- 29.10.2016 00:00
Sayın Cumhurbaşkanı geçen gün yaptığı konuşmada, FETÖkonusunda öyle bir serzenişte bulundu ki, olursa o kadar olur.
Dedi ki…
“Yakın arkadaşlarımdan, siyaset arkadaşlarımdan, muhalefet partilerinden, iş dünyasından, sivil toplum kuruluşlarından her çevreden pek çok kişi FETÖ'nün üzerine çok gittiğimi, kendilerine haksızlık yaptığımı bana söylüyordu. Sadece milletim beni bu mücadelemde kayıtsız şartsız destekledi…”
Muhalefet partilerinin Erdoğan'ı desteklememesini hadi anladık diyelim.
Gerçi işin öyle pek “anlaşılacak” hali yok; zira söz konusu olan parti pırtı meselesi değil, milli meseleydi.
Hülasa, Türkiye'nin beka sorunuydu.
O kadar ki, 15 Temmuz'da FETÖ işgali gerçekleştirseydi, bugünkü gibi kutlayacak bir cumhuriyetimiz de olmayacaktı.
Lafın düzünü edelim:
“Türkiye Cumhuriyeti” yıkılıp yerine “Fetullah Cumhuriyeti” kurulmamışsa, Erdoğan'ın FETÖ'ye karşı verdiği sarsılmaz mücadele ve bu mücadelede milletin onu canı pahasına da olsa sonuna kadar desteklemesi sayesindedir.
Bundan sonra kimsecikler kalkıp da bu milletin iradesinin karşısına cumhuriyeti koyma bezirganlığına sapmasın.
Zira…
Cumhuriyeti de bu milletin iradesine borçlu olduğumuzun resmidir 15 Temmuz direnişi.
Gelelim, Erdoğan'ın mezkur konuşmasındaki, “iş dünyasından, sivil toplum kuruluşlarından her çevreden pek çok kişi” ifadesine…
Her şeyden evvel şunu belirtmek isterim: İş dünyasından bütünüyle bağımsız sivil toplum kuruluşu da “her çevreden pek çok kişi” de çok istisnai bir durumdur. En azından bizim ülkemizde bu böyledir.
Onun için ayrıca sivil toplum örgütü parantezi açmadan mezkur ifadeyi bütün olarak ele almak istedim.
“Sermaye kırılgandır” lakırdısı hepinizin malumu. Haliyle, iş adamlarının çoğu da kırılgandır.
Rüzgara göre yelken şişirme maharetleri de “gelen ağaysa giden paşam” tavırları da hep bundandır. (Sayıları az olsa da dava adamlığından ödün vermeyen ilkeli, omurgalı, duruş sahibi iş adamlarımız da elbette vardır.)
Bu iş adamlarının ortak özellikleri havayı iyi solumalarıdır. Burunlarının koku alma özellikleri çok gelişmiştir.
Üst akla bağlı network tarafından, Erdoğan'ın üstünün çizildiği kokusunu aldıkları için, 15 Temmuz'dan önce (özellikle de 7 Haziran seçimlerinden sonra) Erdoğan sonrasına yatırım yapmışlardır.
Hesaba katmadıkları bu milletin çıplak ellerle tankları durdurabilme iradesiydi.
Bu iş adamları, Erdoğan döneminde kat be kat kazandıklarını koruma iç güdüsüyle böyle yaptılar, diyelim.
Bir başka ifadeyle, konjonktür kokusuna duyarlı burunları yüzünden Erdoğan'ı FETÖ ile mücadelede yalnız bıraktıklarını söyleyelim.
Peki…
Sayın Erdoğan'ın, “yakın arkadaşlarımdan, siyaset arkadaşlarımdan pek çok kişi FETÖ'nün üzerine çok gittiğimi, kendilerine haksızlık yaptığımı bana söylüyordu” ifadesini ne yapalım?
Bu yakın arkadaşlar, siyaset arkadaşları hangi kokunun peşine düşmüşlerdi?
Bunların birçoğunu “siyaset hırsızları” tesmiye etmiştim de, “Erdoğan'dan çok Erdoğancı” şeklinde “suçlamalara” maruz kalmıştım.
Bunların içinde siyaset arenasındaki varlıklarını Erdoğan'a borçlu olanların yanı sıra, Erdoğan'ın liderliğini bir türlü içlerine sindiremeyenler de vardı.
Bunlar…
Peter Shaffer'in “Amadeus” oyunundaki Salieri karakteri gibi kendilerini yükseklerde gören, kıskançlıktan ruhsal dengesini kaybeden kifayetsizlerdi.
Bir farkla ki, Salieri nihayetinde Mozart'ın deha olmaklığını itiraf etmiş, “neden beni değil de onu deha kıldın” diyerek Allah'a kin duymaya başlamıştı.
Bunların kini, Erdoğan'ı yaratana değil, hâşâ. Sadece ve sadece fakir gibi her daim Erdoğan'ın yanında duranlara!
Kimi zaman mobbingle, kimi zaman iftirayla, kimi zaman da linç kampanyasıyla bunu dermeyan ettiler.
E tabi, Erdoğan'ın, FETÖ'ye karşı mücadelede kayıtsız şartsız kendisini desteklediğini ifade ettiği millete kin duyacak halleri yoktu ya!
Hem duysalar da nasıl itiraf edeceklerdi? Millete savaş mı açacaklardı?
Ne yapsalar boş, artık bitti.
Şükür ki şükür, herkes kimin ne olduğunu gördü.
Yorum Yap