- 22.12.2011 00:00
Simit satıcıları Konya’da zor durumdalar. Şehirde simit satanların yaklaşık yüzde otuzu özürlülerden oluşuyor.. Belediye geçtiğimiz günlerde bir karar aldı ve 1 ocaktan itibaren geçerli olmak üzere Konyalı simit satıcılarının, şehrin muhtelif yerlerinde kurdukları tezgâhlarda simit satmalarını yasakladı.
Parklarda, otobüs terminalinde, toplu yaşam alanlarında belediyenin izniyle ve belediyeye vergisini ödeyerek simit satanları zor günler bekliyor. Satıcıların aralarında başka iş yapması mümkün olmayan özürlülerin olması konuyu daha da önemli kılıyor.
Sefer Altun hayatını simit satarak kazanan o engelli vatandaşlarımızdan biri.
Yolladığı mektupta şöyle demiş:
“Kolum kırık olduğundan dolayı asıl mesleğim olan kaynakçılığı yapamadığım için simitçiliğe başladım. Şuan 45 yaşındayım, yaklaşık 17 yıldır tırnaklarımla kazıyarak müşteri edindim. Sabah 05:30’dan akşam geç saatlere kadar yazın sıcağında kışın Konya’nın ayazında buzun üzerinde durarak üç-beş kuruş ekmek parası için mücadele ediyorum. Beş çocuk babasıyım iki tanesi okuyor. Evim kira, malım mülküm sadece 1990 model Lada Samara külüstür arabam var. Benim emekliliğim yok. Hiç bir ek gelirim yok. 09.12.2011 tarihinde belediye zabıtası arkadaşlar bir yazı getirdiler. Yazıda 31.12.2011 tarihinde simit tezgâhını kaldırmamı aksi halde kanuni işlem yapılarak (kısacası zabıta ekiplerince tezgâhımın arabaya atılıp hurdalığa götürüleceği) beyan ediliyor. Bunu Konya’daki benim gibi simit satıcısı 180 arkadaşıma vermişler. Sorduğumuzda 2012’de Konya da hiçbir simit ve seyyar kalmayacağını beyan ediyorlar. Benim gibi 180 tane arkadaşım –ki bunların birçoğu engelli arkadaşlar–, sokağa salınacağız. Bizlere simit, poğaça, börek yapan Konya’da 120’ye yakın fırın var. Her fırında da ortalama beş kişi çalışmakta. Bu da demek oluyor ki 01.01.2012’den itibaren 180 satıcı arkadaşım yaklaşık 600 civarında fırın çalışanı olmak üzere 750-800 kişi aç işsiz kalacağız. Ortalama aileleri dörder kişide sayarsak ortalama 3.000 insan aç kalacağız. Size sorarım ben 45 yaşında kırık kolumla bu yaştan sonra ne iş yaparım, ne ile geçinirim ve benim konumumda olan arkadaşlarım ne iş yapıp ne ile geçinecekler? Acaba bu kadar insanı sadece keyfî bir kararla işsiz bırakmanın altından sadece iyi niyet aramak aptallık olmaz mı? Simit bir kültür değil midir, kültürler ol demeyle oluşmayacağı gibi keyfî kararlarla da öldürülemez.”
Dün Sefer Altun’u aradım. Dernek başkanları ile belediye yetkilileri arasında görüşmelerin sürdüğünü, herhangi bir mağduriyete yol açmayacak çözümlerin düşünüldüğünü söyledi. Ama netleşmiş bir çözüm de yok henüz. Sadece Konya’da değil, bütün büyük şehirlerde belediyeler simit tezgâhları veya büfeler için birtakım satış kriterleri –yer belirlenmesi ve hijyenik kurallar gibi– koyuyor ve simitçilere satış izni veriyor. Satıcılar sattıkları simidin vergisini ödüyor ve bildiğim kadarıyla simit satıcıları, Konya’da olduğu gibi, bugüne kadar, genel bir yasaklamayla karşı karşıya gelmiş değiller.
Büyük şehirlerde şimdi ‘simit sarayı’, ‘simit dünyası’ gibi günde binlerce simit üreten mekânlar var. Sefer Altun’un sözünü ettiği simit kültürünü çoktan bu ‘saraylara’ ve bu ‘dünyalara’ hapsettik. Ama neyse ki sokaktaki tezgâhlar da varlığını sürdürüyor ve rekabet etmeye çalışıyor bu devasa mekânlarla.. Ne zamana kadar sürecek bu rekabet o da belli değil. Bir zamanların köşe başlarında, mahallelerin dar sokaklarında adım başı karşılaştığımız bakkal dükkânlarını hatırlayın.. O küçük bakkal dükkânlarından, insanlar bir kibrit, bir ekmek, bir sigara alırken ne çok şeyi paylaşırlardı, tezgâhın ardında müşterilerini dinlemeye hazır, bekleyip duran bakkallarla. Mahallerdeki o yaşam tarzı ve kültür de yok oldu şimdi. Ama simit tezgâhları simit saraylarına ve simit dünyalarına direnip duruyor. Bu direnmenin birkaç kuruş kazanmanın ötesinde, bir kültürü bir yaşam tarzını korumaya yönelik bir çaba olduğunu, kabul etmek lazım. Bir belediyeye düşen, bu direnmeyi sürdürenlerin işine kilit vurmak değil, onlarla işbirliği yapmaktır. Umarım Konya Belediyesi’yle Konyalı simit satıcıları anlaşırlar ve birkaç bin insanın iş-aşına mani olacak bu karardan geri dönülür.
Simit demişken.. Pazartesi günleri Zerdeşt’i okula ben götürürüm. O dersteyken Kızılay Yüksel Caddesi’ne çıkarım. Yüksel Caddesi’ndeki simitçide oturur kendime çay-simit ısmarlarım. Zerdeşt’in dersten çıkmasını beklerken, henüz fırından yeni çıkmış simitle cam bardağa doldurulmuş bir demli çayın keyfini çıkarmaya bakarım.. Çay ve simit, günün aydınlığında o küçücük ve yere yakın masaların üstünde, büyük bir zenginlik gibi durur. Her gün binlerce Konyalıya bu türden bir zenginliği ve keyfi sunan simit satıcılarının tezgâhına kilit vurmak, Seyfi Altun’un işaret ettiği ve “ol dendiğinde olmuyor” dediği kültüre zarar vermekten başka nedir ki?
orhanmir@hotmail.com
Yorum Yap