Avrupa Yeşiller Partisi’nin altı ayda bir gerçekleştirdiği konsey toplantılarının 21’incisi Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin (YSGP) ev sahipliğinde İstanbul’da yapıldı. Avrupa Yeşiller Partisi, Avrupa Parlamentosu’ndaki Yeşiller/ Özgür Avrupa İttifakı’nın çatı partisi olarak, bu konseyler aracılığıyla dünyanın acil sorunlarına verilecek yeşil yanıtlar için en üst düzey platformu oluşturuyor.

Türkiye’nin hemen her köşesinde çevre ve yaşam mücadelesi zirve yapmışken, bu toplantı için İstanbul’un seçilmiş olması anlamlıydı. Zaten Avrupalı Yeşiller de, her fırsatta Türkiye’deki ekoloji mücadelelerine ve YSGP’ye desteklerini göstermek için bu seçimi yaptıklarını dile getirdi. Her ne kadar AB ile ilişkiler soğumuş olsa da, Türkiye’nin Avrupa ailesinin bir parçası olduğunu göstermek için İstanbul’u seçmeleri de önemli.

Toplantının açılış konuşmasını yapan Alman Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cem Özdemir ile sohbet etme imkânı bulduk. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mayısta hedef tahtasına oturttuğu ve “persona non grata” ilan ettiği Özdemir, o tarihten beri ilk kez Türkiye’ye gelmiş. Özdemir, sohbete 10 yıl önce yine Avrupa Parlamentosu’ndaki Yeşiller olarak yıllık toplantılarını İstanbul’da yaptıklarından bahsederek başlıyor:

“2004’te Türkiye AB’nin parçası olacak mesajı vermek istemiştik. Abdullah Gül, Joschka Fischer, Olli Rehn, Daniel Con Bendit katılmıştı, epey ilginç birkaç gün geçirmiştik. O dönemde büyük bir optimizm vardı, Türkiye hızlı şekilde değişiyordu. Tabular yıkılıyor, konuşulmayanlar konuşuluyordu, Kürt, Ermeni, Kıbrıs ve Alevi meseleleri, başörtüsü siyasetçilerce rahatlıkla gündeme getiriliyordu. 10 yılda Türkiye nereden nereye geldi?Bugünkü siyasi aktörler kısmen o günkülerle aynı. Biz mi değiştik onlar mı değişti? O tarihteki muhataplarımızı bugün tanıyamıyoruz.”

Artık ABD’nin bölgede alınan kararları Ankara’sız aldığına işaret eden Özdemir, “Her şeye tepki gösteren, kendi görüşüne katılmayanları düşman ilan eden birisiyle konuşmak çok zor. Konuşmanın ön şartı, karşımdaki de haklı olabilir demek. Buradaki egemen anlayış şu; biz her şeyi biliyoruz. Bu sorgulanmalı, bu iyi bir gidişat değil. Bu durum bölgeye de zarar veriyor. ABD, PYD ile ortak karar alıyor, Ankara’ya sormuyor. Siz dünyaya sırtınızı dönerseniz dünya sizi beklemez, yoluna devam eder” diyor.

Cesaret gerektiren, ezber bozan barış sürecini başından beri desteklediklerini ifade eden Özdemir, gelişmeleri şöyle yorumluyor: “Dış politika açısından çok önemli bir fırsat kaçırıldı. Kürtlerle birlikte IŞİD’e karşı hareket edilseydi, onların sınır ötesindeki akrabalarının acısı paylaşılıp ‘bu acı bizim acımız’ mantığıyla bakılsaydı, bu, ileriki kuşaklara anlatılırdı, efsane olurdu, tarihe geçerdi. Bu kadar acı bir tarih yaşamış topraklarda böyle bir fırsat vardı. Üzülerek söylüyorum, ‘düşmanımın düşmanı dostumdur’ anlayışıyla hareket edildi, Esad’a kim karşı çıkıyorsa yanında yer alma yaklaşımıyla çok yanlış bir siyaset uygulandı. Ankara’nın yaklaşımını anlamak mümkün değil. Bunun da bedelini ödüyoruz.”

“Türkiye dil, din, ırk farkı gözetmeden herkese eşit yakınlıkta bir devlet olabilseydi, bölgede model ülke olabilirdi”diyen Özdemir, şöyle devam ediyor: “Otoriter rejimli bir devlete daha bölgede ihtiyaç yok, yeterince otoriter devlete sahip ülke var. O ülkeler üstelik otoriterliği Türkiye’den çok daha iyi biliyor. Türkiye gerçekten bölgeye bir şey katmak istiyorsa, demokrasiyi benimsemeli. Ekonomik gelişmişliğin de isteyin istemeyin demokrasiyle yakından ilgisi var. Ülkenin büyüklüğünü, gücünü Aksaray’larla gösterme yoluna giderseniz, ciddi sorun yaşarsınız.”

Özdemir, çevrenin hiçe sayılmasına da tepkili: “Geçmiş kuşaklar hep bir şeyler bıraktı, ben şuna bakıyorum bu kuşak ne bırakıyor? Cam, beton, plastik, özetle bu... Tarih önünde nasıl yer alacağına herkes kendisi karar verir. Bu model sadece bu kuşağa önceliyor, gelecek kuşakları düşünmüyor.”

pelincengiz@gmail.com