- 19.08.2015 00:00
Bu yıl atmosferdeki karbondioksit oranı 400 ppm’i aşarak yeni bir rekor kırdı. Bunu, üst sınır kabul edilen 350 ppm seviyesinin altına indirsek bile gezegeni çoktan 2 derece ısıttık bile. Atmosfere sera gazlarını bu hızla salmayı sürdürdüğümüzde gezegeni 4 dereceye kadar ısıtmış olacağız ki, bu da bize atılması gereken adımların ne kadar acele ve ne kadar hayati olduğunu gösteriyor.
UNFCCC (BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi) kapsamında 30 Kasım- 11 Aralık tarihlerinde Paris’te toplanacak COP21 Zirvesi (BM İklim Değişikliği Sözleşmesi Taraflar Konferansı) bu açıdan bakıldığında gezegenin geleceğinin masaya yatırılacağı en önemli toplantı. Burada, dünyanın kaderini belirleyecek bağlayıcı, etkili ve iklim adaletini sağlayacak yeni bir iklim anlaşmasına imza atılmasıbeklentisi hâkim. Aksi hâlde, ekolojik tahribatı geri döndürmek imkânsız olacak.
COP21’e yönelik beklenti yüksek ancak COP zirvelerinin birbirinden farksız olduğunu düşünenler de var ki, haksız değiller. Global Justice Now hareketinden Alex Scrivener, yazdığı bir yazıda, bir bakıma COP zirvelerinin “kirli çamaşırlarını” ortaya dökmüş.
Scrivener, “Herkesin bilmesi gereken bir şey varsa o da sistemin başından beri defolu olduğu ve hükümetlerin bizlerden gelecek baskılar olmadan asla harekete geçmeyecekleri. COP21, fosil yakıt bağımlısı şirketlerin kendi çıkarlarını insanların çıkarlarının üstünde görmesini değiştiremedikçe, hiçbir şeyi değiştiremeyecek. Gereksiz umutlar yerine politikacılar üzerinde yoğunlaşmalı ve onlar üzerinde dönüşümü gerçekleştirmenin adımlarını atmaları için baskı kurmalıyız” diyor.
Scrivener’ın şu tespitleri önemli: “Hükümetler, sistematik olarak şirketleri kollamak için manipüle edilmiş haberler yayar ve rüşvet verir. Fosil yakıtçı şirketleri kayıran uluslararası ticaret anlaşmalarıyla, ucuz ve sübvansiyon alan kömürle ve enerji piyasalarının özelleştirilmesiyle mücadele etmeliyiz. Zengin ve muktedir ülkeler yüzlerce müzakereciye, diplomata, hukukçuya ve kalemi satılık gazeteciye istedikleri her yalanı söyletip, ‘iklim değişikliği yoktur’ diyen PR kampanyalarını fonlamaktan kaçınmazlar.”
İklim zirvelerine 196 ülke delegasyon gönderse de, müzakerelere tüm delegasyonlar bilfiil katılmıyor. Büyük ve güçlü ülkeler resmî olmayan müzakerelerle duruşlarına destek olacak delegasyonları koridorlarda ikna ederken, kendileriyle hemfikir olmayan genelde yoksul ülkelerin yüzüne bile bakmıyor. Müzakereler çoğu zaman kapalı kapılar ardında sürüyor ve pek çok delegasyon burada kotarılanlardan her şey bittikten sonra haberdar oluyor.
Makalede, Paris’e kadar herhangi dişe dokunur bir karar alınmasının engellenmesi için her numaranın yapıldığı söyleniyor. ABD ile Çin arasında varılan ve hiçbir ciddi taahhüt içermeyen ikili anlaşmanın bir bakıma Paris’in fiyaskosunu hazırladığı kaydediliyor.
Scrivener, bu numaralardan en ustaca olanının toplantıları tercüme olmadan İngilizce yapmak olduğunu söylüyor. İngilizceleri müzakere edemeyecek kadar zayıf olan delegasyonlar açığa düşüyor. Bir diğer engel yoksul ülkelerin paralel ve enformel toplantılarla baş edemeyecek kadar az delegeye sahip olması. Güney Sudan ve Somali, Lima’da birer delegeyle temsil edilirken, ABD’nin 100’e delegesi vardı. Zengin ülkeler yoksulları, kendileri lehinde oy kullanmaları için her türlü ikna yoluna başvuruyor.
Tehditten “çek defteri diplomasisi” denen o ülkelere nakdî veya aynî yardıma kadar her yol mubahtır, yeter ki zirvelerden ciddi bir karar çıkmasın. Tehdit diplomasisine en iyi örnek ise Filipinler başmüzakerecisi Yeb Sano’nun geçen yıl zengin ülkelerin baskısı ile müzakerecilikten alınması…
Nobel ödüllü ekonomist Paul Krugman, “İklim değişikliğiyle mücadelenin neden engellendiğini anlamak istiyorsanız paranın kimde olduğuna bakın” diyor. Bu demektir ki, bu iklim zirvesinde de gözümüz yine zenginlerin üzerinde olacak.
pelincengiz@gmail.com
Yorum Yap