- 5.02.2015 00:00
Avuç içi kadar teknelere balık istifi doluşmuş insanların güneşten kavrulmuş hallerini gördük denizin ortasında...
Aç, susuz, yorgun ve perişan bir halde Avrupa şehirlerinde karaya çıkışlarına tanık olduk.
* * *
Sayfiyeciler yoga yaparak ruhlarını arındırmaya çalışırken, bütün insanlığın ruh aşınmasının alamet-i farikası olan mülteciler önlerinden geçiyordu.
Onlar gelmesin diye duvarlar örüldü; dikenli teller çekildi.
* * *
Onlara ne kadar acımasız davranacaklarını anlatan Avrupa sağı iktidarlara yürüdü.
Irkçıların günlük menüsünün ayrılmaz bir parçası haline geldi mülteciler...
* * *
Onların cesetleri kumsalda boylu boyunca uzanıp yatarken, sayfiyecilerin güneş ışıklarıyla oynaştıklarına, deniz manzarasının tadını çıkardıklarına tanık olduk.
Kısacası, onların acılarına karşı, şu yerin yedi kat altına inen bombaların bile yıkıp geçemeyeceği kadar kalın duvarlar örülmüştü insanlığın kalbinde...
Hiçbir şekilde acıları hissedilemiyordu...
* * *
Onların sahillere vurmuş cesetlerinin, intihar eden balinalar kadar bile bir haber değeri yoktu.
Ülkelerini, sıcak yuvalarını, keyiften değil, korkunç savaşlardan, katliamlardan kaçmak için terk ettiklerini anlatmaya çalışmaları hiçbir işe yaramıyordu.
Ne yaparlarsa yapsınlar, onlar, insanların gözlerine, işlerine göz dikmiş, huzurlarını kaçıran, birer istilacı olarak görünüyorlardı...
* * *
İnsanlığın mühürlenmiş kalbi onları hukuk önünde birer suçlu yapıyordu.
Zulümden kaçtıkları için, uluslararası sözleşmelere göre analarının ak sütü gibi, Avrupa ülkelerine sığınma hakkı olan bu insanlar, bir hırsız, eve zorla girmiş bir haydut muamelesi görüyorlardı...
* * *
Sonra küçücük bir çocuk, Suriye Kobane’den Aylan Kürdi, denizde boğulup Bodrum sahiline sürüklendikten sonra; o küçücük bedeniyle, mültecilerin acılarını hissetmemek için üzerine binbir çelik kapı örtülmüş insanlığın kalbinde büyük bir gedik açtı...
Belki de ilk defa bir mülteci, insanların kalbine dokunabildi. Acısını hissettirebildi; çığlığını insanlığın kulak zarına değdirebildi...
O küçücük yavruyu, bilinçaltında mebzul miktarda bulunan ırkçı, ayrımcı, ötekileştirici hiçbir kutunun içine sokmak mümkün değildi.
Irklarından, dinlerinden, tenlerinin renginden, geldikleri ülkelerden dolayı, bilinçaltında insan altı bir kategoriye sokulup, çığlıkları ses geçirmez duvarların içine hapsedilen diğer mültecilerin aksine, Aylan masumiyeti inkar edilemeyecek bir bebekti...
Ötekileştirilebilmesi mümkün değildi...
* * *
Bütün dünyaya mültecilerin de birer insan olduklarını, bebekken bile ölüme mahkum edildiklerini hatırlattı Aylan.
Bir daha konuşmamak üzere aramızdan ayrılırken, bütün mülteciler adına en sarsıcı konuşmayı o yaptı.
Yorum Yap