Doğan Erbaş: Türk-Kürt evlilikleri çatırdıyor

Doğan Erbaş’ı Türkiye kamuoyu, İmralı Adası’nın Türkiye gündemine hızlı ve sıcak bir şekilde girdiği 1999 yılından beri

Doğan Erbaş: Türk-Kürt evlilikleri çatırdıyor
13.06.2016 - 13:45
2385

 Doğan Erbaş’ı Türkiye kamuoyu, İmralı Adası’nın Türkiye gündemine hızlı ve sıcak bir şekilde girdiği 1999 yılından beri tanıyor. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın ilk avukatlarından olan ve adaya en çok giden isimlerin arasında yer alan Doğan Erbaş; geçtiğimiz aylarda yapılan kongreyle HDP’nin İstanbul İl Eşbaşkanlığını üstlendi. Daha önce HDP’nin önceli olan partilerde çeşitli sorumluluklar alan Erbaş; Kürt siyasetini her cephede en iyi tanıyan isimlerden biri. Dolayısıyla tespitleri ve uyarıları da bir o kadar dikkate alınması gereken isimlerden. Erbaş’la geçtiğimiz günlerde bir başka vesileyle yaptığımız sohbette paylaştığı ayrıntılar, yol ayrımındaki Türkiye’nin yaşayabileceği tehlikelere dair önemli veriler içeriyordu. Özellikle de Türk-Kürt evliliklerinde baş gösteren çatırdamalarla ilgili.

İSTANBUL’DA YAŞAYAN ÜÇ KÜRT KATEGORİSİ

Doğan Erbaş, Kürt toplumunun ‘ortak gelecek’ten ziyade, bir bütün olarak geleceğe duyduğu kaygı ve güvensizlik halinin artık belirgin olduğunu tespit edenlerden. İstanbul’da yaşayan Kürtlerdeki eğilimler ise, bu düşüncesinin dayanak noktaları. İstanbullu Kürtleri; politikleşmiş Kürtler, orta sınıf Kürtler ve HDP’ye uzak duran ama izleyen üst sınıf Kürtler olarak üçe ayıran Erbaş, bu kategorilerin içinde bulunduğu sosyopsikolojik durumu şöyle tarif ediyor: “Yaşanan bir umutsuzluk, mutsuzluk ve karamsarlık hali.

Özellikle siyasallaşmış-politik duyarlılığı olan yüksek Kürt kitlesinde -ki bu İstanbul’da yaşayanların yüzde 10’una denk düşüyor- son bir yıldır belirsizlik ve kafa karışıklığı had safhaya çıkmış durumda.” Erbaş; orta sınıflaşan, şehirle bağları artan, ekonomik ilişkiler içine giren, kalıcı yatırımlara sahip olan, ticari ağın içinde yer alan, çocuklarını özel okullarda okutmaya başlayan ikinci kesime dair ise gözlemlerini şöyle paylaşıyor: “Bu kesim Kürtler ise ağırlıklı olarak tekstil sektöründe yatırım yapan işadamlarından, taşeron inşaat firması sahiplerinden, hal ve bağlantılı semt pazarı esnaflarından, yiyecek-içecek şirketleri ile restoran sahiplerinden oluşuyor.

Bunlar gelişmeleri kaygıyla izliyorlar ama bir taraftan müdahil de olmuyorlar, izliyorlar. Bu orta sınıf, iki yıl öncesinde yani görüşme süreci devam ederken çok daha umutluydu. Ticari ilişkileri gelişiyordu, komşularıyla iyi münasebetler içindeydiler. Fakat son bir yılda oluşan tablo ile kaygının arttığını somut olarak gözlemliyoruz. Artık eskisi gibi ne İstanbul’a ne de Kürt kentlerine yatırım yapmak istemiyorlar. Çünkü önlerini görmüyorlar. Ki bu kesimin memleketlerine yatırım yapma istekleri vardı ve bu yönde girişimlerde de bulunmuşlardı. Yani bir ayakları burada, bir ayakları da orada şeklinde bir yaşam kurguları vardı.

Artık bu bitti.” Kürtlerin orta sınıflarının, özellikle çatışmaların artmasıyla İstanbul’daki yaşamları konusunda da soru işaretlerinin oluştuğunu belirten Doğan Erbaş, bunun en önemli nedeninin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın argümanları olduğu görüşünde: “Çünkü şimdiye kadar hiçbir cumhurbaşkanından duyulmayan söylemler yükselmeye başladı. Alman Parlamentosu’ndaki karardan sonra söylediği kan tahlili söylemi, devletin geldiği yeri işaret ediyor. Aşırı nefret kokan, ötekileştiren bu dil; orta sınıf Kürtlerde tedirginliği artırıyor.”

Erbaş; İstanbul’da yaşayan üçüncü kategori Kürtleri ise, ‘HDP’nin ulaşamadığı Kürtler’ olarak tabir ediyor ve bu kitleyi şöyle tarif ediyor: “Çok Kürdi bir yaşamları var. Sosyal yaşamlarında Kürtçeyi kullanıyorlar; Kürt diline, Kürt tarihine yatkınlıkları var. Politik gelişmelere çok duyarlı değiller ama izliyorlar. Fakat asla bizimle görüşmüyorlar. Yine de zaman zaman bizi uzaktan izledikleri, destekledikleri hissine kapılıyorum; ama bunu ancak uygun olanakları-kanalları bulduklarında yapıyorlar. Fakat aşırı bireyselleşmeye dayalı bir yaşamları olduğu için risk almaktan da korkuyorlar. Ve bu kitle orta sınıf üstü bir sınıfsal zemine sahip. Aralarında çok ciddi işverenler var. Bu kesim ancak barış ortamının kalıcı hale gelmesiyle ortaya çıkıp, biz varız diyecek.” Ancak üst orta sınıf Kürtlerin, HDP’ye yönelimlerinin daha belirsiz olduğunu ve bu anlamda sınıfsal bir refleks gösterdiklerini de ifade ediyor.

Bu üç kategorinin yanı sıra; AKP’ye oy veren muhafazakâr Kürtlerin de varlığını teslim eden HDP İstanbul İl Eşbaşkanı Erbaş; Cumhurbaşkanlığı seçimi ve 7 Haziran sürecinde bu muhafazakâr Kürtlerin, AKP’den kopuş ivmesinin hızlandığını ve HDP’ye büyük oranda yüzlerini döndüklerini de öne sürüyor. Erbaş, Kürtlerin AKP’ye oy verme süreçlerinde ise maddi çıkarların belirleyiciliğine dikkat çekiyor: “AKP; belediyelerin yarattığı sosyal yardım olanaklarından tutun, minibüs hattı kiralamaya, taşeron işler vermeye ve çay bahçesi yeri kiralamaya kadar uzanan bu ekonomik ağlarla İstanbul’da yaşayan Kürtleri kendisine bağlamaya çalışıyor. Bazen belediye meclisleri, ilçe yönetimleri gibi koltuklar da bu Kürt kesimleri için siyasal tercih belirlemede etkili olabiliyor. Sonuçta göçle gelen bir kitle ve tutunmak için bu türden olanakları kullanıyorlar.”

ÇÖZÜM SÜRECİNDE HALKLAR ARASINDA İLİŞKİLER ARTMIŞTI

Erbaş; İstanbul’dan yola çıkarak batıda yaşayan ve üç kategoriye ayırdığı Kürt kitlesinin, aralarındaki ayırımlara rağmen, her şekilde var olan çatışma ortamından etkilendiğine ise ısrarla vurgu yapıyor. Üstelik çatışma ve savaş ortamının bu üç kesimin komşularıyla, iş ortaklarıyla, işverenleriyle, işçileriyle, aynı sektörde yer aldığı kesimlerle ilişkilerini doğrudan etkilediğine dair de gözlemlerinin ve duyumlarının olduğunu ifade ediyor: “Geçmiş çatışmasızlık ve kısmi ateşkes dönemlerinde diğer halklardan insanlarla gerek ticari ilişki geliştirmek, gerek sosyal ilişki geliştirmek, hatta evlilik yoluyla aile bağları kurmak artıyordu. Fakat son iki yıllık diyalog süreci, Kürtlerin herhalde farklı kimliklerle ilişkilenmesinin tavan yaptığı dönemdi. Yani iki yıl kısa bir süre gibi görülebilir ama o kısa sürede ortaklıklar arttı, komşuluk ilişkileri yoğunlaştı, evlilikler çoğaldı. Ama son bir yıldır hem il merkezimize hem ilçelerimize gelen veriler, bunun tam tersi.”

DAHA ÖNCE HİÇ KARŞILAŞMAMIŞTIK

Sohbetimizin bu noktasında HDP’nin diğer siyasi partilerden farklı olarak, kitlesiyle kurduğu güven ilişkisinden bahsetme gereği duyuyor Av. Erbaş: “Biliyorsunuz bizim partimizde diğer partilerde olmayan bir tür halkla ilişkiler mekanizması vardır. İnsanlar gelirler, sorunlarını anlatırlar ve çözmemizi isterler. Bu ticari bir husumet olabilir, komşuluğa dayalı bir sorun olabilir, zaman zaman çocuk kavgasından başlayıp aile büyüklerinin katıldığı bir kavga dahi olabilir. Son bir yıldır ise ilçelerimize, Türk-Kürt evliliklerine dair sorunlar gelmeye başladı. Daha önce ailevi sorunlarla ilgili talepler gelmişti ama bu türden etnik sorunlarla hiç karşılaşmamıştık. İlçelerimiz, bize özellikle son zamanlarda sadece Türk-Kürt evliliklerinden kaynaklı sorunların geldiğini iletiyorlar.”

Doğan Erbaş, kadının Türk erkeğin Kürt ya da erkeğin Türk kadının Kürt olduğu evliliklerde bir yıllık çatışmalardan sonra mesela televizyon izlerken çiftler arasında kavgaların başladığını, komşuda bir sohbet sırasında tartışmanın başlayıp şiddetlendiğini ve içinden çıkılmaz bir halde, partilerinin kapılarının çalındığı şeklinde detaylar paylaşıyor. Bu gerilimlerin evliliklerin bitirilmesiyle sonuçlanıp sonuçlanmayacağını dair bir bulgularının olmadığını belirten Erbaş bu konuya dair şu öngörüde bulunuyor: “Çatışma ve savaş sürecinin uzaması halinde, bu tarz ilişiklerde bir zedelenme olacağı açık ve net bir şekilde kendini belli ediyor. Bize gelen veriler, bunun işaret fişeği şeklinde.”

EN FAZLA MAĞDURİYETİ KÜRT GELİNLER YAŞIYOR

Çatışmalı sürecin Türk-Kürt evliliklerine etkilerini en iyi gözlemleyen kişilerden biri de HDP’nin Kartal İlçe Eşbaşkanı Ayten Toksoy. Doğan Erbaş’ın paylaştığı bilgileri verileriyle destekleyen Toksoy, ilçelerine şu ana kadar 15’i aşkın kadın ve erkeğin Kürt kimlikleri nedeniyle evliliklerinde yaşanan sorunlar için başvurduğunu ve bu evliliklerin taraflarını yoğunlukla Mardinliler ve Diyarbakırlıların oluşturduğunu söylüyor: “Eşleri ya da eşlerinin aileleri ‘Kürtsünüz, teröristsiniz’ diyerek aşağılamaya başlıyor. En ufak sorunda aşağılayıcı lakaplar takılıyor ve ailede yaşanan her sorunun sebebi sayılıyorlar.”

Ayten Toksoy; hem kadının hem erkeğin Kürt olduğu evliliklerde bu sorunların gözlendiğine dikkat çekiyor ama en fazla mağduriyetin ‘Kürt gelinler’de olduğunu vurgulamadan da geçemiyor: “Bu kadınların önemli bir kısmı çocuk sahibi ve ekonomik bağımsızlıkları yok. Çocuklarının varlığı yüzünden kolay kolay çekip gidemiyorlar. En çok çocuklarının hatırı için kendilerini tutuyorlar, içlerine atıyorlar ve bu da duygusal birikimlere neden oluyor. Bir de tabii bu kadınların önemli bir başka özelliği, Kürt kimliklerine sahip çıkmaları ve kimliklerini inkâr etmemeleri. Zaten inkâr etseler, bu sorunlar ya yaşanmayacak ya da yaşansa bile partimize yansımayacak. Ama bu kadınlar, hem dilleri hem kültürleriyle barışık yaşayan kadınlar.”

ÖNCE İKİNCİ VE ÜÇÜNCÜ HALKA BAŞLATIYOR

Kürtlüğü aile içinde önce kayınvalide, kayınpeder, görümce, elti gibi ikinci-üçüncü bireylerin aşağılamaya başladığını, daha sonra bu davranışın kocada da baş gösterdiğini ya da kocanın buna göz yummasının da sorunların büyümesine yol açtığını anlatan Ayten Toksoy, sorunların yaşandığı evliliklere dair de şu tespitleri yapıyor: “Üstelik bu sorunları yaşayan çiftler, sadece yeni evli çiftler de değil. Uzun yıllar önce yapılmış evliliklerde dahi, Kürt gelin ve Kürt damat sorun kaynağı olarak görülmeye başladı. Karşıdaki ailelerde, Kürtlerle hısımlık ilişkileri belki daha önce de hoş bir detay olarak görülmüyordu ama özellikle son bir yılda başlı başına bir problem haline dönüştü. Bunun da yaşanan toplumsal gerilimle doğrudan ilgisi var.”

Ayten Toksoy, kendilerine müracaat eden çiftleri barıştırma, sorunları çözme yönünde çaba harcadıklarını, bütün tarafları dinlediklerini ancak buna rağmen bazı evliliklerin sonlanmasına engel olamadıklarını da ifade ediyor: “Bize gelen çiftler arasında boşananlar da oldu, ama mevcut sorunlarla evliliklerini sürdürmeye çalışanlar da var. Biz iki tarafla da konuşup rasyonel yollar bulmaya çalışıyoruz. Ailenin bireyine terörist demenin yanlış olduğunu, devletin politikalarının ailelerin birliğini etkilememesi gerektiğini söylüyoruz ama elimizden de daha fazlası gelmiyor. Bana kalırsa şiddet sürdüğü müddetçe bu evliliklere de huzur gelmeyecek.” Toksoy ayrıca, sadece kendi ilçelerine değil İstanbul’da özellikle kadın eşbaşkanların olduğu pek çok merkezden uzak ilçede de benzer sorunların yaşandığı hakkında bilgi sahibi olduğunu sözlerine ekliyor.

NEDEN ŞİMDİ: ÇÜNKÜ KÜRTLER ÇÖZÜME İNANMIŞTI

Peki, toplumsal gerilim neden daha önce aileye yansımadı da, şimdi yansıyor? Çünkü PKK, 40 yıldır silahlı bir çatışmanın aktörü ve 90’larda olduğu gibi çok sayıda askerin, sivilin, polisin ve PKK’lının hayatını kaybettiği/çatışmaların çok şiddetlendiği zamanlar oldu. HDP Kartal İlçe Eşbaşkanı Ayten Toksoy’un bizzat sahadan yaptığı aktarımlardan sonra, sözü yine İl Eşbaşkanı Erbaş’a verelim: “Bunu anlamak için AKP ve PKK arasında başlatılan görüşme sürecine dönmek gerekiyor. Sürecin Erdoğan tarafından başlatılmasının, Kürt kitlesi açısından ayrı bir önemi vardı. Erdoğan; artıları ve eksileriyle etki gücü olan, kitleleri peşinden sürükleyebilen, Cumhuriyet tarihinin en önemli politik aktörlerinden biri. Kürt halkı; İslami duyarlılıkları olan biri olarak tanıdığı Erdoğan’ın, Türk kitlesini çözüm konusunda ikna edebileceğini düşündü. Şimdiye kadar bunu yapma kapasitesi ve potansiyeli olan başka bir Türk siyasi lideri yoktu. Yani Kürtler; ‘Erdoğan dün A dediğine bugün B dese bile bu sorunu çözebilir ve toplumu ikna edebilir’ diye düşündü. Tablonun Kürt kitlesi açısından diğer bir önemli yanı ise, Öcalan’la doğrudan görüşülmüş olmasıydı. Daha önce biliyorsunuz Erbakan ve Özal’la aracılar üzerinden görüşmeler gerçekleştirilmişti, ama şimdi Öcalan’ın doğrudan muhatap alınması da Kürtler açısından güven vericiydi. Diyalogla çatışmasızlığın başlaması, ateşkesin yürürlüğe girmesi, cenazelerin gelmemesi kalıcı adımların atılacağına dair umutların yeşermesine yol açmıştı. O yüzden ağırlıklı Kürt kitlesi, ilk defa üzerinde anlaşmaya varılmış bir eylemsizlikle görüşmelerin müzakere sürecine evrileceğine inandı.”

O günlerde Öcalan’a yönelik medyada kullanılan söylemin bile değiştiğini hatırlatıyor Doğan Erbaş ve bu dil değişikliğinin dahi Kürtler arasında olağanüstü bir etki yarattığının altını çiziyor. O günlerde Bülent Arınç’ın, Öcalan’ın sorunu çözebilecek biri olduğuna dair açıklamasının, Kürtler arasında uzun süre konuşulduğunu hatırlatan Erbaş; yapılan araştırmaların Türkiye’nin yüzde 70’nin süreci desteklediğine dair veriler ortaya koyduğunu da anımsatıyor. Erbaş; Kürtlerin şu anda yüzlerce sivilin ölümüne ve yakılan-yıkılan kentlere rağmen sokağa nicelik olarak daha az çıkmasını da yine sürecin yarattığı umudun bitmemesine bağlıyor: “Çok iyi biliyoruz ki çok öfkeliler, çok kırgınlar ama biraz da neden böyle oldu sorusunu soruyorlar. Böyle olmayabilir miydi, başka bir şey olabilir miydi diyorlar ve bir bakıma hayal kırıklığı da yaşıyorlar. Elbette devletin ve AKP’nin bu süreci sona erdiren güç olduğunun yüzde 100 farkındalar ama bazen onu da aşan, olan biten her şeye tepki gösteren bir yerde durduklarını söylemek yanlış olmaz. Yani kitlemizde bir şok hali yaşandığını ve o yüzden izlemeyi esas aldıklarını resmeden bir gerçek de çıktı karşımıza.”

Şu anda HDP ve Kürt Hareketi olarak “Yaşanan bunca zulme karşı ciddi bir demokratik refleksin istenen oranda neden gelişmediği” sorusunun da yanıtını aradıklarını söylemekten kaçınmayan Doğan Erbaş sözlerini, şu tespitle sürdürüyor: “Tabandan gözlemlerimiz bunun geçici bir durum olduğu yönündedir. AKP’nin gerçek niyetinin gün geçtikçe daha iyi anlaşılmasıyla, sürecin biraz daha netleşeceğini düşünüyorum ve kitlede bunun açık emarelerini görüyorum. O endişe hali, izleme refleksi ve ‘niye böyle oldu’ şeklindeki kafa karışıklıklarının sona ermekte olduğunu söyleyebilirim.”

Kürtlerin şimdilik tepkilerini içlerine attıklarını ve daha çok özel yaşamlarında tepkiler verdiklerini, evliliklere yansıyanın da bu olduğunu belirten Erbaş; yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen Kürtler cephesinden umutvar olabileceğimiz hallerden de bahsediyor: “Mesela Kürt kitlesinde, bir düşmanlık gelişmiyor. Belki kendi içlerine kapanıyorlar, belki tedirginler ama Kürtlerde milliyetçilik ve karşıtlık yükselmiyor. Bunun, Kürt Siyasal Hareketi’nin halkta yarattığı bilinçle doğrudan ilişkisi olduğu bir gerçek ama onu aşan bir derinliği de var. Bunun için Kürt tarihine bakmak ve aslında bilimsel olarak nedenlerini incelemek gerekiyor. Yani devletin ırkçı söylemine, medyanın diline, sosyal medyanın kullanımına rağmen Kürtlerde bir düşmanlığın olmaması çok değerlidir. Çünkü Kürtler çok politik bir kitle, güncel gelişmeleri müthiş bir şekilde izliyorlar. En alakasız gelişmeyi bile güncele bağlayabiliyorlar.” Doğan Erbaş zaman zaman yaşanan linçlere, saldırılara rağmen Türk kitlesinde de, genelleşen bir Kürt düşmanlığı olmadığına inanıyor: “Yaratılan bütün havaya ve algılara rağmen, aslında Türkler de Kürt düşmanlığına direniyor. Irkçılık ve milliyetçilik, küçük bir azınlığa tekabül ediyor. ”

NOKTA |

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums