- 1.11.2014 00:00
IŞİD ya da yeni adıyla İslam Devleti örgütünün ortaya çıkışı muhakkak ki bir tesadüf değil, Batı’nın Ortadoğu’ya çeşitli müdahalelerinin bir sonucu.
Sömürgecilik dönemiyle başlayan söz konusu müdahalelere ve 2. Dünya Savaşı sonrasında kurulan İsrail’e kayıtsız destek politikalarına yönelik tepkiler 1980’lerin sonlarında Batılı devletlere ve onlarla işbirliği yapan yerel rejimlere karşı mücadele eden radikal İslamcı El Kaide’nin kuruluşuna yol açtı. El Kaide, 11 Eylül 2001’de doğrudan ABD’ye saldırmasına cevaben George W. Bush yönetimi bölgeye yeniden şekil vermek iddiasıyla 2003’te Irak’ı işgal etti. Savaş çoğu Sünni en az 500 bin kişinin ölümüne yol açtı. Savaş sonrası kurulan Şii Arapların ağırlıkta olduğu rejim, Saddam döneminin egemenleri olan Sünnileri marjinalleştirdi.
Suriye’deki Nusayri azınlığa dayalı Beşar Esad diktatörlüğünün 2011 başında özgürlük talebiyle sokaklara dökülen halka karşı açtığı savaşta Rusya, İran ve Hizbullah’ın geniş çaplı desteğini gördü. Başta ABD olmak üzere Batı’nın büyük ölçüde seyirci kaldığı bu savaşta ölen 200 bin kişinin önemli bölümü de yine Sünni Araplar oldu. Bu nedenlerle kökleri El Kaide’ye dayanan IŞİD, Sünni Arap aşiretlerinin ve Irak’ta eski Baas rejimi taraftarlarının desteğini alıyor. Bu destek kesilmedikçe, yani Sünni Araplar gerek Irak, gerekse Suriye’de iktidara ortak olmadıkça veya bir Sünni Arap devleti kurulmadıkça, IŞİD’in bastırılmasını, karışıklığın son bulmasını beklemek hayal olabilir. Akılda tutulması gereken öteki nokta ise, bugün bölgeyi kasıp kavuran kargaşada, ABD ve Batı’nın taşıdığı sorumluluk. Bu hususun altının çizilmesi, geçmişte yapılan yanlışların tekrarlanmaması açısından önem taşıyor.
IŞİD’nin bölge için arz ettiği tehditle nasıl mücadele edileceği konusunda ABD ile Türkiye, daha doğrusu Washington’da Barack Obama ile Ankara’da Tayyip Erdoğan yönetimleri arasında ciddi görüş ayrılıkları var. Obama yönetiminin esas hedefi IŞİD. Kurulan uluslararası koalisyonun IŞİD güçlerini havadan bombalamasını; IŞİD’e karşı Irak ordusuna, Suriyeli rejim muhaliflerine, Irak ve Suriye Kürtlerine silah desteği verilmesini öngörüyor ancak IŞİD’e karşı kara savaşına girmeyi düşünmüyor. Esad’ın da hedef alınmasının İran’ı Şam’a daha büyük çapta yardıma yöneltmesinden çekiniyor.
Erdoğan yönetimi ise bölgedeki kargaşanın kaynağında Esad rejimini görmekte. Bunun için krizin başından itibaren Suriye’de rejim değişikliği peşinde. Bunu ABD ile birlikte yapabileceğine dair beklentileri gerçekleşmediği için yakın zamana kadar rejimle savaşan radikal İslamcı örgütlere örtülü yollardan destek verdi. Baş düşman Esad rejimi yanında IŞİD’i, Suriye Kürtlerinin (PKK ile ilişkili) PYD örgütünü ve de (barış görüşmeleri yürüttüğü) PKK’yı da düşman görüyor. IŞİD’e karşı uluslar arası koalisyona destek vermek için ise Suriye’de Esad’ın uçaklarına yasak bölge ilan edilmesini, buna paralel bir güvenli (tampon bölge) oluşturulmasını, rejime karşı savaşacak Özgür Suriye Ordusu’nun bu bölgede eğitilip donatılmasını, Suriyeli sığınmacıların da burada korunmasını şart koşuyor.
Başbakan Davutoğlu 28 Ekim’de BBC’ye verdiği mülakatta Türkiye’nin ABD ve İngiltere’nin de öyle yapması halinde Suriye’ye asker gönderebileceğini söyledi; İncirlik üssünü ancak Suriye’deki rejimi de hedef alması halinde koalisyona tahsis edebileceğini ima etti. Ankara ile Washington arasındaki görüş ayrılıkları, IŞİD kuşatması altındaki Kürt kantonu Kobani’nin nasıl savunulacağı üzerinde odaklandı. Kobanili Kürtlerin Türkiye’ye sığınmasına izin vermekle yetinen Ankara, ABD’nin IŞİD güçlerini havadan bombalamakla kalmayıp PYD’ye havadan silah yardımı yapmasına karşı çıktı. Sonunda Washington’un baskısıyla, ağır silahlı Iraklı Kürt peşmergelerin Türkiye üzerinden Kobani’ye geçmelerine yeşil ışık yaktı. Peşmergeler Türkiye Kürtleri tarafından “Yaşasın Başkan Obama!” nidalarıyla karşılandı.
Ankara’nın önerileri Washington’da kabul görebilir mi? Cumhuriyetçi Parti’nin gelecek ay yapılacak seçimde Senato’da çoğunluğu elde edecek olursa Obama yönetimini buna zorlaması ihtimali var. Öte yandan ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel ve Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey, Ankara’nın uçuşa yasak ve tampon bölge oluşturulması önerilerine kapıları kapatmış değil.
Umarım Washington ve Ankara bölgede yakın zamanda yaşanan acı tecrübelerin ışığında aklıselimin emrettiği yolda buluşur, Esad rejimine ya da IŞİD’e karşı veya her ikisine birden kara savaşına girmekten uzak dururlar. Zira bu takdirde en güçlü olasılık, yabancı askerlere yönelik tepkilerin bölgenin daha da büyük çapta yangın yerine dönmesi, alevlerin Türkiye’yi de sarmasıdır. (Tehlikenin boyutları için bkz. Haluk Özdalga, Zaman, 24.10.2014.) ABD ve Türkiye dahil müttefiklerinin esas hedefi, gerek Esad’ın, gerekse IŞİD’nin hedef aldığı kesimlere yardım elini uzatmaktan geri durmaksızın bölgedeki krize diplomatik çözüm aramak olmalı. Zira bölgedeki sorunlara askeri değil ancak siyasi çözümler bulunabilir.
Yorum Yap