisi, Bask örneğine sık sık atıfta bulunuyor.

Hepimizin tek ortak paydası, İspanya’da konuya atıfta bulunan bizleri cezbeden bir şey bulmamız.


İspanya, Avrupa.


İspanya, demokratik.


İspanya, “terörle mücadelede” kararlı.


İspanya, çözüyor. Türkiye, bakıyor.

Türkiye’de bir yaz mevsiminde, Bask Sorunu tarihi boyunca, yarım yüzyılda ölen insan sayısı kadar can yitip gidiyor.


Aslında, İspanya örneğinin gerçekte ne olduğu değil, bizlere ne ifade ettiği önemli.


O “eksik” bulduğumuz şeyi tamamlaması, “İspanya”nın manası.


“İspanya” sembolü de, aslında “demokrasiye tam teşebbüs” ümidi.

Gerçekte, İspanya’nın kendisine bakılınca, iç savaşın yaralarını hâlâ taşıyan, birçok açıdan hâlâ fena hâlde kutuplaşmış bir ülke sözkonusu. ETA da, eğer, “kalıcı ve güvenilir” bir ateşkese yöneldiyse, bunu Bask halkı başardı. İspanya değil.

Tabii ki, Türkiye’de “Kürtlere, şiddeti kınamaları gerektiği” şeklinde yapılan, “Kürt eşittir şiddete yatkın” arka plan çıkarsamasına dayanan son derece ayrımcı ahkâm kesmelerin bu bahsettiğimle alakası yok.

Bask halkı, çok farklı görüşleri ve yaklaşımlarıyla, dilediği gibi “milliyetçiliğini”, “ulusal gururunu” yaşıyor; ETA, bu açıdan istenmeyen bir yapıya dönüştü.


Türkiye’de ise, devlet için de, toplumdaki birçok kesim için de, “Kürt kimliğini açıkça ortaya koymak” başlı başına “örgüt propagandası” yapmak demek.


Arada değişim geçirip hep aynı kalan Terörle Mücadele Kanunu’nu da zaten bu “zihin dünyasını” meşrulaştırıyor.

Balyoz Davası’ndan çıkan karar, sivilleşmeye katkıda bulunacak mı?

Ses sisteminden sorumlu astsubay veya sekreter konumundaki biriyle, emir-komuta zincirinde en tepede yer alanların, aşağı yukarı aynı cezaları aldığı bir davadan, “sivilleşme devrimi” yaratmasını bekleyebilir miyiz?

Elbette ki hayır; çünkü, Anayasa başta, tüm yargı sistemi ve yasalarla, zaten hâlâ askerî vesayet döneminde belirlenmiş kurallara göre yaşıyor, siyasetin de bu kuralların biçimlendirdiği bir zihin dünyasının kıskacında hareket etmesine izin veriyoruz.


Afyon’daki cephanelik patlaması da faili meçhul kalıyor, Uludere de...


Birkaç hafta önce İzmir’de parkta oynarken bir kurşunun öldürdüğü Umut Ceylan da.


Birkaç yıl önce, Lice’de sırtından vurulan Ceylan Önkol da...


Demokrasiye tam teşebbüs edilmesi ümidiyle yaşasak da... Katlanabilmek için bu cehenneme, unutuyoruz.


İspanya, öyle bir afyon misali ütopya umutlar yiterken.


oneysezin@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums