- 14.01.2015 00:00
Charlie Hebdo adlı karikatür dergisi çalışanlarına yönelik saldırılara yönelik tepkiler devam ediyor.
Bu tepkilerin bir kısmı İslam dünyasını, hatta İslam dinini suçlama boyutuna ulaşıyor. Yine İslam dünyasında da Batı’nın bu saldırıları hak ettiğine yönelik söylemler dolaşıma giriyor. Bunlar kamuya açık alanda gerçekleşiyor. Sosyal medya bu konuda da başı çektiği, bir nefret ve kin deryası, bir faşizm mecrası olarak işlev görüyor. Sosyal medya hareketliliğini gerçek gündem olarak gören ve orada beslenen kimi kalem erbabı da benzer tutum alıyor.
Hollande ve Merkel ile birlikte pek çok Batılı lider, Erdoğan ve Davutoğlu’nun isabetle vurguladığı gibi mesele bir terör faaliyeti. Bir cinayet gerçekleşti. Cinayetin işlenmesinin saiki dergide Hz. Muhammed’e hakaret mahiyetindeki karikatürlerin yayınlanması olarak gösteriliyor. Dolayısıyla cinayet dini saiklerle işlenmiş görünüyor.
Cinayetler çok farklı saiklerle işlenebilir. Antikapitalist bir ideoloji de aynı saikle adam öldürmeye yol açabilir. “Barbarlığa karşı haçlı seferi” ifadeleri de aynı sonuca yol açabilir. Yüz binlerin canına mal olabilir.
Bu nedenle cinayeti “Batı medeniyeti”, “İslam”, “Hıristiyanlık”, “Yahudilik” veya ideolojiler işlemez. Cinayetleri işleyenler eylemlerini meşrulaştırmak, vicdanlarının sesini susturmak için “yüce”, “kutsal”, “aydınlanma”, “çağdaşlık” gibi meşruiyet kaynakları arayışına girerler.
Eli kalem tutanlar bu konularda biraz daha dikkatli davranmalı. Aynı şey siyasetçiler için de geçerli.
Zira Paris cinayetini İslam ile anlamlandırmak, caniler ile aradaki mesafenin kaybolmasına yol açar. Caniler tam da bir kültürü, bir yaşam biçimini veya bir inanç sistemini hedefe koyarak bu cinayeti işlediler. İslam’ı ve Müslümanları bu nedenle suçlu ilan etmek, ahlaken caniler ile aynı düzlemde ve kulvarda buluşmak demektir.
Sürece analitik bakılırsa, bu hatalara düşülmeyebilir.
Cinayetlerin İslami saiklerle işleniyor olmasının nedenleri üzerinde durmak zorunlu. Bunun hem Batı dünyasından, hem de İslam dünyasından kaynaklanan nedenlerine eğilmek, cinayetlerin sosyo-ekonomik, sosyo-politik zeminini anlamak bakımından önemli. Bu anlaşıldığında, gerçekten bu cinayetleri sonlandırma iradesi var ise, bu iradenin nelere dikkat etmesi gerektiği ortaya çıkar. Eğer bu irade yoksa da, neden Batı'da veya İslam dünyasında gerekli tedbirler alınmaz sorusuna geçilebilir. Ki bu sorgulamanın yararlı olacağından hiçbir kuşkum yok. Başta İslam coğrafyasında olmak üzere, radikalizmlerin ezici çoğunluğunun, Batı hegemonyasının uygulama ve sonuçlarına cevap verme ihtiyacından kaynaklandığının altını çizmek gerek.
Diğer bir nokta, Charlie Hebdo dergisinin yayın politikasının ve karikatürlerinin düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi zorunluluğudur. Dergide yayınlananlar ile yayın politikası hakkında yapılacak bir değerlendirme, cinayeti yargılamada çok anlamlı değildir. Cinayetin muhtemel saiki olması, o derginin yayın politikasını mahkûm etmeye yeterli olmadığı gibi, cinayet nedeniyle derginin yayın politikasını kahramanlaştırmak ve dergi içeriğini kutsamak da doğru değildir.
Cinayeti işleyenlerin eylemlerini de ceza hukuku bağlamında değerlendirmek daha sağlıklıdır.
Canilerin eylemindeki hukuki kötülük, eylemlerinin bireylerin yaşamında ve kamu düzeninde yol açtığı tahribat ile ölçülebilir. Toplumda veya kamuoyundaki infial bu eylemlerin hukuki kötülüğünün ölçülmesinde tek başına kriter olamaz.
Ayrıca eylemin İslami saik ile işlenmiş olması, ne İslam’ın mahkûmiyetinin gerekçesi ne de İslam’ın yüceliğini kanıtlayacak bir etkiye sahiptir.
Bu yüzden özgürlüğe sahip çıkmak ama herkesin özgürlüğüne sahip çıkmak ve analitik tutum almak çok önemlidir.
Volter’in “düşünceni paylaşmıyorum ama onu ifade edebilmeni canım pahasına savunurum” ifadesini yargı terazimize koyduğumuz herkes için savunalım. Akıl ve insaftan ayrılmayalım.
Yorum Yap