Soykırıma giden yol (2)

  • 28.04.2013 00:00

 Eşitsizlik, tepki doğurur ve tepki biriktirir. Zira, insanlar ikincil bir konuma itilmekten, boyun eğdirilmekten ve sistemli olarak aşağılanmaktan hoşlanmazlar. Başka ülkelerdeki başka azınlıklardan daha iyi durumda olmak, onlara sonsuza dek teselli sunmaz. Dolayısıyla, şartları kısmen de olsa kendi lehlerine değiştirmeyi mümkün gördükleri an harekete geçerler. Bu sürecin uluslararası bir boyuta da sahip olduğu ve dışarıdan destek gördüğü durumlar da nadir değildir.

Bütün bu temel özellikler, Osmanlı Hıristiyanlarının özgürlük mücadeleleri için de geçerlidir. Bu mücadelelerde, milliyetçilik nispeten yerel ve seküler bir yol gösterici durumundadır.Uluslararası boyutta ise, Avrupalı ülkelerin din eksenli eşitsizlikleri ortadan kaldırma adına Osmanlı Devleti’nin iç işlerine müdahale etmeleri sözkonusudur. Bu müdahalelerin temelinde, Osmanlı hukukunun gayrımüslimlere yönelik sistemli ayrımcılığını ortadan kaldırma çabası vardır.

Batılıların gerek Osmanlı Hıristiyanlarına olan dinî yakınlıkları gerekse siyasi çıkarları ile açıklanabilecek olan bu müdahaleler, büyük ölçüde Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki güncel ilişkileri andırır. Konunun merkezinde, daha eşitlikçi bir sosyal yapıyı temin etme adına Osmanlı Devleti’ni reforma zorlamak vardır. Ne var ki, bu konuda son derece gönülsüz olan ve ilgili telkin ve baskılara onyıllarca direnen Osmanlı Devleti, dönem dönem bazı değişikliklere gitse de, kerhen yapılan bu değişiklikler hep kâğıt üzerinde kalır. Tanzimat (1839) ve Islahat (1856) fermanları gibi Türkiye’de daha çok “kötü gidişatı düzeltme adına yapılan yenilikler” olarak sunulan düzenlemelerin asıl bağlamı budur. Asıl konu, millet-i hâkime ile millet-i mahkûmenin eşit olup olmayacağıdır. Zira, benzeri diğer örneklerde olduğu gibi, kendilerini üstün addedenler, hakir gördükleri ile eşit olmayı kabul edememektedirler.


Ahmet Cevdet Paşa
’nın Islahat Fermanı’nın Müslüman halkın hissiyatı üzerindeki etkisine dair aktardıkları, bu konuda bir fikir verebilir. Paşa’nın (sadeleştirdiğim) ifadeleri şöyledir: “Bu Ferman’ın hükmünce Müslüman ve gayrımüslim teba kanun önünde tamamen eşit olmak lazım geldi. Bu ise ehl-i İslama pek ziyade dokundu. ... ‘Ehl-i İslam’a bu bir ağlayacak ve matem edecek gündür’ diye söylenmeye başladılar.”


Bazı sorular


1.
 Cumhuriyet tarihinin neredeyse tamamı boyunca laikler tarafından aşağılanan Türkiye dindarlarının, bu gerçekler ışığında gayrımüslimleri daha iyi anlayabilmeleri gerekmez mi? İslami kesimin sıklıkla atıfta bulunduğu “öz vatanında parya” ifadesi bir tek Müslüman dindarlar için mi geçerli? 1071’in çok öncesinden beri Anadolu’da yaşayan ve başka bir vatan bilmeyen insanların hassasiyetlerini de aynı çerçevede değerlendirmek gerekmez mi?


2.
 Antropolog Stephan Feuchtwang, 2004 yılında yayınlanan bir makalesinde, insanların bir tarihte yerleştikleri topraklarda eskiden başkalarının yaşadıklarını öğrendiklerinde dehşete kapıldıklarını ifade ediyor. Zira, bir zamanlar o topraklar üzerinde yaşayan ancak daha sonra yok olan ya da sürülen insanlar, sonradan gelenlerin o topraklara olan aidiyetlerini tartışılır kılıyorlar. 1071 öncesinde Anadolu’nun Rum ve Ermeni Hıristiyanların yurdu olduğu gerçeği, bugün Anadolu’da yaşamakta olan Müslümanlarda benzeri bir rahatsızlığa neden oluyor olabilir mi? Bu insanlar kendilerinin Orta Asya’dan gelen Türklerden ziyade, zaman içinde Müslümanlaşan gayrımüslimler olduklarını fark etseler, bu rahatsızlık bir parça şifa bulabilir mi?


3.
 Türkiye’de fetih kavramının sıklıkla vurgulanmasının nedeni, Anadolu’nun Türk yurdu olduğu argümanını ileri sürmeyi mümkün kılıyor olması olabilir mi? Fetih, bilinen tarihleri boyunca hep aynı toprak parçasında yaşamış olan insanlara, “Burası artık benim, çünkü kanımla aldım, verirsem de kanla veririm” demenin yolu mu?


4.
 Bir menkıbeye göre, günlerden bir gün, sadece tek bir gözü gören bir adam bir arsa satın alır. Çok mutludur. Ancak arsa o an dile gelir ve adama şöyle der: “Sen bu arsanın sadece tek gözü gören kırkıncı sahibisin. İki gözü gören sahiplerinin sayısını da var sen hesap et.” Herkese sabit bir milli kimlik ve her milli kimliğe bir köken efsanesi ve ana yurt uyduran milliyetçilik, insanları bir kara parçasına ait olmanın gerçek manasına yabancılaştırıyor olabilir mi?



taraf@serdarkaya.com

twitter.com/derinsular

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums