- 22.02.2015 00:00
Geçen hafta DİSİAD (Diyarbakır Sanayici İş İnsanları Derneği) tarafından düzenlenen “Türkiye’de madencilik ve Diyarbakır’ın madencilik sektöründeki yeri” başlıklı panele katıldım. Panelin geçen mayısta yapılması planlanıyormuş, tam o tarihlerde yaşanan Soma faciası, ardından gelen Ermenek ve Şırnak maden kazalarıyla DİSİAD, paneli ötelemek zorunda kalmış.
DİSİAD Başkanı Burç Baysal, maden sektörünün siyasi malzeme olmaya müsait olduğu için değişken kararlar ile tartışması bol olan bir alan olduğunu söyledi ki, geçen bir yılda yaşananlar bu tespitin haklılığını ortaya koyuyor. Sektörü doğrusuyla yanlışıyla tartışmak önemli.
Türkiye’nin 1,5 trilyon liralık GSYH’sının yüzde 1,5’i madencilik sektöründen elde ediliyor, Türkiye’nin 150 milyar doları aşan ihracatı içinde madenciliğin payı yüzde 2,5. Diyarbakır’ın ihracatının toplam ihracattaki payı düşük, binde 1,5. Buna karşılık 3,8 milyar dolarlık madencilik ihracatı içinde Diyarbakır’ın payı yüzde 2. Maden ihracatında Diyarbakır iki konuda öne çıkıyor: Demir cevheri ihracatının yüzde 44,5’i, doğaltaş ihracatının yüzde 7’si kentten gerçekleşiyor.
YERİN ÜSTÜNÜ TAHRİP ETMEDEN…
Kentin gelişimi açısından önemli ancak madencilik sektörünün iş güvenliği ve doğa tahribatıyla sık sık gündeme geldiği düşüldüğünde konu hassas. Paneli başından sonuna kadar dikkatle izleyen Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Gültan Kışanak, kentlerdeki yeraltı kaynaklarının ekonomik refaha katkı yapacak şekilde çıkartılması gerektiğini belirtiyor. Kışanak, “Arzu ediyoruz ki, yerin altındakiler yeryüzüne çıkarılırken toplumun yaşam kalitesi de artırılsın. Ne yazık ki bu konuda yeterince iyimser değilim. Madenlerin işlenmesi ve ruhsatlandırılmasında yerel yönetimlerin hiçbir etkisi yok. Bu kabul edilebilir bir şey değil” diyor.
Çevreyle uyumlu, iş güvenliği koşullarını sağlayan bir madencilik için etkin politikaların oluşturulmasının önemine değinen Kışanak’ın tespitleri şöyle: “Bazen yerin üstü yerin altından daha büyük ekonomik öneme sahip. Yerin altındakini çıkaracağız diye yerin üstünü tahrip ediyoruz. Orman ve tarım arazilerinin ve ekolojik dengenin korunması gerekli. İş güvenliği yaşam hakkını tehdit eder durumda, bu konuda hiçbir maliyetten kaçınılmamalı. Emeğin, alın terinin önemine inanan bir madencilik sektörü mümkün.”
Kışanak’a son dönemde yaşananları sorduğumuzda, “Toplumsal olayları, Diyarbakır özelinde tartışmak doğru değil. Buraya özel bir mana yüklenmemeli. İktidarla yerel arasında yönetişim sorunu var. Biz devletle sorunlarını çözmüş bir kent olmak istiyoruz” diyor. Kışanak’a, “Meclis’i özlediniz mi” diye sorduğumuzda ise şu yanıtı veriyor: “Ankara’da bizim gibi muhalefet partileri için sadece itiraz etme hakkı var, bir şeyi değiştirme hakkı yok. Yerelde bir şeyleri değiştirme ve sonuç alma imkânı daha çok.”
BEKLENTİ YİNE VAR AMA ENDİŞE YÜKSEK
Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Şah İsmail Bedirhanoğlu ile de seçim atmosferini konuştuk. Çözüm süreciyle birlikte yatırımcının ilgisinin büyük olduğunu ancak gelişmelerin bu ilgiyi yatırıma döndürmediğini kaydeden Bedirhanoğlu ile sohbetten akılda kalanlar şöyle: “6-7 Ekim olayları bölge üzerinde uzun süre etkilerini hissedebileceğimiz bir süreç oldu. Çözüm sürecine çok ciddi bir inanç vardı. Beklenti yine yüksek ama inanç bakımından endişe yükseldi. Kürt toplumunun taleplerinin gerçekleşmemesi şiddet hareketlerini artırdı.
Yüzde 10 barajının HDP açısından aşılması zor. Türk seçmenden çok oy alabileceğini düşünmüyorum. Batı illerinde güçlü adaylarla zorlarsa o bölgelerdeki Kürt seçmenden oy devşirebilir. AKP ve CHP çevrelerinin söylediği ortak rakama göre HDP’nin oyu yüzde 8. Demokratik siyaset alanında HDP’nin olması önemli, olmamasının ağır sonuçları olur. Kürt toplumunun taleplerini Meclis’te dile getirmek açısından temsil önemli. Çözüm sürecinde yine muhataptırlar ama HDP’nin parti olarak temsili önemli. Barajı aşamazsa siyasi açıdan daha fazla kriz bekliyorum.”
pelincengiz@gmail.com
Yorum Yap