Erdoğan’ın Putin’den eksiği ne?

  • 22.11.2014 00:00

 Rusya Başkanı Vladimir Putin ile Türkiye’de dönemin Başbakanı (şimdiki Cumhurbaşkanı) Tayyip Erdoğan arasındaki benzerliğe ilk dikkat çekenlerden biri ben olmuştum. “Erdoğan, Putin olmak mı istiyor?” diye soran yazım 8 Şubat 2011’de, son genel seçimden hayli önce yayımlanmıştı. Benzerlikler o seçimden sonra giderek daha belirgin hal aldı.

Britanya’nın Guardian gazetesi 29 Ekim’de Putin ile Erdoğan’ı karşılaştıran, çok ilginç bir analiz yayımladı. Natalie Nougayrede imzalı yazının temel argümanları şöyle özetlenebilir: Avrupa’nın doğu sınırlarında iki büyük ülkeyi yöneten, iki kızgın adam var. Bağırıp çağırıyorlar, mağrurlar ve görmezden gelinmeleri de imkânsız. Birçok ortak yönleri var. İkisi de 60’lı yaşların başında. İkisi de uzun süredir (Putin 1999, Erdoğan 2002’den bu yana) iktidarda. İkisi de halklarının babası olma iddiasında. İkisinin de siyasal söylemi milliyetçilikle anti–liberal muhafazakârlığı harmanlıyor.

İkisi de siyasi gücü ellerinde topluyor, muhalefeti bastırıyor, basın özgürlüğünü boğuyor, interneti kontrol altında tutuyor ve yargıyı kendine tabi kılmış durumda. İkisi de dini manipüle ediyor. Erdoğan kendini Ortadoğu’nun Sünni Müslümanlarının hamisi görüyor, Putin ise Ortodoks kilisesini milliyetçiliği körüklemek ve Slav ülkelerindeki Rus nüfuzunu güçlendirmek için kullanıyor. İkisi de kırılmış milli gururu tamir peşinde.

Hafta geçmiyor ki, ABD ve Avrupa’ya yüklenmesinler. Ancak Batı ile araları her zaman kötü olmadı. Putin, 11 Eylül’den sonra “terörle savaş” için George W. Bush’la ittifak yaptı; AB, Rusya’ya stratejik ortaklık önerdi. Erdoğan başlangıçta ülkesini Avrupa’ya yakınlaştıracak bir reformcu olarak görüldü. Hatta Arap Baharı’nın başlangıcında Türkiye demokrasiyle İslam’ı birleştiren laik devlet modeli olarak göklere çıkarıldı. Ne var ki, AB çok geçmeden Erdoğan’a sırt çevirdi. Putin’e göre de Rusya’nın stratejik çıkarlarını ne NATO ne de AB dikkate aldı. İkisi de Batı tarafından aldatıldıklarını iddia ediyor.

Çok önemli bir ortak yanları, zihinlerinin komplo teorileriyle dolu olması. Yükselen muhalefetin nedenini, Batılı ülkelerin tezgâhladıkları kumpaslara bağlıyorlar. Son yıllarda ikisi de kitle protestolarına maruz kaldı; Putin 2011 ve 2012’de (Balotaya), Erdoğan 2013’te (Gezi Parkı) gösterileriyle karşılaştı. İkisinde de protesto hareketleri, pompalanan milliyetçilik dalgası karşısında sinmiş görünmekte. İkisi için Batı karşıtı söylem çok kolay yararlanılabilen bir araç.

Bütün benzerliklerine rağmen, aralarında önemli farklar var. Suriye konusunda tamamen farklı düşünüyorlar. Erdoğan Şam’da rejim değişikliği peşindeyken, Putin bunun tam karşısında. Rusya’nın hem doğalgazı var hem de nükleer silahları. NATO, Türkiye için savunma güvencesi, Putin için ise tehdit. Putin’den farklı olarak Erdoğan Batı’yı tehdit etmiyor, sadece yüksek sesle şikâyet ediyor. Yazı şu şekilde bitiyor: “Bu iki kızgın adamdan biri diğerinden daha kolay idare edilebilir nitelikte. Batı’nın ve Avrupa’nın geleceğe dönük politikalarını belirlerken bu hususu dikkate almak anlamlı olur.”

Bu hayli ikna edici analize ekleyebileceğim noktalar var. Putin ile Erdoğan’ı ayıran sadece Suriye krizine bakışları değil. Erdoğan, Kırım’ın ilhakına ses çıkaramadı, zira Rusya ile ekonomik ilişkiler çok büyüdü. Türkiye, kullandığı doğalgazın yaklaşık yüzde 60’ını Rusya’dan (yüzde 20’sini de Beşar Esad’ın öteki hamisi İran’dan) temin ediyor. Erdoğan, Akdeniz kıyısında Putin’e mülkiyeti Rusya’ya ait olacak, daha önce hiç denenmemiş, risklerini tamamen Türkiye’nin yükleneceği bir nükleer santral kurduruyor; böylelikle Rusya’ya enerji bağımlılığını daha da artırıyor. Türkiye’nin başbakan yardımcılarından biri hukuk devleti güçlü değilse kalkınma olmayacağını söyleyip duruyor. Rus yönetiminde bu bağlantıyı kuran yok. Haklarındaki yolsuzluk ve nepotizm (yakın kayırma) iddiaları bakımından Putin’le Erdoğan arasında ciddi bir fark bulunmuyor.

Sovyet döneminde bir KGB yetkilisi olan Putin, o dönemden kaynaklanan gelenekle silahlı kuvvetler üzerinde tam sübjektif denetime sahip; yani Rusya’da sivil otoriteyle askeri otorite aynı ideolojiyi (Rus milliyetçiliğini) paylaşıyor. Erdoğan’ın böyle bir avantajı yok. Türkiye’de ordu Kemalist (laik milliyetçi), Erdoğan’ın ideolojisi ise İslami-Sünni milliyetçilik olarak tanımlanabilir. Erdoğan bugün için silahlı kuvvetler üzerinde fiilen bir denetim kurmuş görünüyor ama Türkiye’de askeri darbe girişimleri 2007’ye kadar sürdü. Bugün de korkulan bir olasılık.

Sovyetler Birliği, bir askeri süper devletti; Rusya, Sovyet ordusunu devraldı. Sadece nükleer silahlara sahip değil, konvansiyonel gücünü de sürekli modernize ediyor. Bu gücü kullanarak Çeçenistan’ı, Abhazya’da Gürcistan’ı dize getirdi; Ukrayna’dan Kırım’ı kaptı, ülkenin doğusunu kapmak üzere. TSK’nın sınır ötesi güç kullanma yeteneği de, böyle maceralara atılma hevesi de çok kuşkulu. Bu nedenle Erdoğan, otoriter yönetimi sürdürmek için dış değil, iç düşmanlar üretmek; dindar Kürtlerin desteğini yitirmemek için de PKK ile barış yapmak ihtiyacında. Putin için dörtbaşı mamur bir “Rus usulü başkanlık” sistemi yürürlükte; Erdoğan ise hayalindeki “Türk usulü başkanlık sistemi” sanki varmış gibi yapıyor, ama yok. Türkiye’nin Rusya’ya nazaran daha uzun bir çok–partili geçmişi var; Türkiye’de sivil toplum Rusya’ya nazaran daha güçlü.

Nihayet, bir yandan varil’i 110 dolardan 80 dolara inen petrol fiyatının, öte yandan Batılı ülkelerin Ukrayna politikasından vazgeçirmek için uyguladıkları yaptırımların Putin’i karşı karşıya bıraktığı ekonomik sorunların, Erdoğan’ın ekonomideki sorunlarından daha ciddi olduğu söylenebilir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums