- 27.07.2018 00:00
"Yaşım 84.
Askerliğimi Türk Ordusunda yedek subay olarak, Erzurum'da 220 ncı Piyade Alayında ifa ettim.
1964 yılında ailece Yunanistana göç etmeye mecbur oldum.
Hayatım boyunca Türk - Yunan dostluğuna inandım ve bu inancıma senelerce gerek Türkiye'de gerekse Yunanistan'da hizmet ettim.
Abdi İpekçi ödülü ile sereflenmiş ve iki yıl evvel tanınmış yazar ve Türk dili okutmanı İbrahim Dizmanla Türkiye - Yunanistan münasebetleri hakkında mektuplaşmamız "Kardeşim Gibi" başlığı altında kitap halinde Heyamola Yayınevinden yayınlandı.
İki gün evvel, malümunuz, Yunanistan başkenti Atina'nın 40 kilometre doğusunda belki de emsalsız bir yangının neticesinde 100'den fazla ölü ve 200 e yakın yaralı ile korkunç bir felakete sahne oldu.
Samimi hislerle bu dramımıza ortak olan, bizlerle beraber üzülen Türkler'e kıymetli arkadaşım Sedat Kaya vasıtası ile candan teşekkür etmekle beraber, acımızla sevinenleri Yüce Allahın islahına bırakmayı insani vazifem addediyorum."
Alekos Papadopoulos
KARŞI KIYIDAKİ AK YÜREKLİ İNSANA
Bir dostum var benim karşı kıyıda.
Ak saçlı.
Ak sakallı.
Ak yürekli.
Ak bir insan.
Bedeni karşı kıyıda ama yüreği burada.
Çünkü nesiller boyu bu toprağın insanı.
Dededen toruna.
Anadan çocuğa.
Bir Anadolu Rumu..
Alekos Papadopoulos.
Sıraselviler'de Alman Hastanesi'nde.
Beyoğlu sokaklarında büyüdü.
Rum kilisesinde vaftiz olurken, yan camiden ezan okunuyordu.
Soluduğu Ramazan pidesinin kokusuydu.
İstiklal'i aşındırdı delikanlılığı.
İlk aşkı bir Türk kızıydı.
Türkan.
Platonik aşktı..
Sevgisini bir türlü açamadı kıza.
Çünkü aynı mahallenin öteki insanıydı.
İstanbul'da okudu.
Sonra askere aldılar.
Erzurum 220. Piyade Alayı’nda yedek subay yaptılar..
Şanslıydı.
Ondan öncekiler 40'larda askere alınıyor, amele yapılıyordu.
Badem içi sarısı tek tip üniformalarla.
Adı "Amele Taburu"ydu.
Ellerine silah değil, kazma kürek veriliyordu.
Bilim insanlarına, sanatkarlara, aydınlara, yazarlara yol köprü inşa ettiriyorlardı.
Tıpkı Naziler'in yahudilere yaptığı gibi.
Bu toprağın Rumu, Ermenisi, Yahudisi iç düşman sayılıyordu.
Gavurdu onlar(!)
Rum tohumu, Ermeni dölü, Yahudi piçiydiler(!)
Alekos şanslıydı.
Askerde bunları yaşamadı.
Vatan görevi biter bitmez yine İstanbul'a döndü..
Gazeteci olmuştu..
İstanbul'da Rumca çıkan Embros gazetesinin yazı işleri müdürüydü..
Yıl 1955'e geldi..
Eylül'ün 6 ve 7'si.
Türkiye'deki Rum, Ermeni ve Yahudi vatandaşlarımıza karşı yeni bir saldırı başlamıştı.
Devlet desteğinde eli sopalı, gözü dönmüş gerici, ırkçı, milliyetçi sürüler evleri, işyerlerini basıyordu..
Dövüyor, tecavüz ediyor, hatta öldürüyorlardı.
Özellikle Beyoğlu'nda azınlık katliamı yaşanıyordu.
Her yer talan ediliyordu.
Damarlarında asil kan(!) taşıyan ırkçı yobazlar bağırıyordu.
"Vatandaş Türkçe konuş!"
Müslüman ve Türkçe konuşmayana bu topraklarda yaşama hakkı yoktu.
Azınlıklara "Defolun buradan" deniliyordu.
Tarih 15 Eylül 1955 olmuştu..
Alekos daktilonun başına geçti, gazeteye makalesini yazdı..
“Ülkemizde kalacağız. Burada yerimizde kalacağız. Kiliselerimizi yeniden yapmak, ölülerimizi gömmek, okullarımızı, işyerlerimizi, evlerimizi toparlamak için biz Rumlar düştüğümüz yerden doğrulacağız. Doğduğumuz, büyüdüğümüz, dedelerimizin ve babalarımızın -şimdi kırık dökük de olsa- mezarlarının bulunduğu bu ülkede kalacağız.”
Kalamadı..
Dededen toruna, yüzlerce yıl bu vatanın insanı olan Alekos, ata toprağını terketmek zorunda kaldı.
Kucağında 3 yaşında bir yavruyla.
Bir nevi sürgünde..
Yunanistan'ın Voullagmeni kentinde yaşıyor.
83 yaşında.
Hala gazeteci.
Meslektaşım.
Hala yazar.
Son kitabı İbrahim Dizman ile birlikte kaleme aldıkları; Kardeşim Gibi.
Bir İstanbul Rum'u ile bir Türk'ün birbirlerine yazdıkları mektupları..
Şiddetle tavsiye ederim.
Dikkatimi çeken ne biliyor musunuz?
Onca baskıya, onca zulüme ve onca acıya ragmen içinde gram kin ve nefret duymaması.
Aksine tatlı anılar yaşatıyor belleğinde.
O ak yüreği hep sevgi üretiyor.
Türkiye'yi, İstanbul'u, gençliğinin Beyoğlu'nu özlemle anıyor..
Türk arkadaşlarını, kurduğu dostlukları unutamıyor..
Özellikle de ilk aşkı Türkan'ı.
Vatan özlemi hep yüreğini sızlatıyor.
Şöyle diyor mesela.
"Gurbette yaşayan herkes gibi ben de doğduğum, büyüdüğüm, aşık olduğum, okuduğum, anne-babamın mezarının bulunduğu memleketimi özlüyorum."
Peki bu nasıl oluyor?.
Kin, nefret, intikam gibi duyguları neden yaşamıyor..
İnsanlığından...
İnsana olan sevgisinden..
"İnsan ve insanlıktan bahis olduğunda aklım daima Sinoplu ünlü filozof Diogenes'e kayıveriyor. Bir gün öğlen vakti elinde fenerle Atina'nın sokaklarında bir adam aramaya çıkmıştı.. İşte bana " insansın " dediğinde hissetiğim gururu izah etmemin zorluğunu hisettiğimi itiraf etmekten kendimi alamayacağım."
Yunan milliyetçilerinin küfür ve tehditlerine ragmen.
Şöyle diyor.
"İnandıklarımı ifade eden mesajımı, kardeşlikten yana bir zihniyetle gündeme getirdiğiniz için candan teşekkür ederim. Sadece iki üç olumsuz ve lakayıt ciddiye alınmayacak mesajlar dışında, Yarattığı etkiden ve aldığım tepkilerden ötürü bende yarattığı hayranlık duygusunu da itiraf etmeliyim. Kardeşliğe dair olan inancıma her daim sadık kalarak, kini körüklemeden zevk alanları da sevgi ile selamlıyor ve günün birinde ışığı, güneşi görebilmelerini içten ve yürekten diliyorum."
Damarlarımızda akan kan
İçimizde şu deli rüzgâr
Bir havadan..
Bu güneşle sıcak
Gönlümüzden bahar dolusu kopan
İyilikler kucak kucak..
Bir sıcak deniz
Kıyılarında birbirinden güzel
İki milletiz..
Sonra rum şiveli türkçeler..
O boğaz'dan söz eder
Sen rakıyı hatırlarsın..
sıla derdine düşünce anlarsın."
Yunanistan'da.
Ak saçlı.
Ak sakallı.
Ak yürekli.
Ak bir insan.
Bedeni karşı kıyıda ama ruhu burada.
Çünkü 60 yıldan fazla bir nevi sürgünde.
7 Ağustos 2017
Yorum Yap