Kalkınmanın öldüren cazibesi

  • 10.07.2013 00:00

 Bu ülkede neredeyse savaşlarda verilen insan kayıplarıyla yarışacak nitelikte iş kazalarında insanlar ölüyor. İşkolunun gerektirdiği güvenlik önlemleri alınmadığı için maden göçüklerinde, naylon çadırlarda çıkan yangınlarda, AVM inşaatlarında, tersanelerde, fabrikalarda, metan gazı zehirlenmeleriyle insanlar hayatını kaybediyor. Türkiye, en fazla işçi ölümlerinin yaşandığı ülke olarak Avrupa’da liderliği elinde tutuyor, dünyada ise iş cinayetlerinde üçüncü ülke durumunda. Türkiye’nin önünde Rusya ve Hindistan var. Türkiye’de ölümlü kaza sıklığı, 15 AB ülkesinin ortalamasından yedi kat daha yüksek. 

Son 10 yılda AKP iktidarı dönemindeki iş cinayetlerinde 11 bin kişi ölmüş. Yılda ortalama 250 bin civarında iş kazası meydana gelirken, çok sayıda insanın farklı meslek hastalıkları yüzünden sağlığını kaybettiği raporlarla ortaya konmuş durumda. Üstelik, ölümlü iş kazalarına yönelik rakamlar sadece resmî verileri yansıtıyor. Sigortasız, kayıtdışı, taşeron firmalarda çalıştırılanlar arasında yaşanan ölümleri ekleyince bu rakamlar aslında bilinenden çok daha fazla. 


Türkiye’de en fazla işçi ölümü ve iş kazalarının üçte biri, inşaat sektöründe meydana geliyor.
 Tüm iş kazalarının yüzde 1,6’sı ölümle sonuçlanırken, inşaat sektöründeki iş kazalarının yüzde 4,7’si ölümle sonuçlanıyor. İnşaat sektörünü taşımacılık, madencilik ve metal sektörleri takip ediyor. Çalışanların iş güvenliğini denetleyecek mekanizmalar yetersiz, uzmanlaşmış meslek hastanelerinin sayısı yok denecek kadar az.

İşte bu noktada biraz durup düşünmek, bunun altındaki kalkınma ve büyüme fetişizmini sorgulamak gerekiyor. Bu bedeli ne için ödüyoruz, bu insanların ölmesine neden göz yumuyoruz? Kışlalarla, camilerle, konut ve alışveriş merkezi projeleriyle, dağa taşa TOKİ dikmekle, doğal ve tarihî SİT alanlarını yapılaşmaya açmakla, velhasılı kelam inşaat işiyle o kadar meşgul hâldeyiz ki... Kalkınırken yaşanan “yol kazaları” olarak görülen iş cinayetleri, hem iktidar hem de iş dünyası açısından sanki birer teferruattan ibaret.

Hatta, iş kazalarının giderek artan bir ivmeye sahip olmasının altındaki kuralsız, güvencesiz, sendikasız ve kayıtdışı çalışma biçimlerinin son 10 yılda artmış olması da gözardı edilen önemli bir gerçek. Bu saydığımız gerekçelerle, iş güvenliği kurallarının hiçe sayıldığı, emek sömürüsünün, taşeronlaşmanın ve kayıtdışılığın cazip hâle getirildiği sistemin bedelini, işçiler canlarıyla ödüyor. Gerçi, biz bu duyarsızlığa, bu vurdumduymazlığa, göz göre göre ölümü kadere kısmete bağlayan siyasetçiye, ranta dayalı kalkınma hamlelerinden gözü dönmüşlere çevre mücadelelerinden aşinayız.

Hükümetin bu alandaki yasal hamlelerinin yetersizliği, kapsamlı bir iş güvenliği stratejisi ortaya koyamaması, kalkınırken elini kolunu bağlayacak yasalarla vakit kaybetmek istememesi neredeyse “doğal”. Ancak, iş sağlığı ve güvenliği konusunda iktidar kadar rant lobisinin üzerinde de vebal olduğu muhakkak. Türkiye’nin dört bir yanı, hukuka ve halka rağmen yapılan, inşaatı bittikten sonra iptal edilen, doğada ve tarihî alanlarda yarattıkları tahribatlar nedeniyle vicdanları yaralayan yüzlerce projeyle dolu. Gezi Parkı, bu açıdan o vicdanları yaralayan tüm projelerin simgeleştiği yegâne mekân olarak kalacak. Sadece İstanbul özelinde bir çırpıda sayabileceğimiz HaliçSalıpazarıBelgrad OrmanıEmek SinemasıBeşiktaş İskelesiHaydarpaşaYedikule Bostanları rant lobisinin iktidarla birlikte eşgüdümlü kabaran iştahının kurbanları oluyor. Bugün artık Türkiye’de gerek meydana gelen iş cinayetleri açısından, gerekse hukuk tanımazlık ve talan açısından çirkinliğin tarifini yeniden yaptırtacak kalkınma projeleri, giderek daha fazla şaibeli hâle geliyor. Mottoları da muhtemelen, “Kalkınmaya, büyümeye canları feda” şeklinde ifade bulabilir...

Bu kadar güçlü bir kalkınma fetişizminin gerçek bir adalet duygusuyla ve temel insan haklarıyla bağdaşması mümkün değil. Bunun bir bedeli var. O bedel de canla ödeniyor.

Ölüm ve ana motoru inşaat olan rant ekonomisi üzerine kurulu bir model, bu hâliyle ne kadar sürdürülebilir olabilir? Rakamlarla konuşmayı seven, ekonomik göstergelerin her fırsatta ne kadar iyi gittiğinden dem vuran muktedirin, beton özlemi, İstanbul’un en görünen yerinde “tarihi” bir araç olarak kullanarak otoriterliğini simgeleştirme arzusu artık taşa çarptı. İşçilerin, çalışanların omuzlarında yükselen, ranta ve talana dayalı anlı şanlı kalkınma saltanatınız, Gezi Parkı direnişi ile derin bir darbe aldı. Bu vicdanları yaralayan hataların telafisini de muhtemelen, Gezi Parkı’nda direnen yeni nesil gerçekleştirecek.


pelincengiz@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums