- 23.07.2014 00:00
Siyonizm Yahudi milliyetçiliğinin diğer bir adı. Adını Kudüs’ün yakınlarındaki Sion isimli tepeden ve üzerindeki tapınaktan alıyor.
Alman, Türk veya Kürt milliyetçiliği ne ise Siyonizm de o.
Milliyetçilikleri Batı uygarlığı hem üretiyor hem de diğer ülkelerin veya toplumların kendini korumak için milliyetçiliğe sığınmasına yol açıyor. Haddi zatında ahlaken ve siyaseten insanlık değerlerini ayaklar altına alan bir ideoloji olarak milliyetçilik, ötekinin milliyetçiliğinin meşruiyet gerekçesine dönüşüyor.
Bu şekilde milliyetçilikler tüm dünyayı zehirliyor, onunla kalmayıp kan deryasına çeviriyor. İnsanlık tarihinin en ağır yıkımlarının 19. ve 20. yüzyılda, yani milliyetçilikler çağında gerçekleştiğini unutmayalım. İsrail tarafından Filistin’de gerçekleştirilen katliam ve sair insanlığa karşı suçlar bu genel tablonun dışında değil.
Ama konu Yahudilik olunca işin içine başka sorunlar giriyor.
Bunlardan birincisi Siyonizm’i üreten etkenlerin Batı sanayileşmesini aşan boyutu, diğeri ise Siyonizm’in kendi meşruiyetini ürettiği haksızlıkların faturasını tarafsız ve ilgisiz başka milletlere kesmesi.
Siyonizm’i üreten tarihsel bazı olaylara bakalım. Birinci sürgün dışında Yahudilerin yaşadığı tüm trajedilerin temelinde Batı medeniyetine kaynaklık eden Helen ve Roma uygarlıkları yatıyor. İkinci sürgünden geçen yüzyıla kadar tarih Yahudi katliamlarıyla dolup taşıyor. Haçlı seferleri başarıya ulaştığında Müslümanlar kılıçtan geçiriliyor. Yahudiler ise sinagoglara doldurularak ateşe veriliyor. Her bir haçlı seferinde bu trajediler tekrarlanıyor. Bu katliamlardan ikinci sürgün nedeniyle Avrupa’ya göç eden Yahudiler de nasipleniyor.
Hıristiyanlığın Roma’nın resmi dini halin gelmesiyle durum daha da vahim hale geliyor. Ortaçağ ve aydınlanma çağı Yahudiler için felaket çağı demek. Neredeyse dünya Yahudi nüfusunun yarıdan fazlasını barındıran İspanya’da Müslümanlarla birlikte soykırıma maruz kalıyorlar. Aynı şey sonradan Portekiz, Fransa ve İtalya’da gerçekleşiyor. Yahudiler kitleler halinde İngiltere ve Fransa’dan sürülüyor ve 18. yüzyıla kadar rahat edebildikleri Polonya’da yoğunlaşıyorlar. Sonrasında ise Rus Pogromları devreye giriyor.
Napolyon’un Avrupa seferleri sonrasında kısmen rahat eden Yahudileri 19. yüzyıl başlarında güçlenmeye başlayan “Cermen romantizmi” Holokost’a kadar takip ediyor. Modern milliyetçiliğin negatif unsuru olarak “antisemitizm” daha sofistike söylem ve yöntemlerle milyonlarca Yahudi’nin yok edilmesinin yolunu açıyor.
Siyonizm’in, yani Yahudileri tüm bu baskı ve yıkımlar karşısında korumak için yeni bir vatan tutma idealinin temelinde bunlar var.
İslam coğrafyasında antisemitizm olmadı, zira ne ekonomik ne de siyasal koşulları itibarıyla böyle bir zemin söz konusu. Aksine Yahudiler, en özgür ve huzurlu dönemlerini İslam coğrafyasında yaşadılar. Batı’dan gelen kötülüğün Müslümanlar ile birlikte ortak kurbanları oldular.
Bu Batı üretimi ve onun Yahudi düşmanlığının bir ifadesi. Filistin’in 1917 Balfour Deklarasyonu ile Yahudilere vatan olarak tahsis edilmesi de esasen bu tarihsel sürecin diğer bir aşaması.
Batı’nın binyılları aşan bu insanlık dışı mirastan kurtulmak ve vicdanını rahatlatmak için ürettiği bir çözüm. Bu yüzden İsrail ne yaparsa yapsın onun yanında olma politikasında bu gerçeğin payı inkâr edilemez.
Ancak ortada bir sorun var.
Antisemitizmi üreten Batı, bu hatasını telafi etmek için adalet sağlama yolunu seçmek yerine başka bir milleti kurban olarak seçiyor. Yani kendi kusurundan doğan faturayı kendi ödemek yerine, bunu Filistinlilere kesiyor.
Bu şekilde kendi vicdanını temize çekmiş oluyor.
Ve İsrail bu adaletsizliğe isyan edeceğine onu derinleştiriyor.
Ve İslam coğrafyasında bazı unsurlar antisemitizme savrulmak suretiyle Batı’nın bin yıllık günahına ortak oluyor ve adeta onun günahını üstleniyor.
Bu işte bir yanlışlık var!
Vicdan ve aklın düzeltebileceği bir yanlışlık...
Yorum Yap