- 12.09.2011 00:00
Hiç unutamadığım günlerden bir o gün, yani 29 Mayıs 1981.Şafak vakti saat 04’te evimizin kapısı hızl hızlı çalındı.Gürültüye eşimle birlikte irkilerek uyandık.Açtığımızda beş altı polis içeri doluştu.O gürültüye yedi yaşındaki kızım ve yeni doğmuş olan küçük kızımızda uyandılar.Büyük kızım korkudan annesine sarılarak ağlamaya başladı .O sırada polisler evin altını üstüne getirircesine arama yaptılar.Evde ne varsa kültüre dair ,bilgi edinmeye ,kitap,dergi,müzik kaseti ve plaklar aldılar .Kolilere doldurarak el koydular.El koyulan ‘’doküman’’larla birlikte beni polis karakoluna götürdüler.Polis karakolunun nezarethanesine sorgusuz sualsiz adeta tıktılar.Bu arada evde aramadan sonra bana bir tutanak tutup imzalattılar.O tutanakta sadece aldıkları kitaplar ve kasetler not edilmişti.Kasetler ve kitaplar hepsi yasal ve içlerinde yasaklanmış hiç yoktu.Karakolda benden önce iki arkadaşım daha alınmış ve üç kişi olmuştuk böylece.Yanımızda birde şehrin ünlü bir delisini koydular,olduk dört kişi.Nezarethane idrar ve insan dışkı kokusundan durulacak bir yer değildi.Birde bunlara ilaveten içerisi bit kaynıyordu.Hayatımda biti ilk defa orada gördüm ama tam gördüm.Hani bir iki tane değil çok fazla idi.Hadi bizi anladıkta yani biz’’suçluyuz’’da orada yaşayan polisler memurlar nasıl bundan rahatsız olmazlar onu anlayamadım.Çünkü bitler bağlı değillerdi ki ,devamlı geziyorlardı.Biz bu emniyet amirliğinde (o zamanlar ilçelerde ki en yüksek polis kurumu)dört gün o deli ile birlikte kaldık.İşin ilginci bizi nezaretten alıp ile Balıkesir’e nakledeceklerin de o deliyi de serbest bıraktılar.Burada kaldığımız dört gün içinde bana ve arkadaşlarıma tek bir ne soru nede başka bir şey denmedi.
Bu fasıl tamamlanınca bizi bir minibüs vasıtası ve altı yedi polis refakatinde Balıkesir’e Emniyet Müdürlüğüne naklettiler. İşte her şey daha emniyetin kapısından daha adımımızı atar atmaz başladı, ama ne başlamak. Tam üç yıl sürecek bir starttı. Merdivenlere ayağımızı atarken hemen gözlerimiz bağlandı. Dünya benim için tam 28 gün sürecek bir karanlığa büründü. Bir iki dakika sonra karnımın alt tarafına iki yumruk darbesi yedim. Ama hala soru soran falan yok. Sonra beşinci kat mı yoksa dördüncümü pek kestiremediğim kata çıkardılar. O anda işte başladı tam 28 gün sürecek işkenceler. Hapishaneye girdikten tam altı ay sonra bile kollarımdaki Filistin askısı tabir edilen işkence aletinin oluşturduğu yaralar anca kapanmıştı. İzleri ise çok daha uzun süre devam etti. O dönemde sigara kullanıyordum, sigara aldırıyorum paketin yarısı boşaltılmış, yiyecek bir şeyler aldırıyorum yarım yamalak yenmiş vaziyette bana veriliyordu. Sakallarım da oldukça uzamıştı. Ha bu arada tek kişilik, bir buçuk metreye bir metre boyutunda tek kişilik hücrede kalıyorum. Benim boyum 1.90 kıvrılarak yatabiliyorum buz gibi betonun ve toz toprağın içinde. Mahkemeye çıkarılacağımız günden bir gün önce hükümet tabibine bizi gösteriyorlar. Doktorun yanında da altı polis, o yaralar bereler süklüm püklüm pitkin halime sağlam ve herhangi bir yara izine rastlanmadığına dair rapor veriliyor. Tabii ki tutuklanıyoruz TKP davasından. Sekiz ay Balıkesir süreci ve daha sonra birleştirilen TKP Gölcük davası ile devam eden kara mizah yargılama komedisi. Sonuç 5 yıl hapis 2 yıl Manisa’da sürgün ve kamu haklarından mahrumiyet cezası.
Not: Evdeki aramalarda el konulan ‘’dokümanlar’’da suç unsuruna rastlanmadığı belirtildi ama iade de edilmedi.
Yorum Yap