- 11.10.2014 00:00
Başkanlık iddiasındaki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın IŞİD politikasını anlamak zor değil.
IŞİD’e karşı ABD’nin başını çektiği uluslararası koalisyona katkıda bulunmak için üç şart ileri sürüyor. Bunları 7 Ekim’de Gaziantep / İslahiye’de yaptığı konuşmada dile getirdi: “3 şey istedik. Bir, uçuşa yasak bölge ilan edilmesi lazım. İki, o bölgeye paralel güvenli bölge ilan edilmesi lazım. Ve eğit-donat anlayışıyla Suriye ve Irak’ta muhalif kesimin hem eğitilmesi hem donatılması lazım.”
Yani: 1) Suriye’nin kuzeyinde Türkiye sınırı boyunca (IŞİD’in uçağı olmadığına göre Suriye uçaklarına karşı) uçuşa yasak bölge ilanı. 2) Bununla örtüşecek, kara kuvvetleriyle korunacak bir güvenli bölge tesisi. 3) Bu bölgede Beşar Esad rejiminin ılımlı muhaliflerinin eğitimi ve silahlandırılması. Bu şartlar yerine gelmedikçe, Kobani üzerinde artan IŞİD tehdidine rağmen Ankara ne yardıma gidiyor, ne de Irak ve Suriye Kürtlerinin (Türkiye üzerinden) yardıma gitmesine izin veriyor.
Bu politikanın neleri amaçladığını anlamak zor değil: 1) Uçuşa yasak – güvenli bölge ilanıyla PKK’ya yakın PDY tarafından yönetilen (Türkiye Kürtlerinin özerklik talebinin güçlenmesini tetikleyebilecek) üç özerk kanton haritadan silinecek; PKK’nın Türkiye sınırında üsleneceği yeni bir alan bulması önlenecek. 2) Hali hazırda Türkiye’ye sığınmış olan sayıları 1,5 milyonu geçen Suriyeli göçmenler bu bölgeye geri gönderilirken, yeni bir göç dalgasının Türkiye’ye yönelmesi de engellenecek. 3) Güvenli bölge Suriye’de Esad rejimi yerine geçecek olan yönetimin hazırlandığı yer olacak. Böylelikle belki Suriye Kürtleri de, özerkliklerini korumaktan vazgeçip Esad karşıtı cepheye dahil olacak.
Düne kadar uçuşa yasaklı – güvenli bölge fikrine sıcak bakmayan, başta ABD ve Fransa olmak üzere IŞİD’e karşı kurulan uluslararası koalisyonun, şimdi bu konuyu Ankara ile müzakere ettiğine dair haberler geliyor. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin “bu fikri çok yakından bakılmaya değer” bulduğu bildirildi. Ankara’nın bu “bir taşla üç kuş vurma” politikasının amaçlarının ne olduğunu anlamak hiç zor değil ama nasıl başarı sağlayabileceğini anlamak mümkün değil. Akla gelen soruları sıralayalım.
Kobani’nin yalnız bırakılmasının Türkiye Kürtleri arasında ne büyük bir infiale yol açtığını gördük. Gösterilerde iki gün içinde 37 yurttaş öldü, yüzlercesi yaralandı. Bölgeden gelen işaretler bugüne kadar AKP’ye destek veren Kürtlerin de bu infiale katıldıklarına işaret etmekte. (Ölenlerin önemli bir kısmının IŞİD ve PKK yanlısı Kürtler arasında çıkan çatışmalarda can verdiği ortaya çıktı. Türkiye’nin siyasi fay hatlarının Kürtleri dahi ne denli derinden böldüğü görüldü.) Kandil, Kobani’nin düşmesi halinde çözüm sürecinin sona ereceğini ilan etti. Abdullah Öcalan’ın Kandil’e ve de genel olarak Türkiye Kürtlerine söz dinletme yeteneğinin tükenebileceğine dair işaretler artmakta. Bütün bunlar (Öcalan ile müzakere yoluyla) “çözüm” sürecinin batağa saplanmakta olduğunu göstermiyor mu?
Diyelim ki güvenli bölge, (Güvenlik Konseyi kararı olmaksızın) uluslararası koalisyon tarafından kuruldu. Beşar Esad (ve müttefikleri başta Rusya, İran ve Lübnan’daki Hizbullah) bunu sineye çeker mi? Suriye ve Irak Sünnilerini daha da geniş çapta IŞİD’in kollarına itmez mi? Türkiye’yi derinlemesine içine çekecek çok taraflı bir büyük savaşı ateşlemez mi? Türkiye’ye sığınmış olan Suriyelileri güvenli bölgeye yerleşmeye kim ikna edebilir ya da zorlayabilir?
Erdoğan’ın “bir taşla üç kuş” politikası, Türkiye’yi üç cephede (Şam, PKK ve IŞİD ile) savaşa sürükleyip, 1990’lardan da geriye düşürebilir.
Yorum Yap