Mardin, Diyarbakır ve de facto Özerklik

  • 6.06.2011 00:00

Biri Mardin biri de Diyarbakır olmak üzere Kürtler’in beynelmilel iki şehri var.

Durun bir dakika, ya Araplar, Süryaniler, Ermeniler, Artuklular filan deyip itiraz etmeyin hemen..

Bilmez değilim tabi, Mardin’in etnik-dini tarihsel mirası çok farklı bir yerde duruyor. Süryaniler, Ermeniler, Araplar, Türkler ve başka halkların temsil ettiği medeniyetler yüzyıllar boyunca bu şehirlere hâkim oldular.

Diyarbakır’ın da sosyal-siyasal ve kültürel tarihi Mardin’den farklı değildir aslında.

Ama bugün itibariyle Diyarbakır’ın bu kadim mirasını yaratan o halklardan geriye pek kimse kalmamışken, Mardin’de durum farklıdır ve bu şehirde hala yaşamaya devam eden Araplar, Süryaniler, asimile olmuş Çeçenler nüfusun önemli bir kısmını oluşturmaya devam ediyorlar.

Dolayısıyla Mardin, demografik olarak, Diyarbakır kadar ‘Kürt’ değil..

Mardin 1990’lı yıllardan beri UNESCO’nun uluslar arası kent statüsünde hak ettiği yeri almak için çaba gösteriyor. Bu çabalar karşılığını bulmadı maalesef.

Şehrin, Kudüs, Venedik gibi uluslar arası kent statüsü elde etmesi için bir takım çalışmalar yürüten UNESCO heyetleri, sivillerden oluşmuş şehir meclisleri toplantılarında, karşılarında omuzu kalabalık apoletlileri bulunca olup bitenlere anlam veremiyor ve şehir hakkında olumlu raporlar yazamadan çekip gidiyorlardı.

Yani, Mardin halkı değil, ama şehri yönetenler Mardin’in UNESCO öncülüğünde uluslar arası bir tarih ve kültür merkezi olarak tanınmasını pek istemediler..

Gelip giden heyetlere, mevcut halden memnuniyet ifade ettiler ve bu memnuniyeti, hiç de kibarca olmayan usullerle ortaya koydular. Doğrusu işin o yanıyla ilgili yaşanmış epey hikâye var, ama şimdilik bir kenarda dursun, hiç girmeyelim bu mevzuya.

Her şeye rağmen uluslar arası kent statüsünün sözü bile yetti Mardin’e..Eski Mardin evleri çok kıymetlendi. Bir kısmı onarıldı butik oteller, restoranlar yapıldı. Bir kısmı, maalesef eski sahipleri olan Ermeni ve Süryani ailelerin adları unutularak müze haline getirildi.

Hedefe ulaşmak için kat edilmesi gereken epey yol var daha. Şehir merkezinin eski yapılaşmadan kurtarılması için yanılmıyorsam 150-200 milyon dolar arasında paraya ihtiyaç var. Proje vaatlerinin ortada dolaşıp durduğu bu seçim öncesinde, kimse Mardinlilere dönüp de bu konuda herhangi bir söz vermiş değil. Mardinliler diyorum, ama aslında böyle bir söz bütün Türkiye’ye verilmiş bir söz olacaktı.

Mardin’in Kudüs ve Venedik gibi uluslar arası bir kimlik edinmesi Türkiye’nin tarihi mirasına duyulan saygınlığa ve öneme katkı sunar çünkü.

Gelelim Diyarbakır’a..

Diyarbakır, bu süreç içinde dünyada bir eşi daha olmayan surlarıyla ve tarih mirasıyla değil, politik kimliğiyle ve Kürt siyasetinin merkezi olmasıyla gündemdeydi.

AB yolu Diyarbakır’dan geçiyordu..

Ama olmadı, AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçemedi

Diyarbakır’ın yolu ölüm ve zulümle anılır oldu.

Mardin, bugün de, başta BM’in UNESCO’su olmak üzere, şehirlerin, tarihi mirasıyla ilgili olan kurumların gündeminde. Bu seçimde de, bu gündemi harekete geçirecek sıcak ve samimi sözü olmadı siyaset erbabının.

Mardin’e ‘kültür sözü’ veremeyenler, Kürt siyasi kimliğinin merkezi olan Diyarbakır’a ‘siyaset sözü’ vermekten kaçındılar.

Kimse bulunduğu yerden bir adım geri atmadı. Kürt siyaseti ise tam tersine, bulunduğu yerden bir adım daha ileri atmaya hazırlanıyor. De facto özerklik ilanıdır bu.

Oysa, ne devlet, ne hükümet ne de Türk halkı böyle bir talebe hazır değil.

Hazır olmasının yolu nereden geçiyor, bu talep zaman içinde ayrılmayı ve coğrafya temelinde bir çözümü gündeme getirir mi, bunlar ayrı bir yazı konusu, ama PKK-BDP hattı, zamanın doğru zaman olduğuna inanıyor.

Türkiye’deki siyasi sürecin olgunluğuna ve şartlara bakılmaksızın, Diyarbakır’ın merkezinde olduğu yeni bir statü talep etmek elbette Kürt sorununda her şeyin yeniden düşünülmesini beraberinde getirecek ve siyasi sonuçları, kısa sürede Türkiye’nin Kürt sorununu uluslararası bir sorun halin getirmeye yetecektir.

‘Biz bize hayran biz bize kurban’ vaziyetinden çıkmak, hayra alamet olur mu, çok şüphelidir. Şüpheli çünkü, Kürt sorununu gerçekten de çözmeye hevesli, çözmek isteyenlere yardım etmeye hazır, herhangi bir uluslar arası güç ve merkez olduğuna inanmamız için hiçbir sebep yok..

Türkiye’nin Kürtlerle barışı, uluslar arası güçlerin görmeye devam ettiği bir kabustur hala..

Eğer 30 yıldır süren bu kanlı iç çatışma etnik bir boğazlaşmaya dönüşmemişse, bunun belki de önemli sebeplerinden biri, savaşan tarafların meseleyi hep ‘kendi meselemiz’ olarak göstermiş olmaları ve çözüme dair umudu canlı tutmayı başarmış olmalarıdır.

Eğer Türkiye’nin Kürt sorunu, çatışma yıllarında, uluslar arası kurumlarda çok değil beş yıl dahi dünyanın önemli gündem maddesi olarak kalabilseydi, taraflar Kıbrıs, Kosova, Filistin meselelerinde olduğu gibi ‘uluslararası bir çözüm planına’ davet edilseydi ve bu anlamda Türkiye’ye yabancı bir müdahale olduğu fikrine Türk halkı tamamen inanmış olsaydı, iki halk beraber yaşayamaz hale gelir, Türk milliyetçilerinin sokaklara çıkmasını kimse engelleyemezdi..

Şimdi bu kritik aşamada, Kürt siyasetinin önemli dinamiklerini elinde bulunduran kesimi, ‘sizin demokrasiniz, anayasanız bizi kucaklamaya yetmiyor’ deyip, çekip gitmeye hazırlanıyor..

Kendi kendini yönetme hakkı, elbette temel haklardan biridir. Ama bu hakkın kullanılacağı yer Türkiye gibi, derin tarihsel travmaların olduğu bir yerse, ben yaparım olur demek, ayrılmayı da göze almak demektir. Kansız olacaksa amenna, bu ızdırap bitsin diyeceğim ama öyle olmayacağının herkes farkında..

Özerklik Türkiye’nin siyasi sistemi içine girebilir. Yeni anayasa bu konuya yer verebilir.

Ama Kürtlere özel bir statü olarak değil, Türkiye’de desantralizasyon ilkesi olarak benimsenebilir. Anayasa oluşum sürecinde, Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşları, bu konuyu siyasi partilere rağmen, aydınların öncülüğünde ve daha objektif ve bağımsız usullerle tartışabilirler. Ama kuşkusuz şiddetin ve silahın gölgesinde değil..

Tek taraflı de facto özerklik ve Türkiye siyaseti bir arada olamaz.

De facto özerklik, Kürt siyasi hayatında bir milat olur ve Diyarbakır merkezli bir siyaset, Kürt siyasetinin Türkiye’ye dönük yüzünü, meclisteki varlığını çok geçmeden anlamsız ve gereksiz hale getirir..

Gerisi Türkiye için Oslo ve Camp David süreçlerine benzer süreçleri akla getirir ki, asıl felaket kanımca bu olur. Unutmayalım ki, Filistin meselesi daha beter olduysa bunun sebebi bu iki müzakere sürecidir..

Temenni edelim ki, Öcalan’la seçimlerden önce görüşecek olan heyet ve Öcalan’ın kendisi de bu gerçeğin farkında olsun..

Mardin’in kültürel manada, uluslararasılaşmasına evet ama Diyarbakır’ın siyasi manada uluslararasılaşmasına hayır diyorum..

orhanmir@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums