- 12.12.2012 00:00
Doha’da gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 18. Taraflar Konferansı’nda yapılan uzun müzakereler sonucu, iklim değişikliği konusunda mücadele edenleri memnun etmeyen bir kararlar paketi ortaya çıktı. BM Çevre Programı tarafından açıklanan Emisyon Açığı Raporu’na göre, devletlerin mevcut emisyon azaltım taahhütleri yüzyıl sonuna kadar ortalama sıcaklıkların üç ila beş derece artması anlamına geliyor. Bu yıl sonunda yükümlülük süresi sona erecek olan Kyoto Protokolü’nün yerine sıfırdan ve yeni taahhütler getiren bir anlaşma ortaya konamadığı için, protokolün ikinci dönemi sekiz yıl daha uzatıldı. Uluslararası iklim değişikliği konusunda üzerinde bugüne kadar uzlaşılmış tek resmî mekanizma olan Kyoto Protokolü, 2020 yılına kadar devam edecek. Fosil yakıt üreticisi devletler, küresel bir anlaşma ve beraberinde küresel bir seragazı azaltımıyla ilgili adımları engellerken, Afrika ülkeleriyle risk altındaki ada devletlerinin çabası yeni hedeflere yetmedi. Avrupa Birliği ise 2020’ye kadar karbon azaltımında yeni hedefler eklemeyi kabul etti. Japonya, Kanada, Rusya ve Yeni Zelanda ikinci yükümlülük döneminde yer almayacaklarını açıklarken, AB’ye üye 27 ülke,Avustralya ve İsviçre 2020’ye yönelik seragazı azaltım hedefleri ortaya koydu. Kyoto Protokolü’nün ikinci yükümlülük döneminde yer alacağını belirten ülkeler ise küresel seragazı salımlarının sadece yüzde 15’ini temsil ediyor.
Doha’daki konferansları başından sonuna kadar izleyen TEMA Vakfı Genel Müdürü Serdar Sarıgül ile Çevre Politikaları Koordinatörü ve İklim Projeleri Sorumlusu Gökşen Şahin de, uzun dönemli adil ve bağlayıcı bir anlaşmanın bu politikalarla gerçekleşmesinin çok zor olduğuna dikkat çekiyor. Sarıgül, açıklamasında,“1 Ocak 2013’te başlayacak Kyoto Protokolü ikinci yükümlülük döneminde, ilk dönemde bazı ülkelere tanınan sera gazı artırım haklarının yani kirletme haklarının devam etmesine karar verildi. Bu durum yalnızca politik iradeyi ve azaltım hedeflerini geciktirmeye yarayacak. Böyle devam edersek, bilimin tavsiye ettiği sera gazı azaltım seviyelerine ulaşmamız neredeyse imkânsız görünüyor” diyor.
Bu tür iklim zirvelerinde artık nal toplamasıyla meşhur Türkiye’nin ise birinci yükümlülük döneminde olduğu gibi yeni dönemde de herhangi bir seragazı azaltım hedefi yok. İstatistiklere göre, iklim zirvelerinde en az söz alan ülkelerden biri Türkiye. Zaten, söz aldığında da genellikle “kirletme hakkını” savunarak, kömür, petrol, nükleer gibi enerji yatırımları için gereken parayı bulurken, iklim için teknoloji ve finansman istemekten öte bir şey demiyor. Türkiye’de fosil yakıtlara uygulanan vergilerden elde edilen gelirler yine fosil yakıt yatırımlarını teşvik etmek için kullanılıyor. Doğru olanı, bu gelirler iklim değişikliği ile mücadele ve iklim değişikliğine uyum çabalarında kullanılması. Ancak, iktidar eliyle böyle bir iradenin gösterilebilmesi bize bir ışık yılı kadar uzak...
Devletler taahhütlerin altına girmemek için ayak sürürken, sivil toplum boş durmuyor. Küresel ısınmaya karşı dünya çapında bir örgütlenme olan 350.org, geçen ay yeni kampanyasını açıkladı. Bugüne kadar devletleri iklim değişikliği ile mücadele etmeye ikna etmek için birçok eylem yapıldığına ancak, hiçbirinin yeterince büyük olmadığına dikkat çeken 350.org, Global Power Shift (Küresel Eksen Değişimi) ile devletlerin iklim değişikliği konusunda bağlayıcı adımlar atmasını sağlamak için daha önce görülmemiş boyutta ve dünya çapında dönüştürücü bir iklim hareketi oluşturmayı hedefliyor. Projenin ilk aşamasında tüm dünyadan seçilecek 500 katılımcı Haziran 2013’te biraraya gelecek, hem de İstanbul’da. Katılımcılar, kendi geldikleri ülke ve bölgelerden iklim hareketinin ne şartlarda faaliyet gösterdiğini anlatan hikâyelerini paylaşacak ve iklim hareketinin geleceği için bir strateji oluşturulacak. Projenin ikinci aşamasında ise katılımcıların ülkelerinde iklim hareketini örgütlemeye katılması, enerji politikalarının değiştirilmesine katkı sağlaması gibi eylemler hedefleniyor.
Anlaşılıyor ki, iklim değişikliğiyle ilgili kararları devletler masa başında alamayacak bu çok net, bundan sonra tabandan gelen, halkların, sivil toplumun ısrarının ve kararlılığının baskın çıkacağı günler göreceğiz...
Pınar Selek adaletten alacaklı. Bizse ona hukuk yoluyla reva görülen zulmün tanığıyız, 13 aralıkta,13:00’te Çağlayan Adliyesi C Kapısı’nda buluşuyoruz. Razı gelmediğimiz adaletsizliğe karşı hep birlikte direniyoruz.
pelincengiz@gmail.com
Yorum Yap